Erdoğan’ın Suriye’den sorun ve terör ithalatı
Sarkozy, Tunus’ta kaybettiğini Libya’da kazanmak için bu ülkeyi ilk bombalatan ülkenin başkanı olmuştu. Erdoğan ise önce “Ne işi var NATO’nun Libya’da” diyerek karşı çıktığı bir operasyonu sonradan var gücüyle desteklemişti. Libya tecrübesi Başbakan Erdoğan’ın Suriye konusunda ön almasına ve acele etmesine neden olmuştur.
Başbakan Erdoğan’ın ABD’ye endeksli olarak yürüttüğü bu politikanın onarımı imkânsız sonuçlar doğuracağı şimdiden belirmiştir.
ABD’ye yaslanarak bölgede inisiyatif elde etmek kısmen ve geçici olarak başarılabilir. Ancak bu olgu aynı zamanda bölgenin Müslüman hakları arasında anti-Amerikancı dalgaya paralel olarak anti-Türkiye dalgasının da yükselmesine neden olacaktır.
Başbakan Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik tavrı ve İran ile ilişkileri gerginleştiren girişimleri her şeyden önce Orta Doğu’da Şii-Sünni bloklaşmasını giderek keskinleştirecektir. Bu durumun gelecekte olumsuz sonuçları olacaktır. Müslüman halkların düşmanlığını çekmiş olan ABD’nin yanında olmak Türkiye ile Müslüman halklar arasındaki güvensizliği de giderek keskinleştirecektir. Endeksli Türkiye yerine ABD’ye her şart altında teslim olmayan ve kafa tutan bir İran, Müslüman halkların çekim merkezi olacaktır.
Seul’de Obama ile görüşüp ardından Tahran’a geçen Başbakan Erdoğan bir gün bekledikten sonra Ahmedinecad ile görüştü. ABD’nin önde gelen gazeteleri bu görüşmeyi “En çok merak edilen ziyaret” başlığıyla duyurdu.
Görüşmede Ahmedinecad doğrudan Erdoğan’a, “Ortak düşmanlarımız var. Emperyalizm, Türkiye ve İran gibi ülkelerin güçlenmesini asla istememektedir, uyanık olmalıyız” mesajını verdi. Dini lider Hamaney ise “Suriye’de Müslüman kanı dökülmesi rahatsız edici, müdahaleye karşıyız” şeklinde görüşünü belirtmiş.
Ahmedinecad, Başbakan Erdoğan’ı Tahran’da bir gün beklettikten sonra görüşmüştür. Erdoğan’a İran tarafı bu tavırla şu açık mesajı vermiş olmaktadır: ’Obama’nın Seul’den gönderdiği mesajı bildirmek için Tahran’a gelme. Biz Obama’nın İran ile ilgili olarak ne düşündüğünü sizden daha iyi biliyoruz. Aksine siz, Türkiye ile İran’ın ortak düşmanı olan emperyalizmin kurduğu komplolara karşı uyanık olun’.
Görüşmelerin birbirini takip ettiği sıralarda ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone, Türkiye’nin, yaptırım kararları bağlamında İran’dan petrol alımını azaltmasını beklediklerini söyledi. Bakan Yıldız, İran’dan alınan petrolün bir kısmının Libya’dan alınacağını duyurdu. TÜPRAŞ da İran’dan alımların yüzde 20 azaltılacağını açıkladı.
Erdoğan’ın, Türkiye ile Suriye ilişkilerinin aynı zamanda Türkiye-İran ilişkileri anlamına geldiğini bir türlü kavrayamamış olması manidardır. Suriye’ye yönelik müdahale gerçekte İran’a yönelik olarak yapılacak olan operasyonun son aşamasıdır.
Başbakan Erdoğan, Suriye’ye bir an önce müdahale için ABD’yi teşvik ediyor. ABD’deki başkanlık seçimi dolaysıyla Obama şimdilik Suriye’ye müdahaleye yeşil ışık yakmıyor. Obama’nın müdahale modeli, ABD’nin lojistik ve uluslararası hukuki destek sağlaması, ABD’nin bölgedeki müttefiklerinin ve NATO’nun askeri müdahale etmesi şeklinde gerçekleşiyor. Gelişmeler, Başbakan Erdoğan’ın umduğu biçimde gerçekleşmiyor.
Bir yıl öncesine kadar her konuda aynı çizgide olan Türkiye ve İran’ın, ikili ve bölgesel ilişkilerinde bugün hemen her konuda görüşleri farklılaşmıştır. Yalnız Suriye’de değil Maliki yönetimi altındaki Irak’taki gelişmeler de Türkiye ile İran’ın çıkarlarını çatışmacı bir zemine doğru kaydırmıştır.
Erdoğan’ın, ABD’ye endeksli olarak yürüttüğü Orta Doğu politikasının, Türkiye’nin başını belaya koyacak sonuçları yaratma ihtimali çok yüksektir. Suriye’nin düşmanlarını dost olarak niteleyip İstanbul’da toplamak, Suriye’deki rejim sorununu çözmeye yetmeyecektir. Suriye’den mülteci ithal eden Türkiye, yarın istemeden oradan terör de ithal etmek zorunda kalacaktır.
Başbakan Erdoğan, ABD uğruna Türkiye’yi, Orta Doğu’daki Müslüman halklardan koparıyor. Şii-Sünni kutuplaşmasını kışkırtıyor. Emperyalist güçleri Suriye’ye müdahale etmesi için teşvik ediyor. Bunlardan hiç birisi Türkiye’nin çıkarına değildir.