Ergenekon hesaplaşması
Lafa gelince “demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü” gibi kelimeleri dillerine pelesenk edenlerin “Ergenekon hesaplaşması” nda maskeleri düştü. Sözde darbe karşıtlarının, darbe dönemlerini aratan gözaltı yıldırmaları karşısındaki çukur tutumları kahretti beni. “Medya ayağı henüz eksik” diyen muhbirliğe soyunanlar midemi bulandırıyor. Sıranın günün birinde başka sebeplerle kendilerine geleceğini görmezden gelenlerin sessizliği basının içinde bulunduğu kaosun göstergesidir.
Aylar önce gecenin 04.00’ünde evi basılan Akşam gazetesi yazarı Güler Kömürcü’nün gözaltına alınmasına sessiz kalanlar son sindirme operasyonunda öksürür gibi oldular. Kim ne derse desin “Susma, sustukça sıra sana gelecek!” sloganını seviyorum. Susanların sıra kendilerine geldiğindeki tutumlarını da merak etmiyorum. Kömürcü ve Vedat Yenerer’in gözaltına alındığında “Onların yanında olmak isterdim” sözümün bugün de arkasındayım. ATO Başkanı Sinan Aygün’ün Türkiye’de son beş yılda muhalefetin yapamadığını tek başına gerçekleştirerek milleti aydınlatması suç mudur?
Dünya görüşlerimiz farklı olmasına rağmen meslek ahlakına kimsenin laf edemeyeceği Mustafa Balbay, iktidar yalakalığı yapmayıp gerçekleri yazdığı için mi bir haftalık çocuğunun yanında suçlu muamelesine reva görülmüştür?
Tercüman Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Büyükçelebi’ye takılan kelepçe kapkaççılara bile yapılmazken bunun adına hep bir ağızdan “itibar infazı” diyebilme cesaretini hangi kuruluşlar gösterebilmiştir?
1993’ten bu yana planlı olarak yıpratılmak istenen Türk Silahlı Kuvvetleri’ne şimdilik gücü yetmeyenlerin emekli paşaları hedef alması planın bir parçası değil de nedir?
Jandarma Genel Komutanlığı yapan Şener Eruygur ve Birinci Ordu Komutanı Hurşit Tolon üstelik askeri bölgede gözaltına alınırken “miskin laikler” den çıt çıkmıyor. Cumhuriyet mitinglerinde bayrak sallayarak görevini yerine getirdiğini zannedenler şimdi yazlıklarında havuz-deniz sefasında değil mi?
“Türkiye muz cumhuriyeti değildir” sözleriyle demokrasi nutukları atanlar Hitler ve Stalin uygulamalarını aratmayan bu olay karşısında nihavent makamında fasıl mı dinliyorlar?
Öfkemi dile getirebilecek cümleleri kurmakta zorluk çekiyorum. İki gün önce alınan kararın 1 Temmuz’da AKP’nin kapatma davası için bekletilmesinin adını “kılıçların çekilmesi” gibi basite indirgeyenler “korku imparatorluğunun” diktatörlerinden halen bir şeyler bekliyor.
Geçtiğimiz ay Harp Akademileri’ndeki SARGM sempozyumunda görüştüğüm Hurşit Tolon’a soruşturma kapsamına alınacağına dair duyumlarımı söylemiştim. “Ergenekon olmazsa Estergon olur... Çiğ yemedik ki karnımız ağrısın. Aksine şeref duyarım” demişti. Emekli paşaların şahsında Türk ordusunu hedef alanlar Yüksek Askeri Şûra öncesinde kafalarından geçenleri uygulamaya koyacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar.
Dün sevgili dost Ahmet Yılmazer aradı. Çanakkale’de yeni doğan torununu görmeye gitmiş. Bazı cümleleriyle onikiden vuran Yılmazer; “Geçmişine kurşun sıkan, geleceğini topa tutar” diyerek bu cümleyi Erciyes ve Ergenekon için ayrı ayrı yorumlamamı istedi. Geçmişine kurşun sıkanlarla geleceğini topa tutanlar hakında düşüncelerimi yarına bırakırken, bunu değerli okuyucularımızın da yorumlamasını isteyeceğim. İtibar infazlarının yaşanmayacağı güzel günler dileğiyle, ülkü ile kalın.