Ey adalet gelirsen Mamak’a bir uğra!
Mektup Mamak’tan; hiç aralara girip yoruma boğmayacağım. Yerimiz elverdiği kadarını aynen aktaracağım. Sadece okuyun, ama lütfen okurken eliniz vicdanınızda olsun:
“Ben Deniz Kurbay Albay Engin Kılıç. Okuma yazma bilmeyen ve görme özürlü bir anne ile ilkokul mezunu ve emekli bir memur babanın 10 çocuğundan biri olarak Erzurum’da dünyaya geldim. Bir oda ve bir salonu olan bir gecekonduda büyüdüm. Ailemin liseden sonra eğitim gören tek çocuğuyum. Maddi imkanlarımız el vermediği için, 9 yaşından lise son sınıfa kadar aralıksız olarak okulların açık olduğu dönemlerde sabahları simit sattım, öğleden sonraları ise ayakkabı boyacılığı, garsonluk, seyyar satıcılık, halde hamallık yaptım. İnşaatlarda çalıştım, maçlarda bayrak/flama sattım.
Hiç yılmadan namusumla hem ekmek paramı kazandım hem de eğitimimi tamamladım. Makine mühendisliğini kazandım. Ancak hayalim olan üniversiteye maddi imkansızlıklar nedeniyle gidemedim; Deniz Harp Okulu’na girdim. Deniz Harp Okulu’nda eğitim gördüğüm dönemde de tatillerde çalışarak okul harçlığımı çıkarmaya çalıştım.
Akademiden çok iyi derece ile mezun oldum. Yüksek lisans yaptım.
Deniz Kuvvetleri’nin en vurucu gücü olan denizaltı gemilerinde 14 yıl hizmet ettim. Deniz Kuvvetleri’nin en yeni ve en modern denizaltı gemisinde komutanlık yaptım. Türk bayrağını şanla ve şerefle uluslararası sularda ve limanlarda dalgalandırdım. (...) Türkiye Cumhuriyeti ve TSK’nın hak ve menfaatlerini en üst seviyede korumaya çalıştım.
Bir deniz subayı için gemi komutanlığı görevinden sonra en anlamlı görev olan komodorluk görevim esnasında, Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramada bulunan 5 no’lu hard diskte yer alan dijital bir verinin üst veri yollarında ismimin yer alması nedeniyle, sözde yargılama neticesinde 16 yıl hapse mahkum edildim. Halen Mamak Askeri Cezaevi’nde tutsak olarak bulunmaktayım.
Bilindiği üzere Poyrazköy Davası kapsamında “5 no’lu hard diske sistem saati değiştirilmiş başka bir bilgisayardan bilgi aktarıldığı ve en son kullanma tarihinin ise 28 Temmuz 2009’dan sonraki bir tarih olduğu” TÜBİTAK’ta görevli bilirkişiler tarafından ifade edilmişti... Bu, hukuk dilinde verilerde oynama yapıldığını yani bu verilerin sahte olduğunu ifade etmektedir. Yani delil olarak kullanılması mümkün değildir.
Bunun üzerine yeni delil kapsamında yeniden yargılanmamız için talepte bulunulmuş ancak bu talebimiz reddedilmiştir!
***
Sayın Taşçı, şunu bilmenizi isterim ki, yerel mahkeme yaptığımız tüm taleplere rağmen 5 numaralı hard disk için bir bilirkişi incelemesi yaptırmamıştır. (...) İlgili raporları ise görmezden gelmiştir. Yani bu heyetin söylediğinin aksine yerel mahkeme bunu tartışmamıştır bile.
Bunun yanı sıra; Genelkurmay Başkanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Donanma Komutanlığı’ndan bilgi talebi kapsamında almış olduğum belgeler ile;
- dijital veride yer alan Deniz Kurmay Yüzbaşı rütbesini meslek hayatım boyunca hiç taşımadığımı,
- atılı suçta yer alan dijital yazının oluşturulduğu iddia edilen tarihlerde suyun 20 ile 250 metre altında dalışta olduğumu,
- dijital verideki kullanıcı adlarının TSK bilgisayarlarında hiçbir zaman kullanılmadığını ve bahse konu tarihlerde bana bir bilgisayar ve kullanıcı adı tahsis edilmediğini ispatlamama ve,
- TBMM’nde bir soru önergesine karşın bizzat Milli Savunma Bakanı tarafından “denizaltıların dalışta iken bir yerden bir yere veri aktarma imkanlarının olmadığının” belirtilmesine rağmen özel olarak görevlendirilmiş mahkeme, klişe bir ifade ile “savunmasına itibar edilmemiştir” diyerek mahkumiyetime karar vermiştir.
***
Sayın Taşçı, 18 yaşında bir kızım ve 10 yaşında bir oğlum var. Oğluma neden Mamak’ta esir olduğumu açıklamakta güçlük çekiyorum. Bana, tüm gazete ve televizyonlarda bizim masum olduğumuz ifade edilmesine, hatta bizzat Sayın Başbakan tarafından bizlere tuzak kurulduğunun söylenmesine, bilirkişi raporlarının bizim lehimizde olduğu belirtilmesine rağmen neden hâlâ onun yanında olamadığımı, telefon ile istediğim kadar görüşemediğimi, açık görüşlerden sonra neden beni bırakıp eve hep yalnız döndüklerini sorduğunda bir açıklama yapamıyorum.
Mektubun başında ifade etmeye çalıştığım bu çetin hayat mücadelesinden sonra, tabiri caizse tırnağım ile kazıya kazıya geldiğim yerden bir iftira, Sayın Başbakan’ın da ifade ettiği gibi bir kumpas neticesi sökülüp alındım.
(...)
Sayın Taşçı şunu bilmenizi isterim ki, bizler kimseden bir merhamet ya da bir af istemiyoruz.. Bizler vatana millete hizmet etmek için didinip çalışan, şanla şerefle görevlerini yapan suçsuz insanlarız. (...) Adalet dağıtmayan ve meşruiyetini yitirmiş olan özel görevlendirilmiş mahkemelerde değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarafsız yetiye sahip gerçek mahkemelerinde yargılanmak istiyoruz. Bizler sadece ve sadece adalet istiyoruz...”