Ekonomi neden çıkmaza girdi?
Ekonomide ne yaparsak yapalım, kurumsal altyapı bozulduğu için çıkış yolu yoktur. Kurumsal altyapıyı, demokrasi, hukuk, eğitim, devlet ve din oluşturur.
Benzetme yaparsak, eğer altındaki ocak yanmazsa, su ısınmaz. Suyu veya tencereyi değiştirmek fayda vermez. Ateşi yakmak gerekir. Ekonominin ateşi kurumsal yapılardır.
Hukuk, sosyal ve ekonomik yaşamın altyapısıdır. Hukukta bu altyapı sözleşme özgürlüğü, mülkiyet güvencesi, bağımsız yargı ve istikrarlı yasalarla sağlamlaşır. Avrupa insan hakları mahkemesi ve Anayasa mahkemesi kararları, anayasaya göre tartışılmaz, uygulanır. Her ikisi de uygulanmıyor. Hukukta belirsizlik var. Hukuk düzeni başkanlık sistemine uydurulmak isteniyor. Her gün yasalar değişiyor. Aynı kararnameyi değiştiren birden çok kararname çıkıyor. Bir kişiye mahsus, örneğin rektörlük atamasında, günlük kararnameler çıkıyor.
Çin'de demokrasi yok, mülkiyet haklarında kısmi sınırlama var ve fakat kanunlar her gün değişmiyor. Belirsizlik olmadığı için herkes bu yasalara göre pozisyon alıyor.
Türkiye Dünya Adalet Projesi'nde 2012 yılına kadar orta sıralarda idi, 2019 da 126 ülke içinde 109 sıraya, hükümeti denetleme ve kısıtlama statüsünde 126 ülke içinde sondan üçüncü, 122. sıraya düştü.
Bu şartlarda hukuk ateşi sönmüş demektir?
Fredoom House, Dünya Özgürlükler Evi, bütün dünyada 1972'den beri insan hakları ve siyasi özgürlükler olarak endeks düzenliyor. Türkiye, 1980 darbesi dahil, 2017 yılına kadar kısmen özgür ülke statüsünde iken, bu tarihten sonra özgür olmayan ülkeler statüsüne geriledi. Dünya'da demokraside en fazla kan kaybeden ikinci ülke oldu.
Demokraside giderek dibe vuruyoruz. İç işleri bakanına kayyum atama yetkisi verilmesi son örnek olmayacak. Otokrasiye giren ülkelerde mutlu son olmamıştır.
Eğitim kurumu, kalkınmanın temel kurumlarından birisidir. Türkiye 1980 darbesinden beri, imam hatip odaklı bir eğitim düzenine girdi. İdeolojik eğitim hem ülkenin insangücü kaynaklarını vasıflı işgücü kaynaklarına darbe vurdu .
Öte yandan yüksek öğretimin yüzde 45'i örgün eğitim, yüzde 55'i açık öğretim şeklindedir. Yüksek öğretim, eğitimde işgücü planlamasına göre değil, siyasi popülizme göre yapılıyor. Söz gelimi Türkiye'nin doktora ihtiyacı olduğu halde, devlet daha ucuz ve kolay olan işletme fakülteleri açıyor.
Kalkınmanın altyapısını oluşturan eğitim sistemine ideoloji hakim olduğu için eğitim sistemi dinamizmini kaybetti.
Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerde, devlet - piyasa optiumum dengesinin kurulması gerekir. Devletin alyapı yaparak, özel sektörün yatırımlarını teşvik etmesi gerekir. Türkiye de ise devlet dışlandı... Bütçede fiili yatırımların payı yüzde 2 seviyesine düştü. Kamu özel işbirliği ile, bütçe kaynakları talep garantili ve yüksek maliyete çıkan köprü, karayolu ve hastane yatırımlarına gidiyor. Halkta zarar gördü. Osmangazi Köprüsü geçişi otomobiller için 147,5 liraya çıktı.
Özelleştirme yoluyla birçok kamu tekeli ve doğal tekeller özel sektöre devredildi. Oligopol piyasa yapısı oluştu.
Bütçeden diyanet işlerine ayrılan pay, 7-8 bakanlık bütçesini geçiyor. Üstelik bu hizmet yalnızca sünniler içindir. Vergisini veren 15 milyon alevi için bu hak yok.
Devlette, liyakata göre çalışma düzeni kalktı. Mülakat denilerek veya belediyelerden atama yapılarak, siyasi yandaşlara ve tarikatlara öncelik tanınıyor.
İktisat politikaları zaten yok… Ama olsa da, kurumsal altyapı olmadığı zaten dikiş tutmaz. Faiz ve para sıkılaştırma günü kurtarır. Ama aynı zamanda ekonomiyi yaşadığımız gibi faiz-kur - enflasyon çıkmazına da sokar.