Erdoğan’la Necip Fazıl’ın arasına giren “tek hece̶
Adana’dan yazan Fahrettin Korkmaz “bir yazın değeri varsa köşenizde görmek umuduyla” diyerek uzuuuunca bir değerlendirmesini paylaşmış.
“Düşünmek” gibi, şu dönem çoğu kimsenin kaçındığı bir eylemde bulunup, bir de bunu kalabalıklarla paylaşma cesareti(!) gösteren her okurumuzun her satırının bir yazın, fikir, emek değeri vardır elbet bizler için. Tamamını aktaramasam da Korkmaz’ın Erdoğan’ın Obama’ya hediye ettiği “hat” üzerinden geliştirdiği yorum özetle şöyle:
“Tayyip Erdoğan’ın tüm söylem, davranış, tepki ve yaklaşımlarında, içinde İslam nüansı olsa bile Türk hecesinin geçtiği bir kelimeye bile tahammülsüzlüğü dikkatli gözlerden kaçmayacaktır.
Bu tespitin doğruluğunu ispat gibi bir yaklaşımla kendimi ödevli görmüyorum. Ancak hükümete geldiği günden beri zorda kalmadıkça bir defa bile “Türk” hecesini ağzına gönüllüce almamış olduğunu takip ede gelmişimdir.
Türk İslam medeniyeti gibi bir medeniyet pekiştirmesini ise lafzına konu etmekten oldum olası geride durmuştur.
Hatırlayanlarınız olacaktır. Sayın Başbakan 2000’li yılların başlarında bir şiir albümü çıkarmıştı.
Kimi ünlü yazarlarımızın ve özellikle de Necip Fazıl Kısakürek’in şiirlerini yorumlamıştı bu şiir albümünde. Tüm gözde şiirlerini bir solukta şiir albümünde yorumlayıvermişti. Çok da güzel harmanlamıştı, Necip Fazıl’ın biri birinden nadide şiirlerini. Ancak (...) içinde sadece bir Türk hecesi geçmekte olduğu için, Necip Fazıl Kısakürek’in en köşe taşı şiirini yok saymıştı. Yazarın o şiirle bütünleştiği, hatta tüm edebiyat çevrelerince bir altın eser olarak şairin adıyla neredeyse müsemmalaştırıldığı söz konusu o şiiri, Sayın Tayyip Erdoğan diline alamamış ve albümünde yorumlamamıştı.
(...)
-Neydi bu Necip Fazıl’ın köşe taşı şiiri?
Anlamış olacağınız gibi tabii ki, “Sakarya Türküsü” şiiri.
-Peki, neydi bu şiirde Tayyip Erdoğan’ı kızdıran ve hatta bu şiiri sade o yönüyle albümüne aldırmayan mısralar?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.
Necip Fazıl’ın en uzun yapıtı olan bu şiirinin yukarıdaki mısrasında bir hece geçmektedir. Bu hece, “Türk” hecesidir. Vicdanlar suskundur kanımca...”
Mehmet Saral’dan Reyhanlı’da katledilen vatandaşlarımız için “Hesap sorulacak” diyen Bülent Arınç’la ilgili kısa ve net tahlil:
“Bülent Arınç bir defa hesap sordu: PKK’ya karşı savaşan kahraman askerlere!..”
Bir “görevi ihmal eden akil” ihbarı
Ekranda akil Baskın Oran...
Manisa’da kendisine tepki gösteren vatandaşa çıkışıyor:
“Siz böyle üç cümleyi tekrarlayıp duracaksanız ben size bir şey anlatamam...”
Ağzından çıkan bire bir bu olmayabilir; buna benzer bir ifade...
Anlamadığım bir şey var:
Akillerin görevi hani “halkı dinlemek”ten ibaretti?
Hani “ikna heyeti” değillerdi?
Hani “kendileri de ’sürecin’ ne menem bir şey olduğunu bilmediklerinden” anlatacakları bir şey yoktu?
Bu durumda Baskın Oran yahut başka bir akilin, “Senin tekrarladığın üç cümleden hazzetmedim” demek gibi bir lüksü olabilir mi?
Görevin bu madem, ister üç cümle ile konuşur ister beş cümle ile sana ne; dinleyeceksin.
O beğenmediğin “üç cümle”leri sana bu “iş”i verenlere, yani işverenlerine “milletin tepkisi” olarak
götüreceksin.
Hem bu “millet” derdini “üç cümle” ile anlatabilir haldeyse bir düşün bakalım kimin, kimlerin sayesinde?
Kimler onu, kolay yönlendirilebilir, aldatılabilir, kandırılabilir kıvamda olsun diye geri bıraktı senelerce?