"Ergenekon" ya da yolsuzlukları gözden kaçırmak!
“Ergenekon” adı verilen başı ve sonu belli olmayan; ucu ve içi açık iddianamenin her sayfası daha açıklanmadan önce çarşaf çarşaf gazetelerde yayımlanmıştı. Soruşturmanın gizliliği, mahkemenin almış olduğu yasaklama kararına rağmen gözaltına alınanların ifadeleri anında dışarı sızmış ve bunlar gazete ve kitaplara konu teşkil etmiştir. Bir yılı aşkın bir zaman süreci sonucunda iddianame yayımlandı. Bu denli derya deniz bir iddianameyle Türkiye ilk kez karşılaşmış oldu. İddianamede yok yok. Hal böyle olunca da güç odakları iddianameden hesabına gelen sayfaları alıp günü birlik taraftarlarına servis etmektedir. Malum merkezler yandaşları hakkındaki iddiaları görmezlikten gelip, karşıtları hakkındaki söylentileri inanılmaz bir saptırmayla yayımlamaya devam etmektedirler. Körün fili tarif etmesi gibi her siyasi kesim iddianameye kendisine göre bir anlam yüklemektedir.
Ergenekon: Yedi yüz
yetmiş yedi kollu canavar!
Sonuçta yapılan yayınlarla devlete, kurumlara, kavramlara olan güven tamamen ortadan kalkmıştır. Herkes birbirinden şüphe eder hale gelmiştir. Medyaya bakarsanız ortada “Ergenekon” adlı yedi yüz yetmiş yedi kollu bir canavar vardır? Ülkedeki her türlü fesatın hem sebebi hem de sonucudur(!). Hain organizasyonun yaptığı işlere bakınca “Ergenekon” değil de düpedüz Gestapo olduğunu sanırsınız. Sanki fenalık yapmak üzere ne kadar anti-Siyonist, anti-AB’ci, anti-ABD’ci varsa bir araya gelmiştir. Onlar bütün kötülüklere analık yapmak için örgütlenmiş bir çetedir. Her Allah’ın günü ülkenin yurttaşları bu terör örgütünün yaptıklarını “vay anasına” diyerek hayretle izlemektedir. Son zamanlarda bu örgütün suçlanmadığı insanlık ve millet düşmanı hareket kalmamıştır. Bir tek Saaşkavili’nin Güney Osetya’yı işgal emri vermesi “Ergenekon” terör örgütüyle ilişkilendirilmemiştir. Herhalde bu da malum fesat odaklarının akıllarına gelmemiştir. Belki de Rus gazetesinin iddia ettiği Gürcistan’a gönderilen Türk silahlarını bu “Ergenekon terör örgütü” oraya sokmuştur(!). Kim bilir?
Hazreti medya sayesinde ülkede linç kültürü giderek hem kurumsallaşmakta hem de meşrulaşmaktadır. Başına “terör örgütü Ergenekon” deyin ondan sonra her yol mubahtır. “Vurun kahpeye”, “saldırın abalıya” ve “ezin günahkârı”.
Yandaş ve karındaş medyanın yaptığı sonunda mahkemeyi bile çileden çıkardı. Mahkeme, Ergenekon iddianamesi ve 441 klasörden oluşan ekleri ortalığa saçılınca, soruşturmayı yürüten İstanbul Savcılığı harekete geçti. Ergenekon iddianamesini ve eklerinde yer alan bilgi, belge ve telefon görüşmelerinin yazılı ve görsel basında yayımlanmasını yasakladı. Sanki ortada yayımlanacak belge ve bilgi kalmış gibi...
Bir kalemde bir milyon dolar!
Maalesef Türkiye’de başta medyanın önemli bir kesimi olmak üzere malum odaklar kendilerini yasalarla, mahkemeyle ve hukukla bağlı görmüyorlar. Medyanın ‘Recep İvedik’leri “yaz bebişim” diyerek kaldıkları yerden mahkemenin yasak kararına rağmen aynen devam edeceklerdir. Onların görevi gerçeklerin ortaya çıkması değil tam aksine karartılmasıdır. Tabii bütün bu bilgi kirliği içinde ufaktan ufaktan “Ali Dibo” vakalarının üzerlerinin örtülmesi de sağlanmış olacaktır. Bütün olup bitenler sayesinde sözgelimi Şaban Dişli’yle ilgili bir kalemde bir milyon dolar iddiaları da yandaş ve karındaş medya sayesinde güme gidecektir.
Bu sayede rüşvet, irtikâp, yolsuzluk rekoru kırıp beş yılda sıfırdan dolar milyonerliğine gark olarak milletin kanını emen sülükler keyifle saltanat sürmeye devam etmektedirler. Ne de olsa “gıda paketleri” fakfuktan, ramazan çadırları belediyeden, kömürler vilayetten. Dönem al sadakayı, kapat çeneni, yan gel yat dönemidir.
Elbette ülkeye karşı kurulmuş bir komplo varsa, ortada cinayet işlemek için kurulmuş olan bir örgüt varsa bunun üzerine sonuna kadar gidilmeli ve gereği de yapılmalıdır. Bunu Avrupa’ya ve Amerika’ya sadakat yemini etmişlerden daha çok Türkiye’nin varlığına kendini adamışlar ister. Altından ne çıkacağı ancak mahkeme kararıyla belli olacak olan bir iddianame; hırsızlıkları, yolsuzlukları ve rüşveti gündemden düşürme aracı olarak kullanılmaktadır. Köşe yazarları ve televizyon yorumcuları yargılamayı mahkemeye bırakmalıdır. Projektörler biraz da garip gurebanın geleceğini dişleyenlerin üzerine çevrilmelidir.