'Ergenekon'dan çıkış
Komutanlarla hapse atılan gazetecilerin, doktorların, profesörlerin bağlantısı yoksa, darbeyi Prof. Haberal’la Balbay yapamayacağına göre, Ergenekon’un bir ayağı, hem de en önemli ayağı çöktü demektir...
Acayip bir durum ortaya çıktı..
Hem de çok acayip..
Gazeteci Mustafa Balbay’ın günlükleri darbe girişimi notları sayıldı..
Ergenekon’la ilişkilendirildi..
Balbay tutuklandı, 602 gündür hapiste..
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in darbe günlükleri ise Ergenekon’dan sayılmadı..
Savcı, Ergenekon örgütü ile bağlantı kuramadı..
Dosyayı Ankara’ya
gönderdi..
O zaman sormak lazım..
Ergenekon’un Özden’in darbe günlükleriyle ilişkisi yoksa..
Günlüklerinden darbe hazırlığının bir parçası olduğu sonucu çıkarılan Balbay neden içeride!..
*
Balbay mahkemede kaç defa sordu.. Darbe hazırlığı varsa dönemin komutanları neden dışarıda da ben içerideyim dedi..
Manşetler atıldı..
Balbay içeride, Özden paşa dışarıda diye..
Hatırlayın..
Balbay bu duruma isyan edince mahkeme başkanı bu davanın darbe hazırlığı ile ilgisi yok demişti..
Savcı da müdahale etmişti..
Var var demişti..
Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz, Eldiven hepsi bu davanın içinde demişti..
Ne oldu şimdi?
Emekli Amiral Örnek’in günlüklerini inceleyen savcı, Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz
ve Eldiven adlı darbe planlarıyla Ergenekon’un alakası yok dedi..
*
Ortaya saçma sapan bir durum çıktı.. Komutanlarla hapse atılan gazetecilerin, doktorların, profesörlerin bağlantısı yoksa..
Prof. Haberal’la Balbay mı darbe yapacaktı?
Hadi, oturup darbe planı yaptılar diyelim; darbeyi nasıl yapacaklardı?
Kara, hava, deniz desteği
gerekmez mi?
Ağır silahlar, hafif silahlar
gerekmez mi?
Tank, top, tüfek..
Gerekir..
Ama bağlantıları yokmuş..
O zaman Ergenekon’un bir
ayağı, hem de en önemli ayağı çöktü demektir..
*
Şimdi ne olacak?
Esas soru budur..
Balbay’ın günlükleri darbe planı
sayılıp hapiste tutulmaya devam mı edilecek?
Balbay’ın günlükleri darbe planı
sayılacaksa, o eski paşalar ne olacak?
Balbay Ergenekoncuysa..
İşbirliği yaptığı söylenen paşalar
neden Ergenekoncu değil..
Bu işte bir terslik var..
İlk duruşmada yanıtını alırız
herhalde..
* Mehmet Tezkan / Milliyet
++++++
Kılıçdaroğlu soruyor:
“Bize her şey soruluyor da Başbakan’a neden sorulmuyor?”
Gazeteci durup dururken kendisinin veya patronunun istikbaliyle oynar mı?
* Haldun Ertem
++++++
Kaç kişiyi hapse attırdın Tonton
Televizyonda güncel siyasi tartışmalardan birini izliyoruz... Basının ve özellikle
Doğan medyasının üzerinde yoğunlaşan baskılar söz konusu oluyor. Yandaş gazeteci kendilerinin daha büyük baskı altında olduğunu öne sürüyor. Zaman, Star,
Taraf hakkında açılan davalar yüzlerle
ifade ediliyormuş...
İyi de muhteremler... Her davanın niteliği aynı mı? Gazetecilik mesleğinin ifasından kaynaklanan eylemler ile tetikçilik,
yargısız infaz, adli yargıyı etkileme,
soruşturmanın gizliliğini ihlal gibi suçlar aynı kategoriye mi girer?
Taraf gazetesi bir gün Ercan’ın bir karikatürünü manşetine koydu ve bizi, adımızı vererek Ergenekon savcılarına ihbar etti. Aynı gazete Balyoz planı içinde “Öldürülecek gazeteciler” ve “Kullanılacak gazeteciler” diye iki liste bulunduğunu öne sürdü, 100’ün üzerinde gazetecinin adını “kullanılacak gazeteci” diye açık açık sıraladı. Bizleri hem ihbar etti hem iftirada bulundu. Sonradan Balyoz Planı’nın düzmece olduğuna
ilişkin onlarca kanıt ortaya konuldu.
Bu gazete yayımlamadı. Belli ki bunların misyonu tetikçiliktir. Sabah gazetesinden bir yalakanın hakaretini de burada yer
işgal etmektense mahkemeye verdik. Bunlar basın özgürlüğüne mi giriyor?
Yok canım. Taraf’ın Genel Yayın
Müdürü ara sıra yazıyor:
- Mahkeme koridorlarında ifade vermekten iş yapamıyoruz?
İyi de sen kaç kişiyi hapse attırdın Tonton? Kaç kişi senin asılsız ihbarların yüzünden hâlâ hapiste?
Mağdur ettiğiniz insanların kendilerini savunmak ve aklanmak için yargıya gitme hakkı yok mu? Bu da mı suç?
Bunun basın özgürlüğüyle, basına baskı ile ne ilgisi var?
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Milliyetçileri karalamak için öldürüldü
Bilmem ki bu kaçıncı kez yazışım...
Hrant Dink, milliyetçileri kötü göstermek isteyen bir odak tarafından öldürtüldü.
İşin içine askeri de sokmaya çalışacaklardı...
Başlangıçta hep Trabzon’daki bir albayı suçladılar. Haberi varmış da önlem almamış da...
Meğer, ondan çok polisin haberi varmış olacaklardan...
İstihbaratçılar işi biliyorlarmış.
Önlem almadılar, öldürttüler adamcağızı...
Kuru kalabalıklar; sokaklara dökülüp milliyetçileri kötülediler.
Halbuki bu planı kuranların amacı tam da o idi...
Ergenekon adı verilecek büyük bir kampanya başlatılacaktı. İktidar muhalifleri hapse tıkılacaktı. Kamuoyunun zihinsel olarak, başlatılacak Ergenekon tutuklamalarına hazır hale getirilmesi gerekiyordu. Bunun için seçilen kurban da Hrant idi...
Ne yazık ki Hrant’ın ailesi de bu derin acı içerisinde oyunun farkına varamadı.
Yanlarına gelen ve dost gibi gözüken Ufuk Uras türü sözde solcular yüzünden.
Gitti Hrant...
Umarım ki geride kalan sevenleri; bu büyük oyunun farkına artık varırlar. Varırlar da kimin dost kimin öbür taraftan olduğunu idrak ederler...
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Sokağa karşı faşist duygular
Bazı insanlar sokağa çıkıp yazı yazacaklarmış. Denilen bu, varsayım bu. Ancak ben sokağa her çıktığımda yazı yazmayı neredeyse tamamen bırakacak duruma geliyorum.
Örneğin, odamda Türkiye’nin ne kadar güzel bir ülke olduğunu, insanların da temelde ne kadar iyi, anlayışlı ve makul olduklarını düşündüğümü farz edin.
Eğer sokağa çıkmaz isem bu düşüncelerden hayli güzel ve iç tutarlılığı olan, üstelik okuyanın gözlerine yaşlar getirecek kadar memleket sevgisiyle dolu bir yazı yazabilirim. Ama eğer sokağa çıkarsam o yazı artık mümkün olamıyor, onun yerine kibar deyimiyle faşist duygusallık içeren türde bir yazı çıkabiliyor ortaya.
Geçen pazar maça gittim, stadyum etrafında yaşadıklarından sonra yazacağım yazıyı düşünmeye çalıştım. Aklıma sadece Goebbels’in Hitler’e yazmış olduğu mektuplardan örnekler geldi.
* Serdar Turgut / Habertürk
++++++
Kalkınamama ajansları
Urfa’dan R.N. yazıyor:
AKP hükümeti, Kalkınma Ajansları’nı kurduğu için GAP İdaresi’nin içini boşalttı. Ankara’da ortadan kaldırdı. Bölgeye taşıdı. Bölgede bu ajanslar hangi yerel markaları yaratmış? Duyan var mı? Güneydoğu şiddet mi azaldı? Kişi başına düşen gelir mi arttı? PKK bir mafya, suç örgütü halinde bölgeyi tehdit altında tutuyor. Suçluları kaçırıyor, saklıyor, para karşılığı suçlular için şiddet uyguluyor. Şehir eşkıyalığı ve şehir terörü uygulayan PKK’nın derdi kimlik falan değil. En büyük derdi tehdit ve şiddeti elinde tutarak suç örgütü olarak yola devam etmek. Bunu konuşan aydın var mı? Korkak aydınlar hedef saptırır. Gerçeği örtmeye çalışır.
* Yalçın Bayer / Hürriyet
++++++
Kabahat onlarda değil Atatürk’te!
Atatürk’ün yeni bulunan daha doğrusu bir manavda bulunup restore edildikten sonra yayınlanan görüntülerini izledim.
Bir kez daha hayranlıkla.
Sonra odamdaki Atatürk albümlerinin sayfalarını karıştırdım.
Ardından Habertürk arşivindeki Atatürk fotoğraflarına baktım.
Ve toplumun bir bölümüne hak verdim. Görüntüler hemen hemen 80 yıllık. Neredeyse bir asra yakın bir süre. Atatürk tüm görüntülerde, tüm fotoğraflarda yıldız gibi parlıyor.
Konuşması, üslubu, giyim kuşamı, duruşu, vücut dili inanılmaz. Sanki o güne ait değil.
Çok çok ileride.
Bırakın o günü, bugün için bile çok ileride bir dönemde sanki.
Onun üzerindeki kıyafetleri benim yaşam sürecimde karşılaştığım liderlere giydirdim. Sadece Türklere değil, dünya liderlerinin hepsine.
Hiçbirine yakışmadı Atatürk’e yakıştığı kadar. Hiçbiri bulunduğu ortamda bu kadar farklı görünmedi.
Hiçbiri çağından bu kadar ileride durmadı. Hiçbiri zamanlar ötesinden gelmiş gibi görünmedi.
Ne yerlisi, ne yabancısı.
O zaman idrak ettim Atatürk sevgisizliğinin nedenini.
Onlara o kadar uzak, o kadar yabancı, o kadar farklı ki, onu anlamaları, sevmeleri, beğenmeleri mümkün değil.
O onlar için bir “uzaylı”.
Kendilerinden bu kadar uzak bir gelecekte olan birini ne anlayabilirler onlar, ne sevebilirler.
Ama kabahat onlarda değil. Atatürk’te.
Bugünden bile ötede.
* Fatih Altaylı / Habertürk
++++++
AKP iktidarı 87 yıl önce başlatılan çağdaşlık, uygarlık atılımlarına son vermeye kalkışıyor! Bu yol bir çıkmazdır...
Atatürk de, devrimleri de, bir düş, bir hayal değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 87. yılında bu gerçeği bir kez daha anımsatmak bizler için bir görevdir. Bizler, yani hiç değilse Türk ulusunun yüzde kırk ikisinin, yani milletin bilinçli çoğunluğunun...
* Oktay Akbal / Cumhuriyet
++++++
MİNİ YORUM
Ütopya cumhuriyeti...
1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni kutlamadıklarını biliyoruz; Türkiyeli Cumhuriyeti yahut 2. Cumhuriyet veya Demokratik Cumhuriyet’in kurulması gerektiği konusundaki “işbirliği”ni kutluyorlardır belki... İhaneti, gafleti, dalaleti geçtim; gizli gündemleri attım bir kenara, en düz kontak bakışla; ütopyalarını da dünkü yağmurda İstanbullu’ya cinnet getirten yollar, üst geçitler, üzerinde yürümek için akrobat olmayı gerektiren kaldırımlar gibi inşa edeceklerse; hiç karamsarlığa kapılma Atatürk Cumhuriyeti’nin evladı; yakındır altında kalırlar nasılsa...