Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Agah Oktay GÜNER
Agah Oktay GÜNER

Ekonomide beklenen zihniyet

Lozan görüşmeleri sırasında Lord Curzon heyet başkanımız İnönü’ye hitaben şöyle demişti; “Şimdi istediklerinizi aldınız. Yarın nasıl olsa paraya ihtiyacınız olacak, mecburen bize geleceksiniz. Biz de o zaman bugün verdiklerimizi geri alacağız.”
Lozan’da Musul, Kerkük ve Selanik Misak-ı Milli içinde olmasına rağmen alınamamıştı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti enerji kaynaklarından mahrum olarak kurulmuştur. Milli Devlet kurulduktan sonra Mustafa Kemal’in direktifi daima “Ne kadar paranız var, o kadar yatırım yapın” olmuş, geliri giderini karşılayan “Denk Bütçe” çizgisinden sapmamıştır.
Güçlü ekonomiye sahip olmanın birinci kuralı gelirin giderinden fazla olmasıdır. TC ekonomisi bütçesi son birkaç yıldır fazla vermekte, ancak bu fazla ÖTV ile sağlanabilmektedir. ÖTV bilindiği üzere tüketimden alınan vergidir. Tüketimin üretimden fazla olduğu bir ortamda aslında bütçeniz açık veriyor demektir ya da görünen fazla ülkede kalmıyor, ithalat ile yurtdışına çıkıyor demektir. TC’de geçen yıl gerçekleşen ve bu yıl 70 milyar doları aşacak olan cari açık bu durumun ispatıdır. Üretimden fazla olan tüketimin kısılması ve/veya üretim ile ihracatın arttırılması durumu düzeltecek tedbirdir. Kredilerin kısılarak ekonominin soğutulmaya çalışılması, dahilde işleme rejimindeki düzenlemeler, OSB yatırım teşvikleri ve bazı ihracat arttırıcı teşvikler son aylarda üretim ve ihracatı arttırma, tüketimi kısma yolunda alınan tedbirlerdir. Ancak, 2001 krizi sonrası 10 yılın ekonomi uygulamaları ile oluşan dev cari açığı bugünlerde finanse etmenin tek çaresi yabancı sermaye olarak görülmüştür.
İMKB verilerine göre İMKB’deki 221 bin yatırımcının 8 bini yabancı. 8 bin yabancının toplam yatırım portföyü 213 bin yerlinin toplam yatırım portföyünün 2 katı büyüklüğünde. Bu Türkiye’deki sermaye sorununun ve dışa bağımlılığının resmi ve son birkaç yıldır gerçekleşen büyüme rakamının borçla sağlandığının, aslında bu büyümenin üçte ikisinin yabancılar tarafından gerçekleştirildiğinin göstergesidir. Bu yabancı sermaye siyasi veya ekonomik gerekçelerle başka bir kazanç kapısı (ülke) bulduğunda Türkiye’yi terk etmeye hazırdır. Nisan 2011’de rekor kıran yabancı sermaye 123 milyar doları buldu ama bu rakamın üçte ikisi vur kaçcı dediğimiz çok kısa vadeli olan cinsten (%60 borsa, %40 bono ve mevduat, bu bono ve mevduatın da büyük kısmı 1 aya kadar vadeli). Teorik olarak bu paraların aynı gün yurtdışına çıktığını düşündüğümüzde mali denge çöker ve Türkiye 1 günde Yunanistan’ın durumuna düşer. Çünkü Merkez Bankası’nın 10 yılda biriktirdiği döviz rezervi Türkiye’deki yabancı sermayeden daha düşüktür (yaklaşık %85’i). Dolayısı ile aynı gün kaçmak isteyen yabancı sermayenin tamamına ödeme yapacak bir döviz stoku yoktur. Yabancı sermaye yurtdışına kaçmaz ancak daha da fazlası yurda gelmez senaryosunda bugünkü cari açığı üretim ve ihracat artışı ile durduramayan hükümet mali çöküşü en fazla 1.5 yıl erteleyebilir. Çünkü Merkez Bankası döviz rezervlerinin mevcutta ayda ortalama 5 milyar dolar cari açık veren bir ekonomiyi ancak 18 ay finanse edecek gücü vardır.
GGörüldüğü gibi ekonomimiz bir zihniyet değişimine muhtaçtır. “İthal et ve işledikten sonra sat” anlayışı bize çok şey kazandırmamıştır. Asıl olan üretimi artırmak ve ara malı ithaline zamanla son verecek mal bolluğunu iç piyasada gerçekleştirmektir.
Kalıcı, gerçek kalkınma milli kaynakları harekete geçirerek sağlanacaktır.
Öncelikle sağlıklı bir envanter çalışması ile tarımda ve sanayide neleri ne kadar ve nasıl üretebileceğimizi tespit etmeliyiz. Ülkemizin üretim kapasitesini belirlemek için bu çalışma ilk adımdır. Daha ileri teknoloji üretimi ve Dünya piyasalarında rekabet edebilecek fiyatlarla mal bolluğuna nasıl hazırlanabileceğimiz yeni programın getireceği zihniyetin temeli olacaktır. Artık ülkenin yer altı ve yer üstü servetlerini satarak hiçbir yere varılamayacağını görmek zorundayız.
Benim ülkemin serveti, benim ürettiğim mal şuuru ile üretim rakamlarını özlenen seviyeye çıkarmış bununla iftihar eden bir ülkenin yurttaşları olarak Dünya çapında güvenilen markalara sahip olmayı hedef olarak benimsemekle zihniyet değişimi sağlanacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları