Erdoğan, Nazlı’yı çok severdi!..
Selcan Taşçı’nın sadık okurlarındanım. “Nazlı’nın seyir defteri”ni heyecanla takip ediyorum. “Deftere” bu köşeden bir katkı da ben yapayım istedim.
Sene 2002..
AKP, 3 Kasım seçimlerinden tek başına iktidarla çıkmıştı.Tayyip Erdoğan’ın seçilme yasağının henüz kaldırılmadığı ortamda Abdullah Gül de ilk kabine için çalışıyordu. Aynı zamanda Erdoğan, Avrupa ülkelerini turluyordu. Aynı günde iki ülkeye birden gittiğimiz oluyordu.
Tayyip Erdoğan’ın “Avrupa vizesi” turları için AKP büyük uçak kiralıyor ve gezilere medyanın hem muhabirlerini hem de üst düzey yöneticileri ve yazarlarını da davet ediyorduk.
Tayyip Erdoğan’ın yakın danışmanı Mücahit Arslan, bu geziler öncesinde Erdoğan’ın gezilerde görmek istemediği gazetecileri bizzat bana bildirirdi. Bu isimlerin başında o zamanlar yeniden Tercüman gazetesini çıkaran Nazlı Ilıcak vardı. Nazlı Ilıcak’ı gezilere davet etmediğimiz halde, o ne yapar eder bir yolunu bulur ve uçağa binerdi. Hatta bir defasında Tercüman gazetesinin partiye gönderdiği isimler arasında kendi ismi olmamasına rağmen Nazlı Ilıcak Ankara Esenboğa havalimanına gelmiş ve olay çıkararak uçağa binip geziye katılmıştı.
Yine böyle gezilerden biriydi.
Uçakta, Nazlı Ilıcak yanıma gelip Tayyip Erdoğan ile özel görüşme yapmak istediğini bildirdi. Nazlı Hanıma, “Genel Başkanın uçakta gazetecilere özel röportaj verme gibi bir usulünün olmadığını, giderken veya dönerken toplu olarak soruları yanıtlayacağını” bildirdim. İşadamı Emin Şirin de o dönem AKP’den milletvekili seçilmiş ve Nazlı Ilıcak ile evliydi.
Ilıcak, verdiğim cevaptan tatmin olmadı ve ısrarla görüşme talebini Erdoğan’a iletmemi istedi. Ben de bu aşırı ısrar karşısında kalkıp Tayyip Erdoğan’ın yanına gittim ve talebi ilettim. Erdoğan’ın kulağıma fısıldadığı cümle aynen şöyle:
“Bu kadını ne yap et benden uzak tut Ahmet!”
Tekrar gazetecilere ayrılan bölüme geçtim.Tayyip Erdoğan’ın bir çalışma yaptığını ve özel olarak görüşemeyeceğini Nazlı Ilıcak’a ilettim.
Nazlı Hanım bu cevaba da hiddetlenince kendisine uçakta bütün medya organlarının üst düzey yöneticilerinin bulunduğunu hatırlatıp bir kişiye ayrımcılık yapmanın doğru olup olmadığını takdirlerine bıraktığımı söyledim ve yerime geçtim.
Bir süre Nazlı Ilıcak’ın aleyhime yüksek sesle söylediği sözleri uçak gürültüsünü bahane ederek duymazdan geldim. Aradan bir süre daha geçti, Ilıcak yanıma gelip bana kapalı zarf içinde bir mektup uzattı. “İnşallah beni şikâyet etmiştir” dedim kendi kendime ve hemen yerimden kalkıp mektubu Erdoğan’a ilettim.
Tayyip Erdoğan zarfı açıp mektubu okuyunca öyle kızdı ki sarf ettiği sözlerin ancak bir bölümünü yazabilirim:
“Ne yani kocasını milletvekili yaptık yetmiyor mu? Bir de Bakan mı yapacağız.Uzak tut beni bundan Ahmet!”
Gözümün önünde yırttı attı mektubu Tayyip Erdoğan.
Yerime geçip Nazlı Ilıcak ile göz göze geldiğimde, “ne oldu?” sorusuna “mektubunuzu Genel Başkan’a ilettim” cevabını verebildim.
Nazlı Ilıcak’ın, davet edilmediği halde neden gezilere ısrarla geldiği belli olmuştu. Gezi boyunca istediği yanıtı alamayıp Erdoğan’ın oldukça soğuk tavırlarına da muhatap olunca birden muhalif gazeteci kimliğine büründü. Her toplantıda gazeteci deyimiyle “Erdoğan’a çaktı”. Hatta bazen kendini frenleyemiyor, dış politika uzmanı gibi ulu orta her yerde Tayyip Erdoğan’ı yüksek sesle eleştiriyordu.
Tayyip Erdoğan bunların hiçbirine aldırış etmedi, Emin Şirin’i Bakan yapmadı; Nazlı Ilıcak’ın isteklerinin hepsine es geçti.
Sonrası malumunuz.
Abdullah Gül Başbakan oldu. Nazlı Hanım Tercüman heyeti ile Gül’ü ziyarete geldi. Tebriğin ardından gazeteci ne yapar?
Beklentilerim yine boş çıkmıştı!..
Nazlı Ilıcak, Merve Kavakçı olayında Abdullah Gül’ün sağ kolu rolünü üstlenmişti. Herhalde o derin samimiyetin sonucu olsa gerek başladı akıl vermeye Başbakana. Abdullah Gül’e ne yapması ne etmesi gerektiğini, AKP’nin izlemesi gereken politikaları anlatırken Abdullah Gül bile o kadar sıkıldı ki, bir ara dışarı çıkıp görüşmeye ara verdi. Ben de peşinden çıktığımda o kadar sinirliydi ki, “ne dediğini bilmiyor bu kadın. Ahmet bir formül bul toplantıyı kısa zamanda bitir” dedi.Tekrar içeri girdiğimizde kısa bir süre sonra, “Kusura bakmayın ziyaretiniz için ayrılan süre sona erdi. Başbakanın diğer randevuları bekliyor” deyip kibarca işi hallettim.
Basın Müşavirliği yaptığım dönemde, en iyi gazeteciliğin ne olmadığını öğrendim. Nazlı Hanım da sağ olsun, çok katkıda bulundu!...
First lady’lerin yarışı
Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan arasındaki taht kavgasına eşleri de bulaştı. Hayrünnisa Gül ile Emine Erdoğan’ın arası Abdullah Gül’ün Başbakanlığından beri küslük derecesinde açıktır. Buna çocukları da dahildir.
Abdullah Gül sıcak siyaset çalışmaları çerçevesinde sahaya inince kamuoyu çalışmalarına eşi de katıldı. Bayan Gül, tavır olsun diye Fransa’nın Ankara Büyükelçisinin Ankara’da olmayan eşini Büyükelçi eşleri yemeğine davet etmedi!..
Emine Erdoğan bunun altında kalır mı?
“Emine Erdoğan, AKP’li hanımlarla Uludere annelerini ziyaret edecek”.
Kıran kırana yarış devam edecek.
Benim bildiğim Emine Hanım Hayrünnisa Hanımı bu yarışta siler geçer.
Hayrünnisa Hanım ne yapar?
Allah, Çankaya köşkünde talimatlar yağdırdığı bürokratlara sabırlar versin.
Bayan Gül hırsını yine onlardan alır!...
Andımız buzdolabında
AKP büyüğü Mümtaz’er Türköne, dünkü köşesinde yine buyurmuşlar ve okullarda okutulan andımızın kaldırılmasının ne kadar doğru olacağına yönelik fikirlerine beyan etmişler.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer de önceki gün İzmir’de gazetecilerin “Andımız da kaldırılacak mı” şeklindeki sorusuna “Herhangi bir çalışma varsa, olduğu zaman yine paylaşacağım” diye cevap verdi.
Dinçer, “böyle bir şey olmayacak” diyemedi.
Milli Eğitim Bakanlığı’nda küçük çapta araştırma yaptım.Talim -Terbiye Kurulu’nda kurulan bir komisyon çalışmalara başlamış, fakat sonuçlandırmamış. Milli Eğitim Bakanlığı kaynakları Ömer Dinçer’in Andımızın kaldırılması ile ilgili çalışmayı soğutmaya aldığını anlattılar.
Herhalde 19 Mayıs Bayramı örneğinde olduğu gibi AKP’nin buzdolabına sakladıklarını Mümtaz’er Türköne çıkarıp ısıtıyor, AKP de servis ediyor.
Yine öyle mi olur dersiniz?