Elveda tahtım!...
YSK ve Ankara Cumhuriyet Basın Savcılığı’ndan sonra TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’e
bir darbe de Radyo Televizyon Üst Kurulu’ndan geldi: Görevden alınmasını istemeye yetkiliyiz
Bugüne kadar TRT’nin kasasına giren ve “helal etmediğim her bir kuruş”un hatrına, şu gelişmeleri öyle bir ballandıra ballandıra yazma isteği var ki içimde sormayın gitsin...
Bir toplumun üzerine, bu derece “ahmak” yerine koyarak çullanırsanız iktidar propagandasıyla...
Bir gazetenin kurumsal kimliği, temsil ettiği değerler ve arkasındaki okuyucu kitlesiyle bu derece kafa bulursanız; umursamazlığınızla...
O burnunuz var ya o burnunuz; Kaf Dağı’ndan inip milletin nabzını koklayamaz olursa...
“Geliyorum” diyen “adalet”in ayak seslerine tıkarsanız kulağınızı; nasılsa “hukuk artık guguktur” diye...
Hiiiç kusura bakmayın, darılmak, gücenmek, kanun önünde hesaplaşmaya kalkışmak yok;
Haktır! Müstahaktır!
Öyle değil böyle yalanlanır
Hani RTÜK açıklama istememişti TRT Genel Müdürü’nden?
Hani gazeteciler “kural ve yasa okumadan hüküm veriyor, okuyucusunu ve kamuoyunu yanıltıyor”du?
Ne oldi şimdi, ne oldi söyle?
18 Ağustos’ta, TRT’nin referandum sürecindeki, YSK tarafından da uyarılmasına neden olan yanlı yayınlarının RTÜK’te tartışma konusu olduğu belirten Cumhuriyet, CHP’li Ali İhsan Köktürk’ün konuyla ilgili şikayeti üzerine, RTÜK’ün, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’den yanıt istediğini ileri sürmüştü.
TRT yönetimi ne yapmıştı peki?
Dayamıştı “Yalaaaaannnn, yalan, yalan, yalan” açıklamasını habere imza atan muhabirin önüne; savurmuştu geleneksel tehdidini;
“Hukuk önünde hesaplaşacağız!”
Cumhuriyet gazetesi dün, öyle yalanlanmaz böyle yalanlanır dercesine, RTÜK’ün “10 Ağustos 2010” tarihli, kararını yayımladı. Buyurun buradan yakın:
“... Ali İhsan Köktürk tarafından, TRT’nin 15-20 Temmuz tarihleri arasında yaptığı yayınlarla ilgili Üst Kurul’a verilen dilekçenin, TRT Genel Müdürlüğü’ne gönderilmesine, gelecek cevabın bilahare Üst Kurul’a sunulmasına Prof. Dr. Davut Dursun’un karşı oyu ve oyçokluğu ile karar verildi.”
Kaderi RTÜK’ün ağzında
İbrahim Şahin’in “elveda tahtım”, pardon “elveda tatlım”dı değil mi, neyse işte o şarkıyı söylemesine, gerçekten de sayılı günler mi kaldı dersiniz?
RTÜK Üyesi Esat Çıplak, “TRT Genel Müdürlüğü’ne 3984 sayılı Kanunun ’Amaç’ başlıklı 1. maddesi ile ’Kapsam’ başlıklı 2. maddesi ile birlikte 2954 sayılı kanunun 13. maddesinin ilgili fıkralarının içeriğini yeniden okumalarını tavsiye ederim. 3984 sayılı kanunun 36. maddesindeki atanma teklifinin RTÜK’e ait olduğunun altını çizerken, yetki ve usulde paralellik ilkesi gereğinin de ayrıca tartışılması gereken bir husus olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Yani atama teklif edenlerin, görevden almayı da teklif edebilecekleri düşünülebilir. Siyasi, ekonomik, makam ve mevki ilişkilerinin bitmediği dönem olmamıştır. Kurumları ve insanlarımızı yarın birlik, beraberlik, hoşgörü, hak, adalet ve insanlık arayacak durumlara düşürmeye kimselerin hakkı bulunmamaktadır” diyor...
Durduk yere değil bu sert çıkışı...
TRT Genel Müdürlüğü, “RTÜK, TRT’den savunma ya da açıklama istememiştir. RTÜK’ün ilgili kanun gereğince bu konuda yetkisi de yoktur” deyince, belli ki kamuoyunun göz göre göre kandırılmasının önüne geçmek istiyor Çıplak. “RTÜK üyelerinin yetkilerini TRT Genel Müdürlüğü açıklayamaz” diyerek başlıyor olanı biteni anlatmaya:
“CHP Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk’ün dilekçesinin Üst Kurul’da tartışıldığı, TRT Genel Müdürlüğüne gönderildiği doğrudur. Kurul kararında, gelecek cevabın bilahare Üst Kurul’da değerlendirilmesine de karar verilmiştir...”
Çıplak’ın anlamlı da bir tavsiyesi var TRT Genel Müdürlüğü’ne:
“ TRT Genel Müdürlüğü RTÜK’ün yetkilerini sorgulayacağına kendi görevlerini dürüst, adil, hakkaniyetle, vicdanları kanatmayacak şekilde, millete ve devlete karşı samimiyet, vefa, hak, adalet duygularını gözeterek yerine getirsin yeter!”
Kurum yöneticileri, TRT trenini çoktan kaçırdı gibi gözüküyor. Dönülmez akşamın ufku yani..
Ama dileyelim de, en azından bundan sonraki “bürokrasi” hayatlarında “millete ve devlete karşı vefa, hak ve adalet duyguları gözetmenin” ne kadar önemli olduğunu küpe etsinler kulaklarına...
+++++
“Vöggg” reklamları NTV izleyicisine “böğgg” getirmek üzere
Gün boyu bir kulağınız da haberlerde olsun istiyorsanız ve size bu hizmeti servis edecek araç olarak NTV’yi seçtiyseniz şu son bir kaç aydır, hele hele son birkaç haftadır ne çektiğimizi, bir siz anlarsınız, bir de yine siz anlarsınız...
Nedir kardeşim bu “Vogue Türkiye” kampanyası...
Tamam dergi, NTV’nin de dahil olduğu Doğuş Grubu bünyesinde bulunabilir...
Tamam Türkiye pazarını oluşturmak ve sonrasında genişletmek amacında olabilir...
Bir işletme kendi mamülünü tüketiciden gizleyecek değil ya; elbette pazarlayacak, elbette satmak için her yola başvuracak...
Ama bu “yol”lardan biri, ne olur “haber” izleyicisinin kafasını ütülemek olmasın ya...
Bunun “Vögg”ün tüketici kitlesine dahil olmayışımla, açıkçası derginin içeriğinin, bu ay kimlerin poz verdiğinin filan hiç de umrum olmamasıyla inanın ilgisi yok...
En ilgili insan bile artık neredeyse dayatmaya varan kampanyadan sonra “vöggg” anonsunu duydukça “böğgg” deme noktasına gelmiş olabilir...
Bir de reklamın iyisi kötüsü olmazmış...
Azı karar, çoğu zarar ne öyleyse!
Hem sonra “ayranı yok içmeye atla gider çeşmeye” takımını ve bütün yatırımını o derginin sayfasındakiler gibi olmaya yapan “kremabla” ve “kremabi”leri saymazsak, bu ülkede “Vöggg’de bu ay ne var acaba” merakından kıvranan kaç kişi vardır Allah aşkına...
Her şey bir yana, reklam yayımlamanın da bir adabı yok mudur?
RTÜK’ün internet sitesine baktık; varmış!
Örneğin reklamların “günlük yayın süresinin yüzde 15’ini geçememesi” gerekiyormuş. Yani reklam arası haber değil, haber arası reklammış uyulması gereken yöntem...
RTÜK Kanunu, “reklamların yerleştirilmesi” konusunu da düzenlemiş. İşte 21. madde:
“Reklamlar arasında en az yirmi dakika süre bulunmalıdır.”
NTV’nin bir “Vöggg” ünden öteki “Vöggg”üne kadar 20 dakika geçiyor mu hiç emin değilim...
Geçiyorsa bile, artık her 20 dakikada bir seriye bağladıkları için bizde, hani şu eskiden vakti, saat kaç olduysa o kadar kere “gong”layarak haber veren duvar saatleri vardı ya; işte o etkiyi bırakmaya başlamış demektir...
Artık RTÜK mü olur, NTV mi olur, Vogue Türkiye’nin yöneticileri mi olur;
El insaf! Bunca işin gücün, haber telaşının ortasında, en iyimser tahminle 20 dakikada bir zap için kumanda aramak zorunda bırakmayın artık bizi...
+++++
Mavi dosyanın sırrı
İstanbul Emniyet Müdürü, geçenlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “mavi renkli bir dosya” verdi.
Kısa bir süre üzerinde konuştular ve sonra Başbakan otomobilinin bagajını açtırdı ve dosyayı çantasının içine bizzat kendisi koyup, kapattı.
“Gözünün önünde çantasına koymaları için koruma görevlilerine bile emanet edemediği bir dosya” var yani.
Başbakan’ın geçmiş konuşmalarında sık sık “elindeki dosyalardan” söz etmesi, “Zamanı gelince açıklayacağım” gibi cümleler kullanması, merakımı daha da büyütüyor.
Bu dosyanın içinde, normal olarak polisin yürüttüğü bir soruşturma ile ilgili bilgiler olduğunu varsaymamız gerekiyor.
O zaman da aklıma şu soru takılıyor: Dosya, neden savcılara verilmedi de Başbakan’a verildi?
Savcılara iletilip iletilmemesine karar verecek olan kişi Başbakan mı?
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
+++++
Sefillik gazetecilik değildir
Ordunun içinden birisi aynı gazetenin aynı muhabirine belge getirdi, yayınladılar.
10-12 iktidar yandaşı gazete ve yorumcusu aynı haberi tekrarladılar.
Doğru muydu?
Komutan bile bile askerini teröriste öldürtüyordu.
Doğruysa kıyametimiz gelmişti.
Genelkurmay 20 gün bekledi ve önceki gün; “Heronların çektiği o görüntüler PKK saldırısından 46 dakika sonradır” diye açıklama yaptı.
Yani yazılan iftiradır.
Bu haince iftirayı yazan gazeteciler; belgelerinin arkasında durmak ve onu getireni açıklamak zorundadır.
Cumhurbaşkanı “kimin doğru
söylediğini” net olarak ve inandırıcı belgelerle halka anlatmak zorundadır.
Sefillik gazetecilik değildir.
Sefilliği savunamayız.
* Necati Doğru / Sözcü
+++++
Soğuk savaş döneminde Doğu ve Batı arasındaki kavgada bile, bir dehşet dengesi kurulmuştu ve kimse düğmeye basmaya cesaret edemiyordu. Bu bir “asgari müşterekti”. Şimdi biz içerdeki taraflar olarak asgari müşterekleri sağlayamıyorsak kendimizi bir kaosun içine bile bile atmış olmuyor muyuz?
* Erol Manisalı / Cumhuriyet
+++++
Siyasi kepazelikte her yol mübah
Siyasi rekabetin, ağız dalaşı, bayağı bir didişme, rakibini bertaraf etmek için her yolu mubah sayma olarak görüldüğü ve yaşandığı bir siyasal ortamın kepazeliği bir dert. Asıl önemlisi, demokratik siyasetin kısa vadeli mücadelelerin ötesinde, uzun vadeyi göz ardı ettiğinde karşılaşacağı bedelleri kavramaktan aciz bir siyasi akıl eksikliği. Mevcut didişme içinde kimse, referandum sonrasında yola nasıl devam edileceğini hesap ediyor gözükmüyor. Ucuz siyasi hesaplardan söz etmiyorum, bu ülkenin nasıl yönetileceğine dair siyasi ufuktan söz ediyorum.
(...)
Kısa bir süre önce, bir partiye ilişkin bir dokundurma yaptım diye, “Hain korkak olur/Hadis-i Şerif” mesajı almış ve ürkmüştüm. Bir ülkenin AB Başmüzakerecisi, kendisi gibi düşünmeyenlerin aklını ve vatan sevgisini sorgulamaya açtıktan sonra, bana gelen tepkinin ne kadar devede kulak, ne kadar doğal olduğunu anladım, daha da ürktüm.
* Nuray Mert / Hürriyet
+++++
Radikal’in ‘taraf’ları
Tayyip Erdoğan, referandumda takınacağı tavrı açıklamayan TÜSİAD’ı “Bitaraf olan bertaraf olur” yani “imha olur, yok olur” diyerek tehdit etmişti... Bu laf geçen gün Radikal’in bir haberinde “Bitaraf olan tarafsız olur” şeklinde yer aldı. Anlaşılan haberi yazan arkadaşın sıcaklar yüzünden basireti bağlanmıştı. Olur böyle şeyler.
Pekiii... Aynı gün aynı gazetede Hasan Celal Güzel’in “bitaraf”, “beri taraf” demektir! Dolayısıyla ortada tehdit diye bir şey söz konusu değildir, şeklindeki yazısına ne demeli? Radikal’in entel okuru bunları yiyor mu? Afiyet olsun...
* Melih Aşık / Milliyet
+++++
‘Du bakali ne olcek?’
TRT’nin, yandaşlıkta Medya Müfettişi ile yarışan programı Büyüteç’te İzmirliler referandumda kullanacakları oyun rengini söylüyor. Vatandaşın biri referandumda nasıl oy kullanacağını soran muhabire “devrim yasalarını sevmediğini” söylüyor. Aynı zamanda programın yapımcısı olan muhabir bu adamın söylediklerini yayınlamakta hiçbir sakınca görmüyor.
Camide referandum
11 Ağustos 2010 tarihinde program bu kez Erzurum’dan canlı yayınlanıyor. Konu yine referandum canlı yayın için seçilen mekân ise bir cami avlusu. Vatandaşlar Türkiye’nin dört bir yanından TRT’yi arayarak “Referandum ile caminin ne ilgisi var, dini niçin siyasete alet ediyorsunuz” diyerek tepki gösteriyor. Programda yine “Evet” propagandası yapılıyor ve her zaman olduğu gibi sunucu Selim Savaş Genç dördüncü konuk gibi “evet” kampanyası yürütüyor, “Hayır” oyu kullanacaklara, hayır oyu kullanılmasını isteyen siyasi partilere saldırıyor.
Vural yayını durdurdu
Program yayınlanırken MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Ahmet Çavuşoğlu’nu arayarak “Bu rezalete son verilmesini” istiyor. Ahmet Çavuşoğlu programın sorumluluğunun TRT Haber Kanal Koordinatörü Ahmet Böken’de olduğunu söylüyor. Oktay Vural bunun üzerine Ahmet Böken’i arayarak programın bitirilmesini istiyor. Programa bir süre sonra reklam için ara veriliyor. Reklamlardan sonra program tekrar yayınlanmıyor ve yarıda kesiliyor. TRT, bazı programları internet sayfasındaki podcast bölümüne koyuyor. Bu sayfadan programları indirip izleyebiliyorsunuz. 11 Ağustos 2010 tarihinde yayınlanan Büyüteç programı bu sayfaya konulmadı.
CHP Erzurum İl Başkanı Tuncer Aktaş programdan sonra basın toplantısı düzenleyerek özellikle program sunucusunun CHP’ye saldırdığını bu nedenle savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. Aziz Nesin’in meşhur öyküsündeki gibi “Du bakali ne olcek?” TRT’yi izlemeye devam edin!
* Odatv.com
+++++
MİNİ YORUM
Kılıçdaroğlu’na sabotaj
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu il il, ilçe ilçe, dağ bayır gezerken, Ayşe Arman adlı gazeteci kılıklı fotomodel (yada tam tersi) seçim otobüsünde halka karşı mini eteğini açıvermiş... Yaklaşan Dünya Kupası maçlarında salonda ponpon kızların arasına karışıp yapsa bayağı alkış alır muhakkak da; CHP’nin, özellikle de kendisine küskün muhafazakar kesimlerden destek aradığı şu ortamda neye yarar siz karar verin....