Faiz-kur kısır döngüsü
2019 yılında Merkez Bankası, önce yüzde 24 olan gösterge faizini yıl içinde 4 defa değiştirerek 13 Aralıkta yüzde 12'ye indirdi. Eğer uygulandıkları aylar itibariyle ağırlıklı ortalamasını alırsak, 2019 yılında Merkez Bankası ortalama gösterge faizi yüzde 20'dir. 2019 TÜFE oranı yüzde 11,84 oldu.
2020 içinde de Merkez Bankası gösterge faizini Mayıs ayına kadar beş defa indirdi. Bu beş ayda MB ağırlıklı ortalama gösterge faizi 9,65 oldu. Ancak Mayıs sonunda yıllık TÜFE oranı, 2019 yıl sonu TÜFE oranına göre arttı ve 12,66 oldu. Mayıs ayı yıllık enflasyonunda 2019'un da etkisi var. Ancak yıl sonu enflasyonu da farklı olmayacak.
Bu karşılaştırmadan çıkan sonuç: Ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası enflasyonu düşürmek için faiz oranlarını düşürdü. Aynı zamanda ekonomi canlansın diye para arzını ve kredi hacmini artırdı. Artan likidite, güven sorunu yaşandığı ve bu nedenle yatırım ortamı olmadığı için, dövize, altına ve gayrimenkule gitti. Artan kurlar enflasyonu daha da artıracaktır. Kedi kuyruğunu kovalar gibi… Çıkmazdayız. Kısır döngü yaşıyoruz.
Deutch Bank bir notunda TL'nin dünyanın en ucuz parası olduğunu açıkladı. Bu günkü kurlardan bakarsak TL yüzde 35 oranında daha düşük değerdedir. Geçen yazımda söylemiştim; TL son 60 yılın en düşük değerindedir.
Merkez Bankası, faiz oranlarını enflasyonun üstüne çıkarıp reel faize geçmesi gerekiyor. Ancak bunu dolaylı yoldan yapmaya çalışıyor. Gösterge faizini değiştirmeden geç likidite penceresini kullanmaya başladı. Geç likidite faizi 11,25'tir. Bu nedenle gecelik faiz oranı bankaların açıklamasına göre yüzde 9,75 civarında oluştu. Ayrıca Merkez Bankası likiditeyi de kıstı. Ekonomi yönetimi de kredi genişlemesini durdurdu.
Merkez Bankasına son yıllarda müdahale var. Ancak önceden de başarısızdı. İMF programına ve önerisine uygun olarak 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesine başladı. Bu güne kadar hiçbir sene hedefi tutturamadı. Bu nedenle MB'ye olan güven kayboldu.
Ekonomi yönetiminin faiz ve kur politikasına, Türkiye'nin bu günkü şartlarında yeniden çalışması gerekir.
1. Faiz politikasının tek başına günlük geçici etkisi vardır. Para politikası, maliye politikası, kur politikası, istihdam politikası, gelir dağılımı politikası olarak iktisat politikaları bir bütündür. Bir plan içinde koordineli uygulanması gerekir.
2. Avrupa Birliği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Dünya Adalet Projesi, Türkiye de hukukun üstünlüğünde geri düştüğünü defalarca açıkladı. Bu şartlar altında yerli ve yabancı sermaye bizim yaratacağımız algıya mı bakar, yoksa bu kurumlara mı bakar? Hukukun üstünlüğü, mülkiyet güvencesini de barındırır. Hukukun üstünlüğünde geri düşmemiz, yatırım ortamını da zedeledi. Faizleri sıfır da yapsak yerli veya yabancı sermaye yatırım yapmıyor.
3. Dalgalı kur politikası, Türkiye'nin döviz ve kur sorununu çıkmaza soktu.
Bu çıkmazı tahmin etmiyoruz, yaşıyoruz. Dalgalı kur sistemi kurları ve ödemeler blançosunu otomatik dengeye getiren bir sistemdir. Ancak bu sistem ABD ve Avrupa için doğrudur. Türkiye de piyasa yetersizliği ve vadeli döviz işlemlerinin sığlığı nedeni ile bu sistemin bozucu etkileri daha ağır basıyor. Yaşadıklarımıza gelince;
· Bu kur politikası; Üretimin ithal girdiye bağımlı olmasına neden oldu ve 2019 sonuna kadar 575 milyar dolar cari açık verdik.
· Dolarizasyonu artırdı;
· TL değerli iken enflasyonu düşürdü, değersiz iken artırdı.
· Para ve faiz politikasını çalıştırmadı.
· Dünyanın en kırılgan ekonomisi olmamıza neden oldu.
· IMF, Türkiye dışında, Tayland, Endonezya ve Filipinlere de aynı şekilde dalgalı kur politikası dayattı ancak bu ülkeler de hala düşük gelir düzeyini kıramadılar.