'Faizde hülle'nin sonu yoktur!..
Kur artışını durdurmak çok kolaydı. Merkez Bankası faizlerini enflasyonun üstünde tutmak yeterdi. Ama Cumhurbaşkanı faiz''e ''Nas'' diyerek MB gösterge faizini indirdi. Sanki yüzde 22 faiz Nasta, yüzde 14 faiz Nas değilmiş gibi. Nas ise faizi kaldırmak olmalıdır. Üstelik şimdi indirdiği faiz yerine örtülü - hülle yoluyla kur garantisi vererek, daha yüksek faiz getirmek zorunda kaldı.
Diyelim ki, TL mevduat faizi yüzde 16 dır. Kur artışı da yüzde 20 oldu. Bu durumda Hazineden (Bütçe) 4 yüzdelik puan fark, TL olarak ödenecek.
Bu iş bankaların işlem yükünü artıracaktır. Hazinenin de aynı şekilde.
En önemlisi de, bu işlemin Anayasa''ya aykırı olmasıdır.
Anayasa''nın 73. maddesi vergi ödevini düzenliyor. Bu maddeye göre; ''''Herkes, Kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür''''
Erdoğan, mevduat faizi kur artışından düşük kalırsa aradaki farkı hazineden (Bütçe) ödeyeceğini açıkladı. Bu fark bütçeden vergi gelirleri ile ödenemez. Çünkü bir kamu hizmeti değildir. Faizde hülle, örtülü faizdir.
Siyasi iktidarın faizi hilesi yoluyla vergileri seçim aracı olarak kullanmasıdır. Seçim odaklı kaynak transferidir.
Ayrıca, vergi verenden mevduat sahibine gelir transferidir. İktidarın görevi gelir dağılımında adaleti sağlamaktır. Bu uygulama belirli bir gruba haksız kazanç sağlamada devletin aracı olması demektir.
Öte yandan kamu kararlarının şeffaf ve açık olması gerekir. Bu karar sayın Cumhurbaşkanı''nın faiz inadı ile oluşan, faizde hülle - örtülü faiz vermektir. Devlet kaynakları ile manipülasyon yapmaktır.
Türkiye''de 1975 -1976 yıllarında DÇM (Dövize Çevrilebilir Mevduat) uygulandı. Amaç yurt dışı tasarrufları çekerek döviz ihtiyacını karşılamaktı.
DÇM uygulaması ile yurt dışındaki işçi tasarruflarını çekmek amaçlanıyordu. 1975''ten sonra DÇM''ler için libor +1,75 faiz ve kur garantisi veriliyor, ayrıca karşılığında Türk lirası kredi açılıyordu.
Kredi Talebi yüksek olduğundan, yurt içinde kredi bulamayanlar, yurt dışında içerdeki bir banka kefaletiyle buldukları kaynaklarla döviz hesabı açıyor ve karşılığında kredi alıyorlardı.
Uygulama ise şöyle oluyordu: Türk Bankasına yabancı ülkelerden döviz olarak hesap açılıyor, banka döviz i merkez bankasına devrediyor, karşılığındaki Türk lirasını Türkiye''deki müşterisine kredi olarak veriyordu. Geri ödemede aynı banka tarafından yapılacaktı. Ancak geri ödemede ortaya çıkan bu farkları hazine üstleniyordu.
1978''de de DÇM''lerden kur garantisi kaldırıldı. 1979 da, konsolide edilerek devlet borcu haline getirildi. 1979''da alacaklılarla varılan anlaşma gereği, vadeleri 1 Ocak 1981 de dolacak DÇM''ler 3 yılı ödemesiz dönem olmak üzere 7 yıl süre ile ertelendi.
Ne var ki yeterli döviz rezervi olmadığından DÇM hareketleri krize yol açmıştır. TL kredilerinde genişleme enflasyonist baskıyı artırmıştır.
Şimdi; faizlerde hülle yapmak, örtülü faiz piyasada güven sorunu yaratıyor. Enflasyon yüzde 22 iken yüzde 15 faiz, eksi 6,56 reel faiz demektir. Yani borç veren faiz almıyor, tersine faiz veriyor. Eğer İslam''da faiz haram ise enflasyonun altında faiz yani eksi faiz helal midir?
Dolarını bozdurup TL''ye yatıranların kur artışı kadar fark alacaklarından zararları olmaz. Ancak dolarda durmak daha garantili iken neden dolambaçlı yolu tercih etsin?
Siyasette hülle çalışabilir… Ama serbest piyasa hülle götürmez!..