Enflasyon vergisi ödüyoruz
2020 GSYH'da büyüme oranı yüzde 1,8 oldu ve fakat fert başına gelir artışı yüzde 1,24 oldu. 2019'da da fert başına gelir yüzde 0,49 oranında düşmüştü. Pandemi veya yanlış yönetim, ama sonuç değişmiyor, son yıllarda kişi başına gelir artışı olmadı.
Halen işçi çıkarma yasağı var ve fakat işçileri çalıştıran şirketler zor durumdadır. Bu sene yasak kalkınca, şapka düşecek, kel görünecek. Üç kişiden birimiz işsiz olacağız.
Şimdi bunların üstüne bir de yüzde 15,6'ya çıkan enflasyon bindi. Enflasyon da halkı yoksullaştırma aracı olarak çalışıyor.
Toplumsal refahın ve kalkınmanın ön şartı ekonomik istikrardır. Ekonomik istikrar için İktisat'ın üç ayağının dengede olması gerekir. Üretim, istihdam, bölüşüm. Dahası iktisat, maliye ve istihdam politikalarının da planlama içinde koordineli uygulanması gerekir. Türkiye'de son 18 yıldır her şey günübirlik düşünüldü. Bu nedenle hem enflasyon önlenemedi, hem de enflasyonun ilave bozucu etkileri ortaya çıktı.
Gelir ve servet dağılımını bozuyor.
Sabit gelirlilerin gelirini enflasyona göre düzeltmezseniz veya enflasyon altında düzeltirseniz bu kesimin satın alma gücü düşer.
Türkiye'de ortalama TÜFE, sabit gelirlilerin geçinme endeksinin altında kaldığı için, bu kesim yoksullaştı.
Söz gelimi 2020 yıllık TÜFE oranı yüzde 14,60 oldu. Yıllık gıda enflasyonu ise yüzde 20,61 oldu. Merkez Bankası her zaman gıda fiyatlarındaki artışı enflasyonun nedenlerinden biri olarak gösteriyor. Enflasyon düşük çıksın diye, TÜFE harcama sepeti içinde daha önce yüzde 26 oranında olan gıdanın payını yüzde 22,77'ye düşürdü. Bu hesapla 2020 yılında yüzde 14,60 olan TÜFE'de gıdanın katkısı 3,3 yüzdelik puandır. Gıdanın işçi ve memurun ve düşük gelirli grupların harcama sepeti içindeki payı ise yüze 45'tir. Bu hesaba göre harcama sepeti içindeki diğer harcama kalemlerinin TÜFE'ye etkisi aynı orana göre kalırsa, 2020 geçinmeye temel olacak TÜFE oranı 3 yüzdelik puan daha fazladır. Yani işçi, memur ve düşük gelirli olanların 2020 TÜFE olarak enflasyonu 17,6'dır. Eğer siz 14,60 üstünden enflasyon düzeltmesi yaparsanız, bunlardan enflasyon vergisi almış olursunuz.
Bu nedenle ben yıllardır işçi ve memur için, ayrı bir harcama sepeti ve ayrı bir geçinme endeksinin hazırlanmasını savunuyorum. Gerçekte bunları işçi memur sendikalarının da savunması gerekir.
Öte yandan bankalar da enflasyonun altında faiz vererek, tasarruf sahibinden gelir ve servet transferi yapıyorlar.
Bankalar el birliği ile mevduat faizini enflasyonun altında tutuyor. Buna karşılık kredi faizlerini de yüksek tutuyor. Merkez Bankası banka ve kredi kartlarında azami faiz oranlarını tespit ediyor, ancak mevduatta asgari faiz oranlarını tespit etmiyor. Hükümetin de bu alanda bir yasa çıkarma niyeti yok. Bugüne kadar da olmadı. Aşağıdaki tablo TÜİK verilerinden hesaplanmıştır. Bankaya 10 yıl önce 100 lira yatıran bir mudinin faizleri de aldığı halde satın alma gücü 100 liradan 95,46 liraya gerilemiş. Yani enflasyon faizden yüksek olduğu için parasının reel satın alma gücü erimiş.
Eksi reel faiz, tasarruf sahibinin satın alma gücünün bir kısmını bankaya aktarması demektir. Yani bankalar mevduat sahibinden bir nevi gizli vergi almış oluyorlar.
Öte yandan eksi faiz, devletin de işine geliyor. 2020'de devlet iç borçlanma senetlerinde yıllık reel getiri oranı da yüzde eksi 12,6 oldu. Yani devlete 100 lira borç veren aynı zamanda 12,6 lira da enflasyon vergisi ödedi.