Erdoğan Ankara’ya istihbarat raporlarıyla dönüyor...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ameliyat sonrasında “dinlenme” süresini bol bol yutkunarak geçirdi.
Bu köşede yer yer eleştirdiğimiz Tayyip Erdoğan’ın hayatında “vefa”nın çok büyük yeri ve önemi vardır. Erdoğan, bunu yakın arkadaşlarına ve kadrosuna her zaman gösterir. Öyle ki; hapis yattığı günlerde kendisini ziyaret eden, siyasi yasaklı olduğu günlerde kendisine kapısını açan, anadan doğma CHP’li bir ismi ve teşkilat yöneticisini Başbakan olduktan sonra aramış, bir isteği olup olmadığını sormuştur. “Ben kendime bir şey istemem ama benim okumuş oğlum işsiz” yanıtını alınca, adamın oğlunu Meclis’teki makamına özel kalem müdürü yapmıştır.
Erdoğan, Kısıklı’daki evinde dinlenirken, ziyaretine gelen birçok yakın arkadaşı, korumalar tarafından içeriye alınmayınca hepsini tek tek telefonla arayıp gönüllerini aldı. Siyaseten çok eleştirdiğimiz Tayyip Erdoğan’ın bu hisleri oldukça kuvvetlidir. Kendisi de karşısındakinde aynı “vefa” yı bekler. Aynı zamanda oldukça duygusaldır, kalleşliği de görünce çok kinlenir.
***
Tayyip Erdoğan, “dinlenme süresi” nin büyük bölümünü “yalpalayan” arkadaşlarının durumunu gözlemekle geçirdi. Abdullah Gül ve Bülent Arınç taraftarı milletvekilleri ve bazı bakanların yaptığı ev toplantıları satır satır Tayyip Erdoğan’a rapor edildi. Özellikle Ankara’nın Oran semtinde bir adreste yoğunlaşan toplantılara, toplamda 100’e yakın AKP’li milletvekilinin katıldığı belirlendi. Hangi milletvekili, hangi zamanda, hangi toplantıya katıldı ve bunlar neler konuştu? Hepsi notlar halinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önünde duruyor. Değişik kulislerde hangi milletvekili ne minvalde arz-ı kelâm eyledi? Bunlar da rapor edildi, Başbakan’a.
Tayyip Erdoğan’ın kininden kaynaklanan şiddetini iyi bilen sıkı “Tayyipçi”ler, Başbakan’ın Ankara’ya döner dönmez bu istihbarat raporlarının sonuçlarını hemen uygulamaya koyacağını düşünerek Genel Merkez ve hatta Bakanlar Kurulu’nda revizyon beklentisi içine girdiler. “Tayyipçi”lerin, “Brütüs”ler hakkında kullandıkları ve Başbakan Ankara’ya dönünce onlara “neler yapacağına” ilişkin ifadeleri burada yazamıyorum. AKP içindeki halet-i ruhiye’yi siz anlayın!..
***
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yakın arkadaşı Fehmi Koru, Taha Kıvanç müstear ismi ile dün köşesinde Erdoğan’ın bayağı “bilendiğini” yazdı. İstemeden de olsa müşterek bir korkuyu dışa vurdu. Koru, tam tersi olduğu halde yine, “Tayyip Erdoğan’ın’ siyasi yasaklı’ olduğu dönemde başbakanlık Abdullah Gül’de kaldı. Başbakan Gül ne yaptı? Başbakanlığının ilk gününden itibaren Tayyip Bey’in siyasi haklarının iadesi için çalıştı; altı ay dolmadan da başbakanlığı ona teslim etti” dedi.
Benim o günlerde çok yakından gördüğüm tablo ise tam tersi idi. Abdullah Gül, Başbakanlık koltuğunu Erdoğan’a bırakmak için hiç de hevesli değildi. Tamam, aralarında, benim de şahit olduğum hem yazılı hem de sözlü bir anlaşma yapılmıştı. Erdoğan, ABD ve oradan aldığı destekle Başbakanlığı için tüm Avrupa’ya “şirinlik” turlarına çıkmıştı. Tayyip Erdoğan, içeride de Deniz Baykal ile uzlaşırken Abdullah Gül en ufak bir katkıda bulunmadı, hatta parmağını bile kıpırdatmadı denebilir.
O zamanlar Abdullah Gül, yaptığı anlaşma gereği Tayyip Erdoğan’a Başbakanlık koltuğunu vereceğini yakın çevresine fısıldarken, şunu da ekliyordu:
“Bu kadar kısa sürede Başbakanlığı Tayyip Erdoğan’a bırakmam iyi olmaz. Bölgede çok kritik bir zamandan geçiyoruz. Erdoğan keşke biraz daha bekleyebilse”.
Abdullah Gül, Başbakanlık koltuğunda “biraz daha oturmak” için o kadar çok istekliydi ki; Erdoğan koltuğu devralmadan yapacağı son ABD ziyareti öncesinde, tüm kadrosunu kendisinin önce ABD’ye gidebilmesi için seferber etmişti. Fakat Amerikalılar Gül’e değil Erdoğan’a randevu verip noktayı koymuşlardı.
Siz bakmayın Fehmi Koru’nun yazdıklarına, Abdullah Gül’ün Başbakanlık koltuğunu Tayyip Erdoğan’a bırakırken gerçek ruh halini en iyi bilenlerdenim.
Erdoğan, Erbakan olur mu?
Dönelim yine şu ev toplantılarına. Abdullah Gül, Avusturya’ya giderken ne demişti?
“Ben yenilikçi hareketin lideriyim...”
Parti içindeki dengeleri bilenler, kısaltarak aldığım uzun “hatırlatmanın” kodlarının ne manaya geldiğini iyi anlarlar.
Abdullah Gül, Necmettin Erbakan’ın Fazilet Partisi’ni de hücre toplantılarıyla, ev toplantılarıyla bölüp parçalamıştı. O zamanlarda da bu toplantılara Bülent Arınç, Abdüllatif Şener, Melih Gökçek gibi çok aşina isimler katılırdı. Sonrası malumunuz.
Diyeceğim o ki;
Tayyip Erdoğan bu numaraları iyi bilir. Erdoğan, Erbakan’ın diyalog yoluyla, “Partiyi bölmeyin, ahretinizi yakıyorsunuz. Cehennemlik olacaksınız. Vazgeçin bu yoldan” söylemi ile partisini kurtaramadığını çok iyi hatırlar.
Benim bildiğim Tayyip Erdoğan, partideki tam kontrolü tekrar ele geçirmek için her türlü enstrümanı kullanmaktan hiç çekinmez. Onun için, Erdoğan’ın dinlenirken biriktirdiği istihbarat notları kimilerin canını yakar, kimilerini de mükafatlandırır.
Buraya kadar anlattıklarım siyasetin iç dengelerini alakadar eder.
Ama yine benim iyi bildiğim şu ki;
Abdullah Gül de Okyanus ötesini, Londra’yı iyi ölçüp biçmeden, atını da sağlam kazığa bağlamadan bu tür atraksiyonlara gir(e)mez.