Erdoğan ve General Franco
Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim meydanlarındaki konuşmalarını içim kaldırmıyor. O kadar akıl ve mantıktan yoksun ve halkı sazan yerine koyan, kendi kendisiyle çelişen konuşmalar ki bunları dinlemek için harcadığım süreye acıyorum. Zaten o da ne dediğini bilmiyor; önünde akıp giden teleprompterden.
Birileri bunu oku diyor o da okuyup kızıyor, tiyatro gibi, anlamını bile bilmeden. Bilmem farkında mısınız, Tayyip Beyin seçmenlere vaatleri arasında tek bir fabrika, sanayi ve yeni kalıcı bir iş alanı yok.
Türk halkına geçici işçilik ve amelelik öneriyor, bir zanaat önermiyor. Yeni otoyollar, karayolları, alt üst geçit inşaatları, stadyumlar önerdiği. Halk da oralarda amele.
Mevsimlik işçi. Mustafa Kemal’in ulusuyla birlikte kuruşları biriktirerek kurduğu sanayileri de sattılar; kendileri tek bir çivi çakmadılar onun üzerine.
Tayyip Erdoğan ayakta kalabilmek için inşaattan geçinen birilerini sürekli besleme durumunda. Sonuçta oraya alt geçit, buraya üst geçit, TOKİ’nin binalarını ihale onlara bunlara arsa bulabilme.
Çılgın projeler, yeni şehir kurmalar bu müteahhit takımına yeni pazar amacı taşıyor. Sizler yurt içinde göremiyorsunuz.
Yurt dışına verilen televizyon reklamlarını bir görseniz. Bu grubun yaptığı binaların satışı doyma noktasına ulaştığı için durmuş anlaşılan. Türkiye içinde ellerindeki binaları satamadıkları için yurt dışındaki Türklerin birikimlerine göz dikmişler onlara ev satmak istiyorlar.
Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde yürürlüğe giren AKBİL konusunda da yolsuzluk söylentileri yaygındı. Şimdi de partinin itici gücü ve mali açıdan destekleyicisi olan müteahhitler için kurulan TOKİ için aynı şeyler söyleniyor.
Akbil, Deniz Feneri ve TOKİ. Halkın paraları ile sürekli aynı yer finanse ediliyor, hepsi hakkında da soruşturma var. Dün televizyonda Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek’i, Uğur Dündar’la konuşurken dinledim. Olabilir dedim.
TOKİ’den ev alanlarla bir oturun konuşun inşaatların ne kadar uyduruk olduğunu anlatsınlar. Bina içine girenler sürekli masraf halindeler binaları adam edebilmek için.
Her an her yerde sorunlar var. Ayrıca bu evlerde ne hikmetse kat mülkiyeti kanunu gereği oluşturulması gereken apartman yönetimi yok. Zorunlu olarak girdikleri bir şirket var. Sürekli sağılma halindeler.
Erdoğan’ın bu yüzden Türk halkına önereceği sanayi yok. İş hanları açıyor bir sene sonra kapanan pasajlar, ithalat almış başını gidiyor. Erdoğan’ın sattığı Mustafa Kemal ve Cumhuriyet hükümetlerinin kanla ve fedakârlıkla kurduğu kamu iktisadi teşekkülü Sümerbanklar, devlet bankaları, rafineriler ve limanların satışından elde edilen paraları harcamak için kurulan başbakanın açtığı, pasajların, hanların ömürleri bir yıl.
Ne açılan okul, ne açılan fabrika, ne açılan ağır veya hafif sanayi tesisi. Varsa yoksa stadyum ve kara yolu. Tabii benzinin litresi kaç para onu verecek kaç kişi varsa. İspanya’yı uzun yıllar yöneten diktatör General Franco’nun “Eğer İspanya’ya birkaç stadyum daha inşa edebilseydim, daha yıllarca bu halkı yönetirdim” sözü bilin bakalım sizlere neyi ve kimi hatırlatıyor?
Kim stadyumlar açıyor?
Bizimki gibi koruma ordusuyla dolaşırdı Franco da. Eğitime karşıydı. Sermayenin emrindeydi. Onu da besleyen bir zümre vardı bizimki gibi.
Halkı ezdi. Bizimki gibi. Franco İspanya’da kraliyeti yeniden tesis etti. Bizimki de Osmanlıyı hayata geçirmeye çalışıyor.
Franco diktatör olmasına rağmen, İngiltere, Fransa, Amerika tanımış, saygı göstermiş, desteklemişti. Aynı bizimkine yaptıkları gibi. Bizimki de kendisinden başka general olmasın diye karargahtakileri hapse attırıyor.
Türk halkı 12 Haziranda kendi kaderini belirleyecek. Bir diktatörün altında ezilmek mi, yoksa kendisine hizmet edecek bir hükümet mi istiyor göreceğiz.