Erdoğan'ın ABD gezisi
Başbakan Erdoğan’ın bu ay sonunda yapacağı ABD ziyareti ne denli önemli. Gerçekten de bir şeyler mi danışmaya gidecek ABD’ye, yoksa ABD Başkanı Obama ile çekilecek birkaç kare resim kendisini kamuoyuna hâlâ bulunmaz Bursa kumaşı olarak lanse etmesine yarar mı sağlayacak? Bunu doğru değerlendirmek gerek.
Öncelikle Erdoğan’ın ABD’ye gidişinin altında resmen iki amaç var. Bunlardan birincisi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bir konuşma yapması. Biliyorsunuz geleneksel olarak Genel Kurul çalışmalarına başlamadan önce toplantılarda ülkelerin liderleri birer konuşma yapar. Bunda bir anormallik yok. Ayrıca Genel Kurul’a katılan liderler onuruna ev sahibi ABD Başkanı bir resepsiyon verir ve herkesin başında ABD Başkanı ile hoş geldiniz temennisi ile çekilen resimlere inanılmaz hikâyeler, yazılar ve haber başlıkları atılır. Genelde bu bir palavradan öte bir şey değildir.
Bu 3 ila 5 dakika arasında süren (Genelde dil ve tercüme süresidir bu. Bizimkinde de akıcı bir İngilizce olmadığı için aynı durum geçerli) karşılaşma sırasında adam hoş geldiniz ve nasılsınız gibi nezaketen söylenen sözler geçer. Ama geçmişte gördük ki bizim özellikle kaleminden yeşil mürekkep damlayan Türk basını bu konuşma sırasında Kürt sorunu, Ermenistan kapısının açılması ile öteki bir dizi konuda senaryolar üretir ve ürettiler de. Dolayısıyla bu toplantılardan benim beklentim sıfıra sıfır elde var sıfır sonucu çıkar.
İkinci konu ise Başbakanın G-20’ler zirvesine katılması. Burada daha fazla zaman harcanır, nezaket sözlerinin yanı sıra Obama Türkiye’ye yaptığı ziyaretten ne kadar etkilendiğini falan söyleyecektir büyük bir olasılıkla. G-20 zirvesinin konusu bizim Ermenistan protokolü veya Kürt açılımından onlarca çok daha önemli olan ekonomik krizle mücadeledir. Bu konuda da Türkiye öteki ülkelerin aksine “hamdolsun” ekonomisi ile yönetilip, “kriz teğet geçtiği” için de burada söyleyecek sözü yoktur. Dolayısıyla kimse Erdoğan’ın Kürt krizine destek vermeyecek veya Ermeni protokolü için kendisini kutlamayacaktır.
Ama bizim kaleminden yeşil mürekkep damlayan gazetelerimiz ve gazeteci kimliği altındaki yazarları bu toplantılar konusunda görün bakın ne senaryolar döktürecektir. Görün bakın, bir kere Erdoğan zirvenin en popüler şahsiyeti seçilecektir. Bakarsınız orada liderlerden birini dişine göre bulup “one minutes” diyecektir. Tabii dönüşünde de AKP’liler ellerinde gene önceden hazırlanmış pankartlarla havaalanında muhteşem bir karşılama ile kendisini kahraman ilan edecektir.
Ama ben 30 yıllık Washington’da yaptığım gazetecilikten biliyorum ki kazın ayağı böyle değil. Arkadaşlar Türkiye, neresinden bakarsanız bakın artık küme düşmüştür. Bakın haftada bir Avrupa’ya giden AKP’li lider kadrosu artık Arap çöllerini kendilerine gezi yeri olarak seçmişlerdir. Ve hatta bu konuda Tayyip beyin eşi de katkıda bulunmakta ve Kaddafi’yi Libya çöllerindeki çadırında ziyaret etmektedir. O Kaddafi ki bir zamanlar zamanın Türkiye Başbakanı Necmettin Erbakan’a ziyaretinde yamak muamelesi yapmıştı. Erdoğan’a ABD’de kimse Kürt konusunda veya Ermeni protokolü için aferin demese de iddiaya girerim Obama’nın ağzından bu yemyeşil insanlar dedirteceklerdir. Şaşırmayın.
Obama’nın Kürt açılımı umurunda bile değildir. Zira zaten planın asıl sahibi onlardır. Obama’nın Ermeni protokolü umurunda değildir, zira Tayyip bey ve ekibi Washington’un istek ve telkinleri ile böylesine bir girişimde bulunmuşlardır. Belki yeni olarak ona yeni tisteklerinin habercisi olarak “yahu şu Kıbrıs konusu da çok uzadı, çözün şunu” diyecektir veya diyebilir. Bu da bu sene sonunda veya gelecek sene başlarında Kıbrıs’tan asker çekip Talat’ı da Rumların emrine verme şeklinde gerçekleşebilir. Talat bu fırtınayı önceden gördüğü için de şimdilerde ileride suçlanmamak için tribünlere oynamaya başlamıştır.
İşte size benim, Erdoğan’ın Eylül 20 tarihinde yapacağı ABD gezisinden beklentilerim. Hemen değilse bile tarih kimin haklı çıkacağını gösterecektir.