‘Entellektüel sefil!’
Yazar yapımcısı AKP’yi cilalasın diye yetimin hakkı bu kez de “hiçbir estetik değeri olmayan, sıradan, pespaye ve içerik açısından gerçekten bir Türk’ün yapamayacağı kadar utanç verici bir film”e mi peşkeş çekildi yani
İstanbul 2010’un skandallar denizinde bir “kum tanesi” olan “Mahpeyker” filmi Yenişafak yazarı Yusuf Kaplan ile Radikal yazarı Avni Özgürel’i birbirine düşürdü.
Neyi mi paylaşamıyorlar? Görünürde “padişahın sevişme sahnesi”ni!
Perde arkasında mı?
Bu sorunun cevabı; İstanbul 2010’un Sinema Direktörlüğü’nün neden Kaplan’a verildiği ve yüzlercesi varken “onay” alan projenin neden Özgürel’inki olduğuyla alakalı aslında... Ama iyi ki “paylaşamamışlar”... Yoksa nasıl düşerdi bütün maskeler, nasıl çıkardı “2010’un parası deniz...” zihniyeti su yüzüne! Mahpeykler, Yusuf Kaplan’ın “aslâ tasvip etmediği, desteklemediği rezalet bir film” olmasaydı, Özgürel’e vaad edilen “cukka”yı öğrenebilir miydik sizce?
Yoksa bir skandal daha “sümenaltı”na gömülür müydü üsulünce?
Diyorum ya “Allah o 40 saniye’den razı olsun” aslında!
İyi ki vardı da, şu satırları yazdırdı Yusuf Kaplan’a: “Mahkeyper gibi hiçbir estetik değeri olmayan, izleyiciyi ayartarak köşeyi dönmek amacıyla pespaye Hollywood konvansiyonlarında çekilen sıradan, gerek senaryosu, gerek rejisi, gerek sanat yönetimi, gerekse montajı bakımından dökülen bir piyasa filmine destek vermediğimi, veremeyeceğimi açıkladığım için filmin senaristi ve proje sahibi Avni Özgürel, tastamam “şark kurnazlığı“nı andıran bir tavırla hedef saptırıcı açıklamalarla beni yıpratmaya çalışıyor.
(...) Film, gala tarihinden en az iki ay önce bitmesine rağmen, bütün ısrarlarımıza rağmen filmin kopyesini getirmedi bana. ” Teknik işlemler bitmedi, iki gün sonra, üç gün sonra veririz “ diyerek beni oyaladı. Ama bu süreçte bitmedi henüz diyerek bana kopyesini göndermediği filmin benden habersiz basın galası yaptı!
Son gün benden para istedi; ben de ”ayıp değil mi, benim görmediğim ve yarın galasını yapacağınız filmin parasını nasıl isteyebiliyorsunuz?“ deyince o gün hemen göndertti.
Kendini OZU sanıyor
Ayrıca siz bir Godard, Tarkovsky, bir Vertov, bir Peter Greenaway, bir Brakage, bir David Lynch, bir Jim Jarmuch, bir Haneke, bir Ozu, bir Kurosoawa filmi mi çektiniz de böyle veryansın edip, bol keseden atıp duruyosunuz?
Son derece oryantalist, karakterleri ”hapishane kaçkını“ modalitesinde sunan, rejisi, kurgusu, sanat yönetimi dökülen ve yarın dünyada gösterildiğinde de bu ülkenin tarihini, kişiliklerini aşağılayıcı, utanç verici bir filme ben nasıl destek olabilirdim ki? Avni Bey’e ”böyle bir şey benim kendimle çelişkiye düşmem, kendimi inkar etmem anlamına gelir“ dediğimde ”Yusuf Hoca, ben bu filmi yakarım yine senin başını yere eğdirmem“ dedi bana, defalarca. Ama ortaya çıkan film, hiçbir estetik değeri olmayan, sıradan, pespaye ve içerik açısından da gerçekten bir Türk’ün yapamayacağı kadar utanç verici bir film.
. Benden hiç kimse, entelektüel ve estetik sefalet örneği çalışmalara yetimin, kimsesizin, garip gurabanın parasını babamın malıymış gibi peşkeş çekmemi, çarçur etmemi beklemesin. Araya bilip bilmeden giren bakanlara, devlet ricaline filan da gerekli cevabı en sert şekilde verdim vesselam.”
* * *
Kaplan’ın zehir zemberek yazısından benim anladığım şu; Özgürel hak etmediği bir paranın peşine düşmüş; onun iktidara nağmelerinden memnun kimi AKP’liler de Özgürel ile yetim hakkı arasındaki engelleri kaldırmaya çalışıyor...
Sabahattin Önkibar konuya dair yazısında “Avni Özgürel tatmin edici bir açıklama yapmazsa, yandaşlığa geçişinin fiyatı sorgulanacaktır!” demişti.
Ortada yığınla ve ağır bunca iddia varken; konuyu “Kaplan’ın husumeti” deyip geçiştirmeye çalışmanız kimseyi tatmin etmeyeceğine göre; bir de biz soralım:
“Yandaşlığın fiyatı ne kadar?”
++++++
Katile katil diyenin yapması gerekenler
Sudan’dakine de katil demelidir. Irak’ta da cinayetler işlendiğine göre orada da mutlaka katiller vardır, onlara da katil demelidir. Afganistan’daki katillere katil demeden ilke pekiştirilemez. Daha geriye gitmek gerekirse Cezayir’de de kendilerine katil denmesi gereken kişiler çıkmıştı. Onlara da katil denmelidir. Üzerinde güneş batmayan imparatorluğun Hindistan’da işlediği cinayetler vardı, oradaki katillere de katil demelidir. Bizim coğrafyamızda da çok kan aktı. Katile katil diyeceksen, o kanları akıtan katillere de katil demelisin. Suudi Arabistan’da katiller öksüz mü, yetim mi? Onlara neden katil demeyelim? Coğrafyayı geniş tutacaksak Güney Amerika’da işlenen cinayetlerin faillerine de katil demen gerekir. Daha kara kıta Afrika’da dökülen kanlara sıra gelmedi bile...
* Ahmet Hakan / Hürriyet
++++++
Antalya’dan notlar...
Neden geldim İstanbul’a(!)
“Yağmur kaçağı”nı oynadığımız Antalya serüvenimizin son gününde iliklerimize kadar ısındık; güneş lütfetti gösterdi yüzünü!
Son gün sondan bir önceki durak Alanya’ya bağlı Okurcalar Beldesi... Üç gün boyunca hemen her etkinlikte karşımıza çıkan davulcular da bahşiş kapmak için yaptıkları şov da harika... Okurcalar’da üç dönemdir MHP’de olan belediyenin “Arıtma Tesisi”nin açılışını yapıyor Devlet Bahçeli; törenin en göze çarpan unsuru kadınlar. Okurcalar’dan sonraki durağımız Manavgat... Program MHP İlçe Başkanlığı’nı ziyaret olarak düzenlenmiş ama Bahçeli programın dışına çıkarak önce Ülkü Ocakları’na uğruyor. Ocak binasını gezip gençlerle bir süre sohbet ediyor. Hoş parti ziyareti de programda öngörülen gibi değil... Karşılamaya gelenler parti binasının önünü miting meydanına çevirince, Bahçeli de spontane gelişen bir miting düzenliyor burada; parti binasının balkonundan halka hitap ediyor. MHP’nin en güçlü olduğu belediyelerden biriyken, son mahalli seçimlerde “şok” bir oy düşünün yaşandığı Manavgat’ta belli ki bir dönemlik hasret yetmiş hem halka, hem MHP yöneticilerine... İlçeyi yakından tanıyanlar, belediyenin geri alınacağından emin. Keza Bahçeli de soruyor Manavgatlılara: “Yörük ve Türkmen analarının olduğu her yerde MHP’yi birinci parti yapacak mısınız?” Yanıt: “Yapacağız!” Türkmenler, “Türkmen Beyi” tezahüratlarıyla uğurluyorlar Bahçeli’yi Manavgat’tan... Bahçeli ve ekibi Ankara yoluna düştükten sonra biz de MHP Genel Başkan Yardımcısı Tunca Toskay, Antalya Milletvekilleri Mehmet Günal ve Hüseyin Yıldız, eski milletvekili Nesrin Önal, son seçimde Büyükşehir Belediye Başkanlığına da aday olan MYK üyesi Kemal Çelik, İl Başkanı Adnan Kaya ve bir grup partili ile oturup “kritiğini” yapıyoruz üç günlük gezinin... Onlara göre Antalya’da işler yolunda...
Biz o ilçe senin, bu belde benim gezerken kampın bütün yükünü Mahalli İdareler’den sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Metin Çobanoğlu çekti. Kamp boyunca belediye başkanları ihale, imar, personel ve örnek uygulamalar üzerine “basına kapalı” eğitime tabii tutuldukları için fazla görüşme olanağı bulamadık. Ama Çobanoğlu’ndan aldığımız değerlendirme olumlu. Ha dert, keder yok mu? Hemen hepsi aynı dertten muzdaripmiş MHP’li belediyelerin; merkezi yönetimin hadi desteğinden vazgeçmişler de; bir de kösteği olmasa!..
++++++
Milliyet’in iftiracı yazarına ‘bir bilen’ ayarı
PKK’nın bütün doğuyu Kürt gösterme taktiğinin emrindeki Hasan Cemal de hiçbir kaynağa ve bilgiye dayanmadan Tunceli’yi Kürt yapıyor.
Dersim bölgesi; Kızılbaşların ana sığınma merkezidir. Kızılbaş sıfatı da Türkmen göçebelerine verililmiştir. Hasan Cemal bu temel gerçeği bile bilmiyor. Bir de ’O dönemde yaşanan bir ayaklanma değil!’ diyor. Dersim; 19. Yüzyılın başlarından itibaren ayaklanmaların yaşandığı bir bölgedir. Seyit Rıza isimli aşiret reisi daha Osmanlılar zamanında (1912) idama mahkum edilmiş, 1924’te Hozat’ı işgal etmiş; çevredeki cumhuriyet yanlısı aşiretleri basmış; devlet içinde devlet gibi davranmış, kendisine yollanan onca nasihat heyetine silahla karşılık vermiştir. 1937 Nevruzunda devlet güçlerine karşı ayaklanan da bölgedeki derebeyleri olmuştur. Seyit Rıza; İngiltere’ye yazdığı mektubunda, Türk ordusu ile savaştığını, onları mağlup ettiğini dile getirmiştir. Bu isyan ve Türk subaylarının vahşice parçalandıkları, dönemin İngiliz belgelerinde de yer almıştır. Doğunun derebeyleri; devrimci Türkiye Cumhuriyeti’nin uygulamalarına karşı 1925’ten itibaren Kürtçülük şemsiye altında başkaldırmışlardır. Dersim’deki derebeyleri; 2. Dünya Savaşı’nın başlayacağını görerek Türk hükümetinin hareketsiz kalacağını sanmışlar ve isyana kalkışmışlardır. Aynı dönemde Türkiye; Hatay nedeniyle Fransa ile çatışmanın eşiğine gelmiştir. İşte bu ortamda devleti içeriden vurmaya kalkışan derebeylerine karşı cumhuriyet, kendisini savunmak zorunda kalmıştır. ’İsyan yoktu’ diyen Cemal’e şunu da söyleyeyim ki İçişleri Bakanı’nın 1939’da TBMM’de yaptığı açıklamada, bölgede son sistem 14 bin 500 tüfeğin ele geçirildiği söylenmiştir ki bu da bugünkü PKK’nın üç misli bir silahlı güç demektir.
... Hasan Cemal o gerici derebeylerini eleştireceğine cumhuriyete vuruyor; böylece de gerçek bir gerici olduğunu da göstermiş oluyor. Bu saptırma ve kışkırtma ona yakışıyor da ya Milliyet’e?
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Lojmanseverlik şahlandı
Yıkılldı milletvekili lojmanları. Değerli arsası TOKİ’ye verildi. Lüks konutlar yapıldı. Satıldı, devlet şirketi TOKİ kazandı. Hikaye ne güzel değil mi? Gönül okşuyor. İnsanın ; “Bravo genç lidere, dediğini yaptı” diye bağırası geliyor. Milletvekili lojmanları yıkıldı fakat sekiz yılın sonunda “kamuda lojman sayısı” da büyük artış gösterdi. Lojman severlik şahlandı. Maliye Bakanlığı’nın Bütçe Gerekçeleri’nde yer alan rakamlara göre 2010 Yılı Haziran ayı itibariyle lojman sayısı 2009 yılının aynı dönemine göre 6 bin 392 adet arttı. Milletvekili lojmanlarının yıkılması bir göz boyama, siyasi bir şov yapma olarak kaldı. Kayırmacılık devam ediyor. Adaletsizlik sürüyor. Kayırmacılık yolsuzluktur. 3 Y’nin 3’ü de devam ediyor.
* Necati Doğru / Sözcü
++++++
‘WikiLeaks’çiler bir de TRT’yi görse...
Millet gider Mersin’e, biz gideriz tersine... Ama bazen “ters”ten görünmek, göstermek, görmek iyidir...
Herkes Wikileaks belgelerinden Türkiye’nin payına düşeni ararken; biz “yerli malı belgeler”e dönüp “vatandaş”ın payına düşene baktık bu kez de... Vesilemiz; CHP Kırklareli Milletvekili ve Adalet Komisyonu üyesi Turgut Dibek...
İddiasına göre TRT Cumartesi günü yapılan eleman alımı sınavını “sınav ilanına aykırı” biçimde yapmış...
Öyle mi diye “şartname”ye baktık. Sınavda soruların yüzde 70 Genel Kültür ağırlıklı, yüzde 30 oranında teknik bilgiye dönük olacağı ilan edilmişken, tam tersi bir uygulamaya gitmiş TRT!
“Belli ki birilerini kayırmak için yapılmış bir düzenleme” diyor CHP milletvekili. Bülent Arınç tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için TBMM’ye dün sanah saatlerinde sunduğu önergede soruyor:
“1- TRT’nin açıkladığı sınav ilanına aykırı bir sınav yapmaya hakkı ve yetkisi var mıdır?
2- Adaylara yüzde yetmiş soru çıkacağı açıklanan alanlardan yüzde otuz; yüzde otuz soru çıkacağı açıklanan alanlardan ise yüzde yetmiş soru çıkması bir mağduriyet yaratmaz mı?
3- İlana aykırı yapılan bu sınavın ipta edilmesi gerekmez mi?
4- Önceden, sınavın ilan şartlarına aykırı yapılacağı bilgisi verilen adaylar var mıdır?
5- KPSS de kopya çektikleri şüphesi olan adayların TRT’nin sınavına başvurdukları dikkate alındığında, TRT’nin sınavındaki ilana rağmen farklı sınav yapılması skandalı ile de bu adayların bir ilişkisi olduğu düşünülmeyecek midir?
6- Sınavda ”Aşağıdaki şıklardan hangisi milletvekili seçilme şartlarından değildir?“ tarzı bir soruda hem ”üniversite mezunu olmak“, hem de ”30 yaşını aşmış olmak“ şıkları birlikte yer almış mıdır?
7- Soru böyle yer aldıysa, milletvekili seçilme yaşının 25 olduğu düşünüldüğünde bu soru iptal edilecek midir?
8- Sınavı hazırlayan komisyonda kimler yer almıştır? Sınavı ilanına ayrıkı olarak hazırlayanlar ve gerçekleştirenler hakkında bir inceleme başlatılmış mıdır? Başlatılmadıysa, bir inceleme ve ardından soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?”
Cevapları bekleyip göreceğiz:
Kısa süre önce torpilli KPSS şampiyonlarına istihdam yaratmak için referans olan AKP’liler bu işin neresinde?
++++++
CHP TRT’nin referandum sürecindeki yanlı yayınlarıyla ilgili sürecin peşini bırakmıyor. Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ile 2 yöneticinin, kurumun diğer 3 yöneticisinin “görevi kötüye kullanmak” suçlamasıyla 1 yıldan 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı dava kapsamından çıkarılmasına itiraz ediyor; “Şahin de yargılanmalı” diyor... Hiçbirşeyin değilse bile “görevini kötüye kullanmakla suçlanan “rüya takım”ın birinci derecede sorumlusu Şahin değil mi?
++++++
MİNİ YORUM
“Deyiş”
Karacaahmet ve Şahkulu Cemevlerinin yönetimleri biraraya gelmiş ortak bir dergi çıkarma kararı almışlar. Derginin adı; “Deyiş...” Genel Yayın Yönetmenliğine oybirliği ile tanıdığınız bir isim getirilmiş; Rıza Zelyut.. İzleyecekleri yolu özetlemiş Mehmet Çamur: “Ulusal devlet, laik cumhuriyet, sosyal hukuk devleti, Atatürk ilkelerine sonuna kadar bağlılık, düşünce özgürlüğü, dini siyasete alet etmemek, anti-emperyalist duruş... ” Madem öyle, bize düşen söz belli: Yolunuz açık olsun...