Erdoğan’ın çifte standartları...
Türkiye’de söz millettin, KKTC’de söz Erdoğan’ın!
KKTC’de 19 Nisan 2009 tarihinde Milletvekili Genel Seçimleri yapıldı. Ulusal Birlik Partisi 26 milletvekili çıkararak tek başına hükümeti kuracak çoğunluğu yakaladı. UBP’nin seçim başarısının arkasında yatan en büyük etken UBP’nin devletimiz KKTC’ye sahip çıkması ve sürdürülen müzakerelerde iki devletli çözüm ve Anavatan Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin olmazsa olmazımız olduğunun altını çizmesiydi. KKTC’nin kuruluşunda da iktidar olan UBP istikrarlı bir şekilde KKTC’nin arkasında olmuş ve ilelebet yaşaması ve yaşatılmasını ana politikası olarak görmüştür. 19 Nisan seçimlerinde KKTC halkı Annan Planı iradesini ters yüz ederek emperyalizmin yalanlarına karnının artık tok olduğunu ve KKTC’den vazgeçmenin söz konusu olamayacağını tüm dünyaya duyurmuştur. Sürdürülen müzakerelerde ortaya çıkacak bir uzlaşmanın içinde KKTC’nin olmayacağı bir anlaşmaya evet denmeyeceğini vurgulamıştır. Aynı irade, tam bir yıl sonra, 18 Nisan 2010’da gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu kez UBP Genel Başkanı ve Başbakan Dr. Derviş Eroğlu’nu Cumhurbaşkanı seçmiş ve görüşmeci olarak Konfederasyon tezinden bir milim geri adım atılamayacağını, iki devletli çözümden başka seçeneğin olamayacağını bir kez daha teyit etmiştir. Kıbrıs Türkü egemen KKTC’den asla vazgeçmeyecektir. Halkın değişmez iradesi budur. Demokratik yollarla seçilen UBP hükümeti ve Cumhurbaşkanı Eroğlu halkın bu iradesine göre görev yapmaktadır. Ne var ki Anavatan Türkiye’deki AKP iktidarı ve Başbakan Erdoğan KKTC’de yapılan son iki seçimde ortaya çıkan iradeden -sonuçtan- hoşnut olmamıştır. AKP, Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun, 2. Cumhurbaşkanı Talat’ın teslimiyetçi siyasetini sürdürmesine dayatmaktadır. Neye rağmen? Kıbrıs Türk halkının özgür iradesine rağmen.
Anavatan Türkiye Başbakanı Erdoğan, bir süredir 12 Eylül’de gerçekleşecek Anayasa referandumuna evet denmesi için propaganda yapmakta, il il gezip mitinglerde konuşmaktadır. Kulağa hoş gelen ancak Kıbrıs’ta fiiliyatta dayattıklarıyla ters düşen laflar etmektedir. Bu noktada Sayın Erdoğan’a sormak ihtiyacı duyuyorum: Anavatan Türkiye’de demokrasi, halkın özgür iradesi, insan hakları gibi evrensel değerlere saygı gösterirken, KKTC’de Kıbrıs Türk halkının iradesine niye değer vermiyorsunuz? Türkiye’de söz milletindir derken Kıbrıs’ta niye söz Kıbrıs Türk halkınındır diyemiyorsunuz?
Sayın Erdoğan 24 Temmuz’da Elazığ mitinginde şöyle demiştir: “...Şu boynumuzu asla bükmeden, asla geri adım atmadan mücadele ediyoruz. Çünkü siz bize yetki verdiniz, siz bize bir emanet yüklediniz. Milletin emanetini milletten başka alacak yoktur. Milletin hür iradesiyle, seçimler yoluyla verdiği yetkiyi milletten başka hiç kimse kullanamaz, hiç kimse kendisini milletin üzerinde göremez.” Tekrar soruyorum: KKTC’de Kıbrıs Türkünün UBP hükümetine verdiği yetkiyi elinden alarak niye iflas etmiş Kıbrıs siyasetiniz doğrultusunda kullanmaya kalkıyorsunuz? Hangi hakla hukukla kendinizi Kıbrıs Türkünün iradesinin üstünde görüyorsunuz?Anavatan’ın yardımlarını, kendi siyasetinizin kabul görmesi için, şantaj malzemesi olarak kullanmanız etik midir?
Erdoğan 30 Temmuz Balıkesir mitinginde de şöyle demiştir: “Değerli kardeşlerim, siyaset tutarlılık gerektirir, samimiyet gerektirir, ciddiyet gerektirir, dürüstlük gerektirir. Dürüst ol, dürüst ol, bu millet dürüstü sever, dürüstü. Böyle renkten renge girenlere benim milletim prim vermez.” Vallahi Kıbrıs Türkü de dürüstü sever, bukalemun gibi renkten renge girenleri hiç sevmez. Hele hele 50 yıllık Milli Kıbrıs siyasetimizi alt üst edip, tutarsız, samimiyetsiz, vizyonsuz, ada gerçeklerini göz ardı eden, ciddiyetsiz siyaset uygulayanları hiç sevmez. Yine de Erdoğan’ın hep söylediği gibi biz Kıbrıs Türkleri Tayyip Beyi ‘Yaradan’dan dolayı çoook seviyoruz’...