Ekonomi ile İmtihan
AKP’nin tüccar zihniyetli bir parti olduğu herkesin malumudur. Alım, satım, ihale ve şirketleşme konusunda kendisiyle yarışacak bir zihniyet Türkiye’de yoktur. AKP kadrolarının iktidar olmadan önce kamu yerine özel sektörde yoğunlaşmış olmaları da belirleyiciydi. Şirketlerden yerel yönetimlere, oradan da devlet yönetimine ulaşan bir strateji izlemişlerdir.
Türkiye’de siyasi mücadele bu yönü itibarıyla memur ve bürokrat zihniyeti ile tüccar zihniyeti arasında geçmektedir. Tacirlerin halka olan yakınlığı kendilerine bu yönde büyük bir avantaj sağlamıştır.
Bazılarının sandığı gibi Türkiye’de siyaset ekonomiyi değil, ekonomi siyaseti belirler durumdadır. Yine yapılan bazı değerlendirmelerin aksine Türkiye’de toplumun talep ettiği siyasi demokrasi değil tüketim demokrasisidir. Vatandaş her şeyden daha çok tüketim özgürlüğü talep etmektedir. AKP iktidarı dönemindeki AVM ile kredi kartı yaygınlığının altında biraz da bu ihtiyaca cevap vermek arzusu vardır. Bina ve araba kredilerinin tavan yapması da bu gerçekle ilişkilidir. Bugünün Türkiye’sinin siyasetini bu gerçek belirlemektedir.
Birçoklarının farkında olduğu bir gerçeğin burada altını çizmek gerekir. Türkiye’de (dünyada da büyük ölçüde böyledir) iktidarları ekonomik sıkıntılar iş başına getirmekte ve yine ekonomik sıkıntılar götürmektedir.
AKP iktidarı başından beri bunun farkındaydı. İktidar sürecinde “Bazı kamu alacaklarının uzlaşma yolu ile tahsili” , sayısı belirsiz “Vergi affı, ” Torba Yasa Vergi Barışı “ gibi her imkânı paraya çeviren uygulamalarla Cumhuriyet tarihinin en yüksek gelir, vergi ve borç tahsil eden uygulamalarını bu yüzden devreye sokmuştu. Yine bu yüzden AKP iktidarı, yabancı sermayeye Türkiye’yi sonuna kadar açmıştı. Düşük kur-yüksek faiz uygulayarak Türkiye’yi sıcak para spekülasyonlarının merkez üssü haline bu nedenle getirmiştir. ” Sermayenin Yahudi’si olmaz “ sözleri bu yüzden slogan haline getirilmiştir.
AKP’nin ekonomik modelinde öncelik, üretim yerine tüketime, imalat yerine taklide, ihracat yerine ithalata verilmiştir. On yıllık hükümet döneminde iktidar, tüketim, ithalat, ticaret ve taklidi esas olan bir modeli uygulamıştır. Sonuçta bu model hayvancılık ülkesi Türkiye’yi hayvan, tarım ülkesi Türkiye bakliyat, meyvecilik ülkesi Türkiye’yi de meyve ithal eder hale getirmiştir.
Bu uygulama Türkiye’de ithalat patlamasına neden olmuştur. 2003-2011 yılları arasında bakliyata 802 milyon dolar ödemiştir. 2002-2010 yılları arasında yine Türkiye 1,5 milyar dolarlık mısır ithal etmiştir. 2003 ile 2011 yılları arasında ise buğdayda 5,4 milyar dolarlık, pirinçte ise 1,1 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirmiştir. 2003-2011 yılları arasında da Türkiye, 3,8 milyar dolarlık soya, 9,9 milyar dolarlık pamuk, 2,3 milyar dolarlık ayçiçeği ithal etmiştir.
2011 yılı için tüketim malı ithalatı 6 kat artarak kasım ayı itibarıyla toplam 27 milyar dolara yükselmiştir. Tüketim malı ithalatı son 10 yıldır ortalama yıllık %10 ile 15 civarında arttı. TL’nin aşırı değerlendiği yıllardan 2010’da ise bu artış %30 olmuştu. Böylece 10 yıl önce Türkiye, yılda 4 milyar dolarlık tüketim malı ithalatı gerçekleştirirken bugün bu rakam 30 milyar doları aşmış durumdadır. Türkiye, her yıl 11 milyondan fazla cep telefonu ithal ediyor. Her üç araçtan 2’si ithaldir. 2010 yılı itibarıyla satılan ithal otomobil sayısı 354 bindir. Bu rakam 2003’de 154 bin civarındaydı.
Ekonominin geldiği bu kritik aşamada Türkiye’de özelleştirilecek yahut satılacak fazla bir şey kalmamıştır.