Ey "çağdaş" Türk kadını!
Alper Tunga’nın 58. Mete (Oğuz) Han’ın 45. kuşaktan torunu Ertuğrul Gazi’nin annesi Hayma Ana oğlu Ertuğrul’a nasihat ediyor: “-Oğul; Anayurttan ayrılalı yıllar geçti. Deli rüzgârlar önünde oradan oraya savrulduk. Beylik otağını kurduğumuz şu yaylalar artık son durağımız, son konağımız olsun.Oğuz’un yurtlarına diktiğimiz ağaçların kökleri kara yerin derinliklerine, dalları gökyüzünün yüceliklerine uzansın. (...)
Oğul,
Boyundan-soyundan olmasın insanlara adil davran. Adaletten ayrılma ki, insanların birlik ve dirlik kazansın. Yurdunda, obanda herkes gezsin. Ululuk isteyen töreden ayrılmasın.
(...) Yüreğinden inancı, ağzından duayı, davranışlarından erdemi hiç eksik etme. Bir de sabırlı ol oğul, ekşi koruk sabırla tatlı üzüm olur.
Oğul,
Beylik demekle, ağırlık vermek iledir.
Sofranı ve keseni yoksullara açık tut.”
* * *
Hayma Ana’nın nasihatini Ertuğrul Gazi’yi Anma Şenlikleri’nin 726’ıncısında Başbakan Erdoğan’dan da dinledik. Şimdi isterseniz 700 küsur yıl ötelerden bugünlere gelelim ve zamanımızın üniversitelerde öğretim üyesi, milyar dolarlık ciro yapan şirketlerinde yönetici olan, siyaset yapan, avukat, memur, doktor, gazeteci, öğretmen annelerimize şu soruyu soralım: “- Kaçınız çocuğunu dizinin dibine oturtup Hayma Ana’nın küçük Ertuğrul’a söylediğine benzer bir derinlik ve bediîlikte bir nasihatte bulundu?”
Sonra Beylere dönelim:
“- Hanginiz çocuğunuza böyle bir hedef çizdiniz?” 1700 yıl, 700 yıl önceyi ve Türk’ün hiçbir devrini ve hiçbir şeyini beğenmeyenler bilsinler ki “çağdaş” ve “yeni” olmakla “değerli” ve “kalıcı” olunmuyor, olunamıyor. Kabul edelim ki, bu hepimizin yarasıdır, yani, bugün pek çok bakımdan annelerimiz Hayma Ana’lardan, Babalarımız Alper Tunga, Oğuz Han, Ertuğrul Gazi ve Osman Bey’den çook gerilerdeyiz.
Biz bir Atatürk’ün Türkçe’sine, bir bugünkü Başbakan ve Cumhurbaşkanının Türkçe’sine bakıyor, gerçekten üzülüyoruz.
Erdoğan da, Gül de yıllardır : “- Görmemezlikten gelinemez!”
Diyorlar.. Oysa Türkçe’de böyle bir kelime yok. Aslında söylemek istedikleri: “- Görmezlikten gelinemez!” Amma, bir türlü başaramıyorlar. Evet, 700 yıl önce, 1700 yıl önce Türk kadını işte böyle Hayma Ana’lardı. Bu millet Etiler, Asurlar ve benzerleri gibi tarihten silinmedi ve Anadolu gibi netameli bir coğrafyada kök salabildi ise işte bu analar ve onların yetiştirdiği Ertuğrul Gazi’ler, Mustafa Kemaller sayesindedir.
Aristo’nun, “Kadın yaratılışta yarım kalmış bir erkektir” dediği bir Yunanistan’da kadın yasal açıdan bir eşya gibi görülür ve çarşılarda alınıp satılırken, Roma’da kocaların kadınlarını öldürme yetkisi varken ve kadın “vatandaş” olma hakkından mahrumken Türk Kadını devlet kuruyor, eşi ve evlatları ile birlikte devlet yönetiyordu.
Türk kadını böylesine şerefli bir mevkideyken Hindistan’da kadın kocası öldüğü zaman kocasının cesedi ile birlikte yakılıyor, kadın tanrılara kurban ediliyordu. Mısır’da Firavunlar makamlarını başkalarıyla paylaşmamak için kız kardeşleriyle evleniyordu.
Eski İran’da, Mecusilik döneminde de erkekler kız kardeşleriyle evlenirlerdi. Çin’de ise kadınlara ad bile verilmez, “bir”, “iki”, “üç” diye seslenilirdi, yani numara verilirdi.
Son sözümüz şudur:
Türk Kadını çocuğuna “köşeyi dönme” teknik ve taktikleri değil, Hayma Ana gibi yüce idealler emzirmelidir.
Çünkü bugün onun yapmadığını “Soykırımı tanı” diyen Ermeni anası yapıyor, PKK yapıyor, Kıbrıs’ta Rum, Atina’da Yunan kadını, dünyanın her noktasında Siyonist Yahudi anne yapıyor ve Türk çocuğu hayata atıldığında işte bu, “Ne yapacağını bilen, bunu anne-babasından öğrenmiş” dininde ve ilinde gözü olan, bilenmiş, bambaşka bir dünyanın nesilleri ile..
Yaşadığı zamanı ve üzerine bastığı coğrafyayı paylaşıyor...
Yani bugünün Türk çocuğu rakipleri ile yarışa bir sıfır yenik başlıyor..