Enver Şengül, Darüşşifa, Delilik Mevsimi...
2001 yılında atandığı Trakya Üniversitesi Sultan II. Beyazıt Külliyesi Sağlık Müzesi'de 12 yıl yöneticilik yapmış... Aynı üniversitede lisans öğrenimi ve ardından sanat tarihi bölümünde yüksek lisans... Yüksek Lisans Tezi oldukça ilginç: "Kültür Tarihinde Müzikle Tedavi ve Edirne Sultan II. Beyazıt Darüşşifası."
Gazeteci kardeşim Macit Gürbüz'den dolayı, gazeteci olarak bildiğim (hep okurdum adını haberlerde: "Enver Şengül-Bitlis" diye) Enver Beğ, bu birikimlerini roman haline getirmek istemiş... Tolstoy "Yazarlık boşaltmaktır, önce dolacaksın" der ya, Enver Şengül de önce gereğince ve yeterince dolmuş... Sonra da oturup özüne özgü, sıra dışı bir eser yazmış...
IV. Mehmet, (Avcı Mehmet) dönemi Edirne'sidir mekân. Avcı Mehmet, İstanbul yerine bu eski başkentte oturuyor, bu oturuş Edirne'yi önemli kılıyor elbette. Ve tabii ki birçok bilim dalında geri kalan Osmanlı, musiki ile tedavide doruklara tırmanıyor, yeni ufuklar açıyor. Sultan II. Beyazıt'ın yaptırdığı Edirne Darüşşifa'da (Sağlık Yurdu) oluyor bunlar. Avrupa delileri ateşe atarken, bilgin Eb'ul Kasım En Neysaburi'nin "Ölümle hayat arasındaki zıtlık gibi, dünyadaki insanların sıfatları arasına akıl gibi delilik de karışmıştır. Delilikte nasibini almayan hiçbir akıllı yoktur" sözünden esinlenen Osmanlı, tedavi ediyor onları hem musiki, hem de ilaçla. Bu tedavinin tüm ayrıntısını yazarımız biliyor. Bu bilgi, müthiş bir ayrıntı zenginliği koyuyor ortaya. Bilgiyi öykülüyor Yazar... Bu öykülemeyi, ilgi çekici bir tarz ve biçemle yapıyor, sıkmıyor okuru... Betimlemeleri de bilgi yüklü, eğer tarihe meraklıysanız hemen dalıyorsunuz bunlara...
Öğretici olmak bir romanın asli işlevlerinden değildir elbette, ne ki bu romanda tarih ayağınıza geliyor, ilgiyle öğreniyorsunuz.
Elbette olaylar ve kişiler de var, kahramansız roman olur mu? Onları da tarihsel olaylara ve mekânlara ustaca kurgulamış Şengül Beğ.
Ve aşk... O da var, dillere destan olmuş bir öyküyü ayrıntılamış Enver Şengül, söylenceden çıkarıp kayda sokmuş, yeniden hayat vermiş. Hacer ile Sinan'ın öyküsü... "Aşk öyküsünün müşkül olması gerekir" der, Feridun Attar. Bu öykü de öyle... Halk simgeleştirmiş, armut ağacı ile sarmaşık olarak bu iki âşığı, Şengül de bu simgeyi imgelemiş. Kitabın sonuna bu öyküye dair Ahmet Kutsi Tecer'in "Ağaç ve Sarmaşık" adlı şiirini koyarak hem vefasını, hem de işi ne denli ciddiye aldığını göstermiş.
Puslu Yayınları'nca yayımlanan "Darüşşifa/Delilik Mevsimi" adlı bu romanda, "esrar unsuru"na da yer verilmiş... Yıldızname, müneccim, cifir ve ebcet hesapları... Bunlardan gelecek şifreleri aramak, kehanette bulunmak... Elbette kitaba heyecan katmış bunlar, fakat tarih bilenlere üzüntü de verir bu. Tıpta bunca ileride olan Osmanlı'nın sarayda baş müneccimi var. Bu müneccimlik kurumunun Osmanlı'yı nasıl felaketlere uğrattığını yazıyor tarihler. İmparatorluk kemalden zevale dönmeye başlamış ama bu görülmüyor tepedekiler tarafından, bilim ve ekonomiye önem vermek yerine avcılık yapıyor IV. Mehmet, çocuklarına tantanalı sünnet şölenleri veriyor...
Öylesine bilgisiz Osmanlıcılar türedi ki bunları demesem olmazdı... Dedim ama bu demem, bu romanın değerini asla azaltmaz, Enver Şengül'ü yürekten kutluyorum ve "okuyun mutlaka" diyorum...