Erzurum Kongresi’nin saklananları

Erzurum Kongresi’nin 94. yıldönümü bugün. Gene sıradan, yavan, yasak savan sözler duyacaksınız.
Ben bugün yerimin yettiği ölçüde bu kongrenin az bilinenlerine, saklananlarına, konuşulmayanlarına değinmek istiyorum.
Kongre 23 Temmuz sabahı kıyafet krizi ile başlar. “Sine-i millette bir ferdi mücahit” olmak üzere askerlik görevinden istifa eden Mustafa Kemal Paşa, kongreye üniformalı ve yaver kordonlu olarak gelmiştir. 45 delegeden 38’inin oyunu alarak divan başkanı seçilir ya, tam kürsüye çıkacakken, sonraki yıllarda gerici ve devrim karşıtı tutumlarıyla öne çıkacak olan Gümüşhane delegesi Zeki Bey, yerinden kalkıp sertçe uyarıda bulunur: “Paşa, evvela arkanızdaki elbisenizi ve göğsünüzdeki kordonu çıkarın da, sonra başkanlığa başlayın, tahakkümden korkuyoruz.”
Paşa gider zar-zor bulunmuş bir sivil elbiseyi giyinmiş olarak döner, kürsüye çıkar.
Hani diktatördü Atatürk? Bugün Zeki Bey’in izinde gidenler böyle bir sözü Tayyip’e diyebilirler mi?
Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey, delege değillerdir. Bir formül bulunur. Almanya’da öğrenim görmüş değerli bir Türkçü aydın olan Cevat Dursunoğlu ile İttihatçıların “Küçük Kazım Bey’i, Binbaşı Kazım Yurdalan (o da Türkçü ve Turancı bir insandır) istifa ederek yerlerini onlara bırakırlar, daha sonra kendileri ilçelere giderek seçimlere girip yeniden delege olurlar.
Cevat Dursunoğlu’nun “Milli Mücadelede Erzurum” adlı çok değerli bir eseri vardır, okumayan ziyandadır. Dursunoğlu’nu, lise öğrencisiyken Erzurum’da görmüş ve dinlemiştim. Erzurum şivesi ile öyle tatlı anlatırdı ki o yılların anılarını. Dursunoğlu bu eserinde kongre kararlarına laikliği, “asrilik” adı altında nasıl soktuklarını şöyle anlatmakta: “Beyanname görüşülürken yedinci madde sert tartışmalara yol açtı. Yedinci madde şöyle başlıyordu: ‘Milletimiz insanî ve asrî gayeleri tebcil ve fennî, sınaî ve iktisadî hal ve ihtiyacımızı takdir eder...’ Bu cümle içindeki ‘asrî’ tabiri, kongreye iştirak eden hocaları dehşetli ürkütmüştü. Zaten İttihadi Terakki’nin son zamanlarında fırka’da ve Meclisi Meb’usan’da birçok hocalar Ziya Gökalp’in ve onun temsil ettiği milliyetçiler grubunun şiddetle aleyhinde idiler. Asrî kelimesini de garpçılığın şiarı ve adeta bir küfür sayıyorlardı. Hocalar ’Ziya Gökalp’ruhunun buraya kadar sokulduğunu görüyor ve sinirleniyorlardı. Kelimenin dinle, imanla alakası olmamakla beraber, hocalar bir noktada haklı idiler. Kongreye iştirak eden gençler Türkçü ve garpçi bu itibarla Ziya Gökalp’çi idiler. Hepimiz onun manevi talebesi idik, fikir gıdamızı Yeni Mecmua’dan almıştık. Biz bu cihetleri tasrih etmeyerek ve sırf kelimenin lügat manasında kalarak tezimizi müdafaa ettik ve beyannamede değişiklik yaptırmadık.”
Kongre biter, Paşa ve erkânı Sivas’a gidecektir, gidecektir ya, para yoktur. Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çaresizlik içindedir. Kimsede beş kuruş para yoktur, eşlerinin kollarından bilezikleri alacaklardır ya, onlar da muhacirlikte bozdurulmuştur. Bu sırada cemiyetin yönetim kurulu üyesi emekli Binbaşı Hatunoğlu Süleyman Bey çıkar ortaya, birikmiş 800 lira emekli parası vardır, onu verir, fakat bir şartı vardır, Paşa onun verdiğini bilmeyecektir. Bu Süleyman Bey, benim anneannemin akrabasıdır, aynı sülaledendirler.

Yazarın Diğer Yazıları