Erdoğan'ın yemliklerine atlamayın
Erdoğan hükümetinin gidişe hazırlandığı konusunda memlekette oldukça iyi belirtiler, işaretler var. Her ne kadar başbakan ortaya anlamlı anlamsız gündem yaratacak laflar atıyor ve bizim boyalı basın ile siyasiler de sazan gibi bu konulara atlıyorsa da dışarıdan baktığınızda bu durum çok açık. Ama içeride sizler günlük kavgalar içinde işin özünü kaçırıyorsunuz. Onların istediği de bu zaten.
Durum hep söylediğim gibi, Özal’ın ANAP’ının dağılma sürecine benziyor. Özal da milletvekillerine kızardı ama sonuçta bir prostat kanseri ameliyatı olduğunda partiden hiç kimse yoktu. Bizler yazdık da utanıp gelmişlerdi Houston’a. Ona da ayaklanmıştı siyasi yandaşları. Pastanın dağılımında pay azaldıkça bunlar daha belirgin görülecek.
Boş verin sen demiş, sana demiş laflarını. Boş verin AKP-AK parti diyaloglarını. Boş verin namert edebiyatını. Siz gerçek olana bakın. Ekonomik felaket tahmin edilenden de şiddetli geliyor. Erdoğan hükümetinin patronlara dağıttığı milyarca dolar da yetmez. Onlar açlıktan bu noktaya gelmeyecekler. Hatırlayın, İran Şahı Pehlevi şürekâsının başına gelenleri. Külçe külçe altın götürmüşler ve bunlarla ABD başkentinde alış veriş merkezleri kurmuşlardı. Karşısında da Şahın oğlunun oteli.
Pehlevi ile ben bir röportaj yapmıştım Washington’da. Beni gizli bir yere nerede ise gözlerim bağlı olarak götürdüler. Adamın milyarlarca dolar parası var ama onu yiyecek özgürlüğü yok. Bizimkiler de keselerini doldurup kaçacaklar. Ama nereye? ABD’ye kaçanlar, diktatörler, maşa şahlar, orada beş kuruşluk değeri olmayan varlıklar. Unuttunuz mu Vietnam’dan kaçan Amerikan uşaklarını, ben onları taksi şoförlüğü yaparken görmüştüm.
Kaçanların hiç, maşası olduğu Suudi Arabistan’a gittiklerini gördünüz mü? Benim hatırladığım bir insan yiyen İdi Amin vardı. O da salaklığından Suudlulara sığınmıştı. Noriega CIA ajanlığından hapishanede, Filipinli Marcos ise öteki dünyada soluğu almıştı. Bizden de F-16 ihalelerinde yüz milyonlarca dolarlık rüşveti götüren siyasi, yemeye bile fırsat bulamadan öbür tarafa göçüverdi. İzini takip eden siyasiler de enerji projelerinden götürdü götüreceğini.
Ben hem malı götüren hem de sonunda kendi götürülen nice uşaklar, siyasetçiler gördüm. Bir kere uşak olmaya görün. İstediğiniz yerde istediğiniz mertebede bulunun ama size hâlâ uşak gözüyle bakarlar. Siz kendi değerlerinizi, ülkenizi, akrabalarınızı satmışsanız, o zaman belki de uşaklık sizin için vazgeçilmez bir kader.
Bizim meslekte de bu çok yaygın. Hatta diyebilirim ki siyasetçilerden bile daha fazla. Önce patronları için uşaklık ederler. Sonra siyasetçilere uşaklık alır sırayı ve en sonunda da nirvanaya ulaşır, vatanlarının düşmanlarına uşaklık ederler. Şimdi şuraya size bir kalemde en az sizin de tahmin edebileceğiniz yüz isim dökerim. Solcu diye başlayıp birden hidayete erip dinci olanlar mı dersiniz, dinci başlayıp kravata dönenler mi, siz adlandırın gerisini.
Konu açılınca ben de nerden nereye geldim gördünüz mü? Aslında bu olay birbirleri ile bağlı iki süreç. Kaçmak ise hep ortak paydaları. Gelelim Erdoğan hükümetinin üstünü örtmeye çalıştığı gerçek gündeme. IMF olayı ne oldu? Peki, AB üyeliği konusunda çok hevesliydiler, memleketlerini bile oraya şikâyet etmişlerdi; sonuç kendilerine döndü bıçağın ağzı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde reform istediler. Peki, ama neden bu reform talebi hiç AB ülkelerinden gelmiyor? Buna karşılık her zaman ülkesini sevenlerin sonu zulüm olmuştur. Bu zulmü tarihin her döneminde her ülkenin vatanseveri çekmiştir. Sonuçta sıra gelmiş, zulüm yapanlar kaçmışlardır. Bugünlerde bazılarının kaçacağı söylentileri yine yaygınlaştı...
Ben şimdilerde Erdoğan yönetiminin yaptıklarını, tarihte kilisenin yaptığı engizisyon uygulamalarına benzetiyorum. Kilise, Allah adına inananları ezmiştir. Onları işkenceye tabi tutmuştur. Sonuçta tarihte bir kara leke olarak kalmışlar ve itibarlarını yitirmişlerdir.
Bakın kilisenin yönettiği dönemlerde Avrupa’dan savaşlar, entrikalar eksik olmuş mu? Hayır, Allah adına iş yapanlar utanmadan inananları ezmiş, yok etmiş ama keselerini doldurmuşlardır. Tıpkı bugün olduğu gibi. Bizler belki eziyet çekeceğiz, yoksulluk içinde çırpınacağız ama bizlere kimse başkalarına uşaklık etti demeyecek, diyemeyecektir. Ama sonuçta onlar kaçacak, gene bu topraklar üzerinde bizler kalacağız.
Bırakın onlar küfelerini, kasalarını doldursunlar. Ama sonuçta onlar gidici bizler ise kalıcı olacağız. Onun için sevgili okurum, bizler zaten alıştık sade suya çorba ile karın doyurmaya. Bizlerin hiçbir zaman milyon dolarlık uçakları, gemicikleri olmadı. Bizim için ekonomik felaket çorbaya koyduğumuz suyun miktarını artıracak. Onlar içinse yatları, katları, bindikleri cipleri ve gemiciklerinin kâğıttan kayığa dönüşme dönemi olacaktır. Az kaldı, az kaldı, sıkın dişinizi, tabii eğer sıkacak dişiniz kaldıysa.