Faiz ve kur karmaşasının gideceği tek yer enflasyondur

Temmuz ayında İstanbul Ticaret Odası''nın hazırladığı geçinme endeksi yüzde 99,11 iken TÜİK''in açıkladığı TÜFE oranı yüzde 79,60 oldu.

Merkez Bankası, 2003 temel yılı ve TÜFE bazlı reel kur endeksine göre; TL 2012 yılına kadar döviz sepetine göre daha değerli idi. Zira; 2012 yılına kadar cari açıktan daha fazla portföy yatırımları ve doğrudan yatırımlar yoluyla döviz girişi vardı. Döviz arzının yüksek olması, TL''nin değerli para olmasına neden oluyordu.

TL değerinin yüksek olması ithal girdi fiyatlarının, yerli üretimden daha düşük olmasına neden oluyordu. Bu nedenle yurt içinde pamuk, iplik, deri gibi ara malı ve ham madde fabrikaları ithal girdi ile rekabet edemedi ve çoğu kapandı. Ara malı ve ham madde ithalatı arttı.

TL''nin değerli olması, enflasyonu bastırdı ve fakat üretimin dışa bağımlılık oranını artırdı. Ayrıca ihracatta rekabet gücümüzü düşürdü. Cari açık artıyor ve fakat sıcak para girişi daha fazla artıyordu. TL yine aşırı değerli kalıyordu.

Biz o yıllarda kur dengesi derken, hükümet sıcak para serabı içindeydi. Yüksek reel faiz ve düşük kur nedeni ile Japon kadınlar ülkelerinden düşük faizle kredi alıyor ve Türkiye''de Carry Trade yapıyordu.

Serbest kur sisteminde merkez bankaları, kur dengesini sağlamak için döviz alır ve satar. Merkez Bankası''nın TL''nin değerli para haline gelmesine karşı, döviz satın alarak kur dengesini koruması gerekirken, yeterli alım yapmıyordu; Çünkü MB de hükümet gibi suni refah tuzağına düşmüştü . Yetmedi Hükümet de planlamayı kaldırdı. Ekonomide kırılganlık arttı.

TL''nin değerli olduğu yıllar enflasyon daha düşüktü. Söz gelimi Temmuz ayı itibariyle;

*2005 yılında MB reel kur endeksine göre TL yüzde 14,68 daha değerli idi ve yıllık TÜFE ise düşük yüzde 7,82 idi.

*2007 yılında TL yüzde 19,78 daha değerli, yıllık TÜFE 6,9 idi.

*2010 yılında TL yüzde 20,38 oranında daha değerli yıllık TÜFE 7,58 idi.

O zamanki hükümet ve Merkez Bankası; TL''nin aşırı değer kazanmasının, enflasyonu baskılayacağını ama öte yandan cari açığı artıracağını ve ayrıca üretimin dışa bağımlı olmasına neden olacağını ya hesap edemedi veya dediğim gibi yaratılan suni refahı bozmak istemedi.

Merkez Bankası 2008 yılında yüzde 16,75 olan MB faiz oranlarını sürekli düşürdü ve faiz 2013 yılında yüzde 5 oldu. 2013 yılı TÜFE oranı yüzde 8,9 idi. Reel faiz oranı eksi 3,6 oldu.

Aslında 2008-2009 kriz sonrası, ABD ve Avrupa faizleri düşürdü. Ama sıcak paraya ve yabancı sermaye girişine bağımlı bir Türkiye''nin eksi reel faize geçmesi yanlış oldu. Faizleri düşürecek ve fakat enflasyon seviyesinde veya birkaç puan üstünde tutacaktı. Faiz yanlışı üstüne başkanlık sistemi sorunları da binince kur şokları yaşadık.

Temmuz ayında TL döviz sepeti karşısında yüzde 48 oranında daha düşük değerdedir ve yıllık TÜFE oranı yüzde yüzde 79,60''dir. MB gösterge faizine göre reel faiz oranı yüzde eksi 36,5''tir ve bu faizle istikrar sağlamak imkânı yoktur. Kur ve enflasyon artmaya devam edecektir.

AKP iktidarı ilk yıllarında zorunlu olarak IMF politikaları uyguladı. Ama sonrasında ne dün ne de bugün bilinen ve denenmiş iktisat politikalarına rağbet etmedi. Parti ilk yıllarında Nazım Ekren gibi işi bilen iktisatçıları da o zaman tasfiye etti.

Planlamayı kaldırdı… Günlük kararlarla yol aldı. Çünkü planlı, programlı politikalar hükümeti ve popülizmi bağlar, günübirlik politikalara ve kararlara yol vermez.

Yazarın Diğer Yazıları