Eşsiz bir Türk bilgini...
Sevgili okurlarım; bugün 13 Aralık... 11. yüzyılda yaşamış, dünyanın hayran olduğu Türk bilim insanı Birûnî’nin 964. ölüm yıldönümü... Size, Türk kültür bahçesinin eşi dünyada az bulunan, Birûnî adlı ‘çiçeğini’ tanıtmak istiyorum.
Birûnî’yi 11. yüzyıldan getirip herhangi bir Batı üniversitesine öğretim üyesi olarak yerleştirme olanağımız olsa; o üniversitedeki öğretim üyelerinin Birûnî’ye ’öğrenci’olmak için sıraya girmelerine tanık olursunuz! Bu sözlerimi lütfen abartı olarak almayınız. Sovyetler bile 1977’de Birûnî’nin resmini posta pullarına bastılar. Birûnî konusunda Batılılar da bizim gibi düşünüyor. Nitekim, Bilim Tarihçiliği’nin ’babası’George Sarton’un (1884-1956) şu sözü ne güzeldir: “Birûnî, bütün çağların en büyük bilim insanlarından birisidir.”
200 Kısa adı Birûnî... Çağındaki modaya göre onun da uzunca bir adı var. Şöyle: Ebû Reyhan Muhammed b. Ahmet al Birûnî al Harîzmî. Adından da anlaşılacağı gibi bir Türkeli olan Harizm’de (Harzem) 973 yılında Kas şehri Abbas Velî yöresinde doğdu. Farsça ve Arapça’yı ana dili kadar güzel konuşurdu. Çağının büyük bilginleri olan Samet El Hâkim ve İbnî Sina’dan ders aldı. Harzemşahlıların sarayında bulundu. Gazneli Mahmut’un, Kuzey-Batı Hindistan’ı alması üzerine Hindistan’a gitti. Sanskritçe öğrendi. Hind bilimini ve geleneklerini tanıdı. Matematik, astronomi, fizik, coğrafya bilimlerini kavradı. Özellikle geometri ve trigonometri alanında başarılar gösterdi.
Çağının eşsiz bir bilginiydi. Nelerle uğraşmadı ki? Astronomi aletleri üzerinde çalıştı. Tıp ve fizik deneyleri yaptı. Kendi yaptığı bir aletle ve kendi metoduyla madenlerin özgül ağırlıklarını günümüz tespitlerine yakın şekilde ölçtü. Mühendislik, geometri, madencilik, tarih, felsefe konularında sayısız çalışmalarda bulundu. Uğraştığı her dalda eşsiz eserler verdi. Arapça şiirler de yazan Birûnî Arapça’ya o kadar egemendi ki, bu dile sonradan girmiş sözcükleri bile tespit edebilirdi.
Yaşadığı çağ ’uygun’ olduğu halde; simya, büyü, efsun gibi temelsiz düşüncelere hiç kapılmadı. İnsana değer verdi. İnsanların inançlarının farklı olabileceğini; uygarlığın bu farklılıktan doğabileceğini anlattı. İnsan’ı, Tanrı’nın yarattığı en üstün varlık olarak gördü. Akılla bezenmiş olan insanın kötülüklerden iradesini kullanarak sakınması gerektiğini söyledi. Yüksek ahlâkı övdü. Manevî değerlere saygıyı öğütledi. İnsanda iç ve dış temizliğin önemli olduğuna işaret etti.
Birûnî, siyaset bilimi ile de uğraştı. Bir devlet başkanının nasıl olması gerektiğini belirtti. Evrenin Tanrı tarafından yaratıldığını ispat etmeye çalıştı. Felsefeye ilginç tanımlar yükledi. Felsefeyi, bilimlerin sonuçlarının bir sistematiği gibi gördü. Felsefeyi insanları mutluluğa götüren bir disiplin olarak algıladı.
İnsanların tek başına yaşayamayacağını, ancak toplum içinde bulunabileceğini, kültür alışverişlerinin kaçınılmaz olduğunu vurguladı. Gerçek kahramanlığın, kendini değil, başkalarını düşünmek olduğunu; yeri geldiğinde toplumun huzuru için sıkıntılara katlanmak gerektiğini anlattı.
Uğraştığı her bilim dalında derinlemesine incelemeler yapan ve bugün bile birçok bilim insanının uygulayamadığı yöntemleri bağımsız olarak uygulayan, gerçekten seçkin bir atamız Birûnî! Ve o, Avrupa Rönesans hareketine 11. yüzyıldan soluk veren bilginlerden birisi...
13 Aralık 1048 yılında Gazne’de ölen bu bilgin atamızın tespitleri günümüzde de geçerlidir. Onu saygıyla, onu şükranla anıyoruz. Durağı uçmak olsun!