Erdoğan-Obama 'başa baş' görüşmesi
Başlıktaki kelimeyi yanlış yazdığımı sandınız değil mi. Hayır yanlış değil. Tüm yazılarımda uyarıyorum. Ayrıntılarda boğulup ana noktayı veya kazığı görmüyoruz. Erdoğan’ın Washington gezisinin ayrıntıları dökülmeye başlandı. Bunlar daha öncekiler gibi Türkiye için çok tehlikeli gelişmeler. Bunların başında da doğal olarak Beyaz Saray’daki görüşmeler geliyor. Ermeniler en önemli konunun Ermenistan-Türkiye olduğunu Hillary Clinton’un kendilerine ilettiğini açıkladı.
Bu görüşmelerin kayıt altında olanları, yani heyetler halindeki görüşmeler daha az tehlikeli. Zira sızma ihtimaline karşı heyetler bu görüşmeleri kendi tabanlarına oynar. Esas önemli olan görüşme, Erdoğan ile Obama arasında, başbakanın deyimiyle baş başa değil, “başa baş” görüşme.
Şimdilerde bizim boyalı basında moda olan tarzda soruyu ben sorup cevabı kendim vereceğim. Neden önemli bu görüşme? Bir kere bu “başa baş” görüşme talebi, Amerikalılardan değil bizim Erdoğan takımından gelmiş. Şimdi diyebilirsiniz ki ne var bunda? Bu tür görüşmeler bugüne kadar genelde başbaşayı isteyen tarafın karşı taraftan kayıtlara girmesini, duyulmasını istemediği çok önemli isteklerinden kaynaklanır.
Şimdi gelelim işin iç yüzüne. Amerika’da özellikle Beyaz Saray’da her odada ve her koridorda yapılan konuşmalar, başkanların ileride hesap vermesi gerekçesiyle Ulusal Güvenlik tarafından kayıt edilir. Şimdi bu başa baş görüşmede Amerikan tarafının tercümanı dışında odada kimse olmadığına göre Türk tarafının görüşmenin kaydı diye diplomasi dilinde bilinen “minute”larını kim tuttu. İstifa eden Büyükelçi Nabi Şensoy içerde değildi. Dışişleri Bakanı da içerde değildi. Peki, bu görüşmenin kayıtlarını “thank you, one minutes, high, How Are you’dan” başka İngilizce kelime bilmeyen Erdoğan mı tuttu ve Dışişlerine bildirdi.
Nabi Şensoy dedim de aklıma geldi. Bizim yalaka basın istifayı son haftalarda Washington’da düzenlenen insan hakları ihlalleri, tele kulak ve basın özgürlüğü konusundaki toplantılara bağladı. Bunda da Büyükelçi Rıza Türmen’in Büyükelçilik rezidansında misafir edilmesi rol oynamış ve doğrudan Aydın Doğan ile bağlantı kurulmaya çalışıldı.
Bu yazımda girmek istemiyordum ama ne yapayım? APO’nun partisinin kapatılması üzerine bir çift sözüm var. İki sorum var. Birincisi kapatılan DTP’nin Washington’da bürosunun açılmasına izin veren ABD ne yapacak, büro açılımı devam edecek mi? Aslında PKK’nın burada yıllardır AKIN (American Kurdish Information Network) tabelası altında bir bürosu vardı. Hem de ABD’nin onayı ile. Artık ikinci bir masraf etmeye ne gerek, onu kullanırlar.
Gelelim DTP’nin kapatılmasına. Akıl vermek gibi olmasın ama ben Cumhuriyet Savcısı olsam Başbakan ve partisi hakkında da soruşturma açardım. İsterseniz ben suç duyurusunda bulunayım. Başbakan PKK terör örgütün Tokat saldırısını ima yoluyla Silivri’deki insanların üzerine yıkmaya çalışmadı mı? Hadi o dışarıda bu işe yaparken içerde kendisine vekâlet eden Başbakan Yardımcısı Arınç neler söyledi? O da PKK yapmamıştır demedi mi? DTP’liler bence daha namuslu. Hiç olmazsa onlar açık açık düşmanlıklarını belirtiyor ve iktidarda değiller. Esas iktidarda olan ve gizli DTP’liler tehlikeli.
Türkiye’de başlayan kardeş kavgasının sebebi onlar. Sokaklarda başlayan olayları en başta tetikleyen Diyarbakır’a giden Başbakan değil mi?
Bekleyin, bekleyin, belki ilk zamanlar sıkıntılı olacak ama önümüzdeki günlerde bizler için zor, ülke için iyi şeyler olacak.