Esrarengiz ziyaretçinin seyir defteri
Sessizce geldi... Öyle ki kimsenin ruhu bile duymadı. Ankara’ya 17 Mart Çarşamba akşamı indi. Doğrudan oteline gitti.
Çünkü ertesi gün yoğun bir görüşme trafiği O’nu bekliyordu.
Randevu defterinde çok önemli isimler vardı:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül...
Başbakan Tayyip Erdoğan ...
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu..
İlk günü iktidar ve iktidara yakın isimlere ayırmıştı..
İkinci günü ise muhalefete...
Randevu defteri yine kalabalıktı:
Saat 15:00 MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşme...
16:00 CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile görüşme...
Saat 17:00 BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile görüşme...
Saat 18:00 Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile görüşme..
En son İstanbul’da, Amerikan Şirketleri Derneği ile bir araya geldi.
Türkiye’de tam 5 gün kaldı.
22 Mart Pazartesi akşamı geldiği gibi sessizce gitti.
Amerika’ya geri döndü.
Peki kimdi bu esrarengiz ziyaretçi?
Morton İsaac Abramowitz!
Haberciler nasıl atladı?
Abramowitz; ABD Haberalma Dairesi’ndeyken, 1989 yılında büyükelçi olarak Türkiye’ye gönderildi. 1991 yılında emekli oldu. Ama Türkiye’ye olan ilgisini hiç bırakmadı. 1997-1998 yıllarında: İnternational Crisis Group (Uluslararası Kriz Grubu) Başkanlığında bulundu.
Halen Amerika’nın en etkin kuruluşu CFR’nin kıdemli üyesi!
İleri görüşlü bir adam: “Kravatlı, daha şehirli görünen Tayyip Erdoğan’ı, Erbakan’a tercih ederiz” dediğinde daha yıl 1994’tü!
Neyse konu bu değil. Abramowitz gitti ama arkada bir çok soru bıraktı?
Bu esrarengiz ziyaretin nedeni neydi? Hem iktidar, hem muhalefet, hem de Genel kurmay ile ne görüştü? Bu ilginç ziyaret neden bu kadar gizli tutuldu?
En önemli soru?
Kozmik odalara kadar girebilen medyamız, nasıl oldu da Abramowitz’i atladı?
Mustafa Yılmaz / Mustafa Kurdaş
/ Milli Gazete
CIA fason belge
üretimine başlamış!
Nedim Şener’in Milliyet’teki haberinden ilginç bir ayrıntı öğrendik. Buna göre Enerji Bakanlığı Uzanlar’ın iddialarını “CIA ve FBI’dan emekli olmuş ve evrak sahteciliği konusunda görev yapmış olan uzmanlara hazırlattığı raporlarla çürütmeye çalışacak”mış. CIA ve FBI uzmanları “Uzanların orijinal dediği belgelerin önemli bir kısmının gerçek olmadığı sonucuna” varmış.
Bizimkisi sadece merak; Acaba Türkiye, başka davalarda da ‘orijinal olduğu iddia edilen belgelerin sahte’ yahut ‘sahte olduğu iddia edilen belgelerin orijinal’ olduğunu ispat etsinler diye ABD’den “uzman” transferi yaptı mı? Başka hangi davaların kaderi, CIA’nın fason belgeleriyle önceden belirlendi?
Haberin ucundan tuttular
Yaptıkları haberden bihaber gazeteciler, yargıya saldırırken komik duruma düştüler. ‘Aynı suça, ayrı ceza’ deyip ortalığı ayağa kaldıranların, sanık ifadelerini okuma zahmetine bile girmedikleri anlaşıldı
İmralı’daki caniye sunulan beş yıldızlı otel konforunu beğenmeyen gruplar (sanırsın mağarada değil, altın küvetli rezidansda yaşıyorlar), geçtiğimiz yıl “ille de 7 yıldızlı olsun, kuş sütü de isteriz, savarosky taşlı yatakla, sarı-kırmızı-yeşil robdöşambr da...” diye tutturmuşlardı. Eruh’taki eylemde,“Ya özgür önderlik ve özgür kimlik ya da sonuna dek direniş ve intikam” yazılı pankartı taşıyan iki kişinin yargılanması sona erdi. Hayrettin Teğin 10 ay, Selahattin Erden ise altı yıl üç ay hapis cezasına çarptırıldı.
Vay efendim bu nasıl yargıymış!
Medya çıldırdı: “Bir ucundan tutana beraat, bir ucundan tutana hapis” ...
Böyledir benim liberalimin bağımsız/tarafsız yargı reformu; ellerine geçirseler, kararı veren hakimi bir kaşık suda boğacaklar!
Bu tür haberlerin halkı devlete karşı ayaklandırmadaki rolüne girmiyorum bile... Ama pankartın arkasından abide gibi yükselen gazetecilik garabetine gireceğim. Yaptığı haberden bihaber arkadaşlar ne kadar “suç aynı ceza farklı” dese de, arada bir fark var! 10 ay ceza alan sanık suçlamaları reddetmiş ve “Merak edip kalabalığa karıştım. Pankartı tanımadığım birileri elime tutuşturdu” demiş. 6 yıl 3 ay ceza alan ise “Olay günü parti binası önüne gittim. DTP’den aldığımız pankartın bir ucundan ben diğer ucundan da partiden tanıdığım Hayrettin Teğin tuttu” diyerek, plan aşamasından başlayarak suçu işlediğini kabul ediyor.
Sektörde bolca sazan var, vatandaşın zihni tek yönlü beslenmekten güçsüz düşüp, yalan yanlışla bulanmasın dedik, Avukat Uğur Tarhan’a sorduk: - Aynı suçtan yargılanan iki sanık, iki farklı savunma yapmışsa, iki farklı cezaya çarptırılabilir mi?
Mahkemelerin kararlarını verirken sadece sanıkların savunmalarına bakmadığını, polis tutanakları, tanıklar, deliller, sanığın iyi hali hatta eğitimi, yaşının dahi kanaati etkileyebileceğini vurgulayan Tarhan, “Ceza yargılamalarında iki husus vardır. Biri sanığın suçu işleyip işlemediğine, diğeri de suça en uygun cezaya hükmetmek. Bu durumda bir sanık ”bana bu işi zorla yaptırdılar, bilmiyordum, tesadüfen ordaydım...“ benzeri ifadelerle suçu reddederken, diğeri ”evet pankartı aldım, eylem alanına getirdim ve taşıdım“ diyorsa elbette cezaları farklı olacaktır. Aynı şekilde sanık suçu işlediğini kabul etse bile, pişman olduğunu söylerse, bu da cezasında indirim getirebilir..” dedi.
Tarhan, “Cezası yüksek olan sanık diğerinin ifadesini yalanlıyor” itirazına karşı da, “Tanık yalancı şahitlikten ceza alabilir, ama sanık mahkemeye karşı yalan söylemekten ceza almaz. Hukukta böyle bir şey yok” cevabını verdi ve kararın temyizi halinde Yargıtay denetimine tabi olacağını, tam olarak kesinleşmediğini hatırlattı.
İşte böyle... Hukuk bilmeye gerek yok; biraz gazetecilik yapıp bir bilene sorsalar haberi nasıl “ucundan” tuttuklarını görecek arkadaşlar....
Harcırah yetmez, RTÜK’e “uçak” almak yakışır
RTÜK Başkanlığı bir açıklama yayınlayarak, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun, kurumun siyasallaştığı yorumuna yol açan raporunu yalanladı. 2006-2007-2008 yıllarını, yani Zahid Akman’ın başkanlığı dönemini kapsayan raporda, RTÜK’ün şimdiki başkanı Davut Dursun ile AKP kontenjanından seçilen Taha Yücel’in, özel seyahatlerini “görevlendirme” kapsamında gösterdiği bilgisi de vardı. RTÜK’ün cevabı “Üyelerin yurtiçi ve yurt dışı görevlendirilmeleri Üst Kurul faaliyetlerinin gereğidir” şeklinde oldu. Oysa böyle düşünmeyen RTÜK üyeleri de vardı. MHP’li üst kurul üyesi Esat Çıplak görevlendirmelerin Üst Kurul faaliyetlerinin değil, “aile ziyaretlerinin gereği” olduğunu belirterek, “RTÜK uçak alsa daha ekonomik olurdu” dedi. “Bu istismarı herhangi bir ahlak kuralıyla açıklamak mümkün değildir” diyen Çıplak’ın mesai arkadaşlarına çağrısı şöyleydi: “Ne devletin büyüklüğünü ayağa düşürün ne de milletin malını istismar edin!”
Çıkar ilişkisi
Milliyet yazarı Mehmet Tezkan’da dün bu konuya değindi. Tezkan’ın cezadan korkan televizyon kanallarının, RTÜK aleyhindeki haberleri vermediğini söylediği yazısı şöyle: “RTÜK konusunda acayip iddialar var.. İddia değil tespit.. Cumhurbaşkanı Gül’ün onayıyla yayımlanan Devlet Denetleme Kurulu raporu.. TV’lerden reklam gelirlerinin yüzde 10’unu alan RTÜK bu parayı har vurup harman savurmuş.. TV’ler bu haberi verebilir mi? Biraz zor!.. Yoksa RTÜK basar cezayı.. Bu haber nedeniyle değil.. Bilmem ne dizisinde bilmem ne firmasının reklamının ucu göründü diye, 40 yıllık filmde sigara için adamın eli iyi kapatılmadı diye, reklam kuşağı 14 saniye 22 salise sarktı diye keser faturayı..
Futbolcudan yargıça hukuk dersi
Tayyip mahallede futbol oynarken, birileri hukuk okuyordu. Sonra Tayyip kaderin cilvesiyle Başbakan oldu, ötekiler hukukçu oldu. Şimdi futbolcu(!) Tayyip kürsülere çıkıp sıfır hukuk bilgisiyle onlara, bu abuk sabuk tasarıya karşı çıkan yargı mensuplarına “hukuk dersi” vermeye yelteniyor! Bundan sonra sözü Meclis’te onurlu, kişilikli milletvekilleri söyleyecek. Kimlerin ağzına bir parmak bal çalınacağını, oylamada kafakola almak için neler yapılacağını, hangi pazarlıkların tezgahlanacağını göreceğiz. Emin Çölaşan / Sözcü
Yalanla gizledikleri niyet başka...
Anayasa, boşuna “TBMM üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler” demiyor. “Millet” ya da “ulus”, geçmişten geleceğe uzanan yüce bir kavram. Böyle kavramın yüceliğine karşı yalan söyleyebilir ya da gerçeği saklayabilir misiniz? Son “Anayasa değişikliği paketi” konusunda asıl niyetin ne olduğunu ve buna karşılık söylenenlerin neler olduğunu düşününce, millet önünde dürüst davranmanın önemi ortaya çıkmıyor mu? l Mümtaz Soysal / Cumhuriyet
İnsan bu kadar da aptal yerine konulmaz ki!
Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın Lüksemburg temaslarını anlatan Murat Yetkin, Radikal’de “Bu taslağın hazırlanmasında AB’nin hiçbir katkısı olmadı” sözlerini öne çıkarmış.
Hadi Egemen Bağış için halkın ne düşündüğünün bir önemi yok. Seçim zamanı eğitim ve gelir düzeyi düşük, nüfusu (ve tabii seçmen sayısı) kabarık bölgelere dayarız buzdolabını, çamaşır makinasını, kömürü, şekeri, pirinci alırız iktidarın anahtarını hesabı yapıyor olabilir.
Ama “tecrübeli gazeteci” Yetkin’e ne demeli. “Tutup biz bu taslağı muhalefetle paylaşmadan AB ile paylaşacak değildik” diyen Bağış’ın AB Genişleme Sorumlusu Stefan Füle’nin taslağı görmek yönündeki talebine ’İnternette yayımlandığında görebilirsiniz“ deyişini cilalayıp, işte ”AK Parti hükümetinin en sivri dilli ve dinamik bakanı“ diye sunmasına ne demeli?
Yetkin’in konuyu ille de köşesine taşıyacaksa, Egemen Bey’e, egemenliğini ABD’ye devreden iktidara mensup olduğunu hatırlatması gerekmez miydi?
Hadi iktidar rüşvetle seçmen kazanacak; gazeteci ne yapacak? Yetkin, aptal yerine konulduğunu düşündüğü için gazetesini terk eden okurunu nasıl geri kazanacak?
İtinayla MİT’çi servisi yapılır
Bugün gazetecileri MİT’çi diye deşifre etmeye kalkan Ergun Babahan’ın basınımıza en büyük armağanlarından birinin Balçiçek Pamir olduğu
bilinir. Pek çok konuda tescilli cahil olan bu gazetecinin en büyük bombalarından birini Fikri Sağlar ortaya çıkardı: Pamir, Sağlar’la yaptığı röportajın kasetini MİT’e teslim etmişti! Bu skandal Pamir henüz çömez bir muhabirken Aktüel dergisinde yaşanıyor, Sağlar’ın içinde sır olarak tuttuğu gerçek çok uzun süre sonra
ortaya çıkıyor.
Balçiçek Pamir geçtiğimiz yıllarda bu konuda tazminata mahkum oldu.
Peki bu gazetecinin koşa koşa MİT’e kaset götürmesini mahkemede savunan, Pamir’in lehine tanıklık yapan kimdi? ‘Dönemin Sabah gazetesi yöneticisi’ sıfatıyla Ergun Babahan tabii ki...
l Oray Eğin / Akşam
MİNİ YORUM
Şahin’in dosyaları boyunu aştı
CHP’li Ali İhsan Köktürk’ün TRT takibi sürüyor. İbrahim Şahin’in Milliyet’e verdiği röportajda satır aralarına gizlenen “Osman Öcalan röportajı çekmecemde duruyor” sözlerini Medya Polemik’te manşet yapmıştık. Köktürk, soru önergesinde bu konunun üzerine gidiyor ve soruyor: “Bu röportaj için, bütçesi halkımızdan alınan kaynakla oluşturulan TRT herhangi bir ödemede bulunmuş mudur?”