Farzet ki leylekler getirdi...
Kınamayın Ömer Tuğrul İnançer’i...
Ne dedi TRT spikeri?
“Allah razı olsun!”
***
“Tarikat ehli”dir... “Sözleri maksadını aşmıştır” diye savunanı da çok.
Her ne şekilde olursa olsun hadi “mana” şaştı diyelim; “üslubu” üzerinden değerlendirmeye gidecek olursak maalesef “yeni ahlak rejimi” ne cuk oturan bir yaklaşım sergiledi hocamız:
“Hamileliği davul çalarak ilan etmek bizim terbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez. Her şeyden önce estetik değildir. 7-8 aydan sonra anne adayı biraz hava almak için beyinin otomobiline biner, biraz dolaşır. Sonra akşam üstü çıkarlar. Şimdi ise maşallah, kanatlısı kanatsızı televizyonlarda uçuşuyor. Ayıptır ayıp. Bunun adı realizm değildir. Bunun adı terbiyesizliktir.”
***
Cumhuriyet tarihinde; “yeniden yapılanmayı” çağının en değerli sanatkarları ve zanaatkarlarına emanet eden Atatürk devrinde dahi görülmedi böylesi bir “estetik” kaygısı...
Eski Sağlık Bakanının “fazlalıklarımız” konusundaki takıntısı da böylelikle daha iyi anlaşıldı; o obeziteyle savaş timleri, kapı kapı dağıtılan adım-sayarlar filan -sağlık hikaye- demek ki hepsi bunun içindi;
Senin bedenin ama karar benim; “balkonsuz” olacak kardeşim!
***
Erkeklerden önce kadınların kendilerini “cinsel meta” olarak sunduğu günlerden geçiyoruz. Bu çok doğru... “Bakıııııın hamileyim” modası diye şahsen beni de rahatsız eden bir vak’a var; itirazım yok. Ama “edep” devlet televizyonu eliyle, “toplumsal ayar” gibi dayatılabilir bir kavram mıdır acaba? Elin adamlarının çıkıp çıkıp, benim karnım, karnımın içindeki, onun oluşum biçimi ve dışarıya hangi tıbbi yöntemle çıkarılacağı konusunda ahkam kesmeleri “terbiye” timsali bir tavır sayılabilir mi?
Bence değil...
İnançer’in ifadelerini “tek başına” değil; “vurun kahpeye” anlayışının hakim olduğu siyasiler, ilahiyatçılar, gazeteciler, sağlıkçılar, hukukçular vs. ile bütünleştirerek algıladığımız için;
Misliyle “bence değil”.
***
Kaldı ki, ne acaba “namus”la özdeşleştirdikleri?
Vatan toprağı işgal altında... Birkaç gece önce Türkiye dışındaki Türkleri temsil eden dernek ve vakıfların buluştuğu toplantıda Kırgız Türkleri adına konuşan Van-Ulu Pamir’li gencin konuşmasını dinlemenizi isterdim. Her Nevruz günü nasıl taşlandıklarını, araçlarının nasıl kundaklandığını, dershanelerine, okullarına nasıl sokulmadıklarını anlattı; 30 yıl boyunca Türkiye’de Türk oldukları için başlarına gelenler içler acısıydı.
Kadını-erkeği, “İslamiyet”i yorgan altında sıkıştırma gayreti içindekilerin hepsine sesleniyorum:
İşgal altındaki bir vatanda “uçkur davası” mı kurtaracak analarınızı, karılarınızı, kızlarınızı?
***
Bir de “terbiye”nin resmini çizin şimdi:
Her akşam Sultanahmet Meydanı’nda binlerce insana “karı-koca münasebeti”nin detaylarını anlatmak mı mesela?
Ekran ekran gezip, gevrek gevrek kocasının ikinci, üçüncü eşine rıza gösterebileceğini ilan etmek mi?
Bu zembereğinden boşalma hali mi “estetik Türkiye”?
***
Dön dolaş geldiğimiz yer yine zikir ile fikir meselesi...
Terbiye sınırını aşmak gibi olmayacaksa sormak isterim; ne canlanıyor zihninizde bir hamile kadın gördüğünüzde? Neyi çağrıştırıyor size?
İyisi mi siz unutun bütün bildiklerinizi; leyleklere odaklanın, milleti de şu mübarek günde günaha sokmayın;
Farz edin leylekler getirdi hepimizi...