Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya'nın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile görevden alınmasının tarihte bir ilk olduğunu söyleyen ekonomist Uğur Gürses, "Türkiye’de sadece vitrinde duran Merkez Bankası bağımsızlığı, bu tür bir görevden alınma ile vitrinden de kaldırılmış oldu. Merkez Bankası (TCMB) ile kamusal demiryolu işletmesinin (TCDD) arasında hiçbir fark kalmadı. Görünürde de olsa bağımsızlık ve kurumsal itibar açısından da ağır bir darbe almış oldu" dedi.
Gürses, hükümetle birlikte açıklanan enflasyon rakamlarını hatırlatarak, “Kurumsal hedefler” sadece Merkez Bankası’nın değil, “hükümetle birlikte” ilan edilen enflasyon hedefi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan görevden alma konusunda damadını neden ayrı tutmuş, bunu bilmiyoruz?" diye yazdı.
İşte Gürses'in o yazısı:
Türkiye, Merkez Bankası başkanının görevden alındığı haberi ile uyandı cumartesi gününe. Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, Başkan Murat Çetinkaya görevinden alındı. Tarihte ilk kez hükümet, Merkez Bankası başkanını görevden almış oldu. (*)
Ankara’nın yerel seçimde ana metropolleri kaybetmesinin ardından ekonomide “maceracı yollara” gireceğini, örneğin Merkez Bankası kaynaklarına el atılacağını bekliyordum da bu kadar “radikal” biçimde olabileceğini beklemiyordum. Öyle görünüyor ki; hükümet Merkez Bankası’nın hızla parasal genişlemeye ve faiz indirimine gitmesini istiyor.
Merkez Bankası yasasına göre; başkan, banka dışında görev alamaz, ticaretle uğraşamaz, banka ve şirketlerde hissedar olamaz. Bunları yaparsa veya hastalık gibi görev yapamaz durumu olursa atandığı yolla yani Cumhurbaşkanı tarafından “görevinden af olunabiliyor”.
Oysa Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde atıf yapılan gerekçe 2017’de OHAL altında çıkarılan 375 sayılı KHK’ya dayandırılıyor; “Cumhurbaşkanınca süreli atanan üst kademe kamu yöneticileri, ilgili kanunlarda öngörülen görevden alma gerekçeleri yanında kurumsal hedeflere ulaşılamaması nedeniyle de süreleri tamamlanmadan görevlerinden alınabilirler.”
Bunun tartışması hukukçuların alanında. Ancak şurası kesin ki; Türkiye’de sadece vitrinde duran Merkez Bankası bağımsızlığı, bu tür bir görevden alınma ile vitrinden de kaldırılmış oldu. Merkez Bankası (TCMB) ile kamusal demiryolu işletmesinin (TCDD) arasında hiçbir fark kalmadı. Görünürde de olsa bağımsızlık ve kurumsal itibar açısından da ağır bir darbe almış oldu.
Başkanın görevden alınma gerekçesinin ise "kurumsal hedeflere ulaşılamaması” olduğu kararnamede belirtilen maddenin içeriğinden anlaşılıyor. Merkez Bankası’nın yasasında görev verilen tek bir kurumsal hedefi var: Fiyat istikrarı. Banka, 2010 yılından bu yana, hükümetle birlikte belirlediği yüzde 5 olan enflasyon hedefini tutturamıyor. Çetinkaya’nın son döneminde, 2018 yılında hedefin 15.3 puan üzerinde, yani 4 katı oranında bir enflasyon gerçekleşmişti.
"Kurumsal hedeflere ulaşılamaması” bir gerekçe ise para politikasına yön veren Para Politikası Kurulu’na sorumluluk atfetmek en doğrusu. Bu gerekçeye dayanarak başkan görevden alınırken, yenisi de bu kuruldan atandı; Başkan Yardımcısı Murat Uysal.
“Kurumsal hedefler” sadece Merkez Bankası’nın değil, “hükümetle birlikte” ilan edilen enflasyon hedefi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan görevden alma konusunda damadını neden ayrı tutmuş, bunu bilmiyoruz?
Gerekçe faiz indirimine gidilmemesi mi?
Reuters’ın haberine göre; Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak haftalardır Çetinkaya’dan istifasını istiyordu. Reuters’ın haberinde de üst düzey bir hükümet yetkilisi ağzından yer alıyor; Cumhurbaşkanı’nın faiz indirim beklentisinin karşılanamamış olması, indirimde ayak sürümesi.
Ankara kulisleri, görevden alınan Merkez Bankası Başkanı Çetinkaya’ya faiz indirimi yönünde ekonomi yönetimince baskı yapıldığını, Haziran toplantısında yapılmayınca temmuz için de aynı beklentinin artan dozda ifade edildiğini, beklenen sinyal alınmayınca bu yüzden “iplerin koptuğunu” dillendiriyor. Anımsatalım: 8-9 Haziran tarihindeki G20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları toplantısına Albayrak ve Çetinkaya katılmamışlardı. Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu toplantısı ise 11 Haziran’da yapılmış, faiz indirim kararı çıkmamıştı.
İşin doğrusu; Çetinkaya’nın hükümetin arzusu doğrultusunda fazlasıyla “uyumlu” çalıştığı söylenebilir. Ancak seçimin siyasi faturasını ödeyecek boyutta değil.
Yeni atanan Başkan Murat Uysal ise yaptığı ilk açıklamada, "fiyat istikrarını sağlamaya odaklı para politikası araçlarını bağımsız bir şekilde uygulamaya devam edeceğini” belirtmiş.
Başkan Murat Uysal’ın ilk sınavı 25 Temmuz'da olacak.
Soru şu: O tarihte toplanacak olan Para Politikası Kurulu’ndan faiz indirim kararı çıktığında bu kararın ekonomik birimler ve piyasalar nezdinde bir itibarı olacak mı? Bir sonraki toplantının 12 Eylül’de olduğu hesaba katılırsa yüksek bir indirim potansiyeli de yok değil. Öyle ya Ankara Başkan değişimini neden şimdi yaptı ki?
İstanbul seçimi sonrasındaki siyasi deprem, öyle görünüyor ki Ankara’nın ekonomi politikasında “zücaciyeci dükkanına girmiş fil” görünümündeki adımlar dizisine sürüklüyor.
Hepimizin cebinde taşıdığı ve itibarının korunması gereken ulusal paramızı basan kurumu “hükümet matbaası” konumuna getirmek, paramıza değer kaybettirir. Ne yazık ki “seçim kaybı infialine” giren Ankara, ekonomiyi bu girdaba doğru sürüklüyor.
Neydi o Jacques Delors’un tarihe kazınmış sözü? “Almanların tamamı tanrıya inanmaz ama Bundesbank’a (Alman Merkez Bankası) inanır”. Böyle kurumları olan ülkelerin parası da ekonomisi de güçlü oluyor, “dış güçlere” dayanıyor.
(*) Geçmişte görevden alınan ilk Merkez Bankası Başkanı olarak konuşulan İsmail Hakkı Aydınoğlu, siyasi baskı ile 10 Ocak 1981’de istifa etmişti. Bu yüzden görevden alınma bakımından Çetinkaya bir ilk.