Ekrem Dumanlı’yı dinliyorum gözlerim kapalı
Zıpkın gibi bir adam.
Almış eline mikrofonu “can havliyle” haykırıyor:
“...Bu cinnet mustatilini, 150 tane gazeteciyi gözaltına almayı Kenan Evren’in o müstekbir, o mütekebbir o baskıcı generalleri bile düşünmedi. 28 Şubat’ın anti demokratik uygulamalarında 150 gazeteciyi gözaltına almak diye bir şey asla bahsedilmedi. Arkadaşlar, Türkiye’nin geldiği noktaya bakın. Bu sokaklarda bu caddelerde 1980 darbesinde askeri darbesinden askeri tanklar yürüdü, insanlar gözaltına alındı ama şu kadar 5 gazeteye 4 televizyona ardından başka bir 5 gazeteye, 4 televizyona ardından 150 gazeteciye ardından bir başka 150 gazeteciye bir baskı uygulayalım karakola götürelim mahkemeye verelim suç uyduralım, böyle bir cinneti bir cinneti hiç kimse böyle bir cürreti göze almadı...”
Ekrem Dumanlı’yı dinliyorum gözlerim kapalı;
Tuncay Özkan geçiyor gözümün önünden, derken;
Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, Müyesser Yıldız, İlhan Selçuk, Hikmet Çiçek, Mustafa Özbek, Adnan Bulut, Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Turhan Özlü, Adnan Akfırat, Deniz Yıldırım, Vedat Yenerer, Güler Kömürcü, Nedim Şener, Ahmet Şık, Coşkun Musluk, Doğan Yurdakul, Merdan Yanardağ, Serhan Bolluk, Erol Manisalı, Yalçın Küçük ve diğerleri, çığlık çığlık...
12 Eylül’ün o baskıcı generallerinin bile düşünmediği anti demokratik uygulamalarla bir sabah ansızın evleri basılan, kimi pijamalarıyla, kimi kelepçelenerek, itile-kakıla polis otolarına bindirilen gazeteciler, yazarlar, gazete-televizyon sahipleri...
Panikten kaynaklı bir akıl tutulması, bir hafıza kaybı yaşıyor olabilirsiniz; doğal... Ama bir açın bakalım arşivlerinizi;
Türkiye “böyle bir cinneti hiç yaşamadı” mı sahi!
Gerçi “böyle” değildi; bu ülkenin milliyetçi-ulusalcı-yurtsever-vatansever-milliyetperver-Cumhuriyetçi-Atatürkçü ne diye tanımlarsanız tanımlayın; ülkesine sevdalı insanlarına yaşattığınız -haklısınız hiç benzemiyor- başınıza gelmesinden korktuğunuzun bin beteriydi!
***
Ekrem Dumanlı’yı dinliyorum, gözlerim kapalı;
“Tiranlık” diyor, “despotizm” diyor, “zulüm” diyor, “özgürlük mücadelesi” diyor, “temel hak ve özgürlüklerin müdafası meselesi” diyor, “suç uyduran” lardan bahsediyor, “senaryo” yazanlardan;
“Hukuksuzluk” diyor;
“Herkes sussa biz susmayız...”
Bir “Zaman manşeti” geçiyor aklımdan:
“Ergenekon Silahlı Terör Örgütü”
Bir iddiayı, iftirayı, suçlamayı nasıl “kesin hüküm” gibi, somut-maddi gerçek gibi ilan ettikleri; insanların boyunlarına astıkları o yaftalar;
Subayları ayartan ÇYDD bursiyeri fahişeler...
Teröristler...
Darbede kullanışlı gazeteciler...
Darbeci baro...
Derin dalga...
Sonra bir manşet daha:
Nasıl da alkışlamıştınız ;
“Yüzyılın davası!”
***
Ekrem Dumanlı’yı dinliyorum gözlerim kapalı; Silivri zindanı geçiyor gözümün önünden, derken;
Bir çocuğun gözyaşları;
Karga tulumba, son bir kerecik öpemeden söküp almışlar ondan babasını!
Mamak, Şirinyer, Hasdal, Maltepe, Sincan geliyor aklıma;
Görüş günlerinde birbirlerine “mutluluk oyunu” oynayan aile “parçaları” ...
***
Ekrem Dumanlı’yı dinliyorum gözlerim kapalı;
“Zulüm ile abad olanın, sonu berbat olur” diyor!
Derken bir şey düşüyor gözlerinden;
Son pişmanlık mı?
Bunu duyacak kıvama gelmiş midir dersiniz vicdanı!