Fetret olmadan fetih olmaz
Arapçadan dilimize gelen fetretin Türkçe anlamı: “iki peygamber arasında peygambersiz veya iki padişah arasında padişahsız geçen süre” olarak açıklanır. Resmi tarihi bilmem ama ben sebep ve sonuçlarını hâlâ tartıştığım 1402 Ankara Savaşı sonrasındaki 11 yıllık boşluk Türk tarihinde “Fetret Devri” olarak bilinir. Beyazıd’ın 6 oğlunun biri olan Mehmet Çelebi’nin diğer kardeşlerini saf dışı bırakarak 1413’te tahta oturmasıyla sona eren Fetret Devri, 11 yıllık süreçte, dağılma sürecine giren devletin yapılandırılmasıyla Osmanlı Devleti’nin ikinci kuruluşu olarak kabul edilir. Resmi tarihin televolecilerini bilmem ama Beyazıd ile Emir Timur arasındaki hâkimiyet kavgasından kimlerin kazançlı çıktığını sorarım hep...
Ufuk Çizgisi’nin müdavimleri fetret kavramını on yıl önceden hatırlayacaktır. 4 Nisan 1997’de vefat eden Alparslan Türkeş’ten sonraki ünlü 18 Mayıs kongresindeki olaylardan sonra televizyon programlarında ve gazetelerde “Fetret dönemine girilmiştir” diyerek MHP’deki iç mücadeleyi özetlemiş, ardından da “Milliyetçi Kadro Gazetesi” nde “Fetret olmadan fetih olmaz” diyerek noktalamıştım. Nitekim aradan on yıl geçmesine, kardeşler ve kadrolar tasfiye edilmesine rağmen MHP’deki fetret dönemi henüz bitmiş değil.
Türk siyasi tarihinin en önemli kilometre taşı olan MHP’yi diğer partilerden ayıran ideolojik çizgisi büyük ölçüde saptırılmış, her biri bedel ödeyen kıymetli kadroları tasfiyeye uğramıştır. Ancak parti içindeki fetreti kabul etmeyerek MHP’yi DBP (Devlet Bahçeli Partisi) haline dönüştürmekte olan Bahçeli, Türkiye için “ömrü bitmiş ülkenin fetret dönemi gibi” diye konuşmuş.
Bahçeli’yi MHP’ye asla oy vermeyen kitle pek sevdi. Ecevit’in yanında düğme iliklemesini, kara bıyıklı ülkücüleri azarlayarak tasfiye etmesini, Türkeş’in en önemli mirasları olan Türk Kurultayı’nı yasaklayıp, Ülkü Ocakları’nı pasifize etmesi ve sonunda “dağdan indirme harekâtı” adı verilen Erciyes yasağında, aslan sosyal demokratlarla, liboş liberaller “Devlet Bahçeli MHP’yi ehilleştirdi” diye alkışladılar. Her devrin rüzgâr gülleri de “ciddi devlet adamı” diye alkışladılar.
Türkiye’de ve dünyada gelişen olaylara anında ve yerinde müdahale edip, tavır koymak yerine haftada bir grup, ayda bir basın toplantısında elindeki yazılı metni okuyan Devlet Bahçeli’nin “Gündem ve muhtemel gelişmeler” başlığıyla teşkilata gönderdiği genelgeye hayret ettim.
“Halka umut verme sanatı” olarak da tanımlanan siyasetin anlamına tamamen ters düştüğü gibi reaksiyon değil aksiyon hareketi olan Türk milliyetçiliği ideolojisiyle asla bağdaştıramadığım şu cümle canımı sıktı:
“... Tıpkı ömrünü tamamlamak üzere olan bir köhne ülkenin fetret döneminin emarelerini gösteriyor. Kişisel ikbal ve kaygı inadıyla ülkeyi ateşe atmaktan kaçınmayacakları belli olan odaklar, kendileri ve yol arkadaşlarının yanı sıra milli varlığımızı, millet varlığını ve kutlu değerlerimizi de içinden çıkılmaz bir karanlığa doğru sürüklemeyi göze aldılar.
MHP’liler çatışmaların bulandırdığı puslu ortamın dağılması için ayrışmalardan, gerilim ve çatışma ortamlarından uzak duracaklar, yapay farklılıkları körüklemekten ısrarla kaçınacaklar...”
Genelgenin tamamını defalarca okudum. Türkiye’yi köhne ve yıkılmaya hazır durumda gören Bahçeli, umutsuz tespitlerine, alternatif olabilecek bir planı yine ortaya koyamamış. Bu zihniyet bana İsmet İnönü’nün “Bir sabah dünya yeniden kurulur, Türkiye de burada yerini alır” sözünü hatırlattı. Ama İnönü’de yeniden kurulma ile ilgili umut vardı. Bahçeli’de bunu bulamadık.
Sonuç olarak Fetret’in devam ettiği MHP kurtulmadıkça Türkiye’de belirsizliğin devam edeceği inancımı tekrarlıyorum.