Eğitimi ideolojik tasalluttan uzak tutmalıyız
Şeriat isteyen, tarikatlar, imamlar, profesörler ve bu hedefi kılık kıyafeti ile ilan eden bir amiralin doğal olarak hedefi Anayasayı ve laik devlet düzenini değiştirmektir. İktidarın bunlara karşı tepkisi sınırlı kaldı. Benimsemediğini açıkladı. Ancak bu gidişattan endişe duyanlara karşı tepkisi daha sert oldu.
Temelde siyasi iktidarın adımları şeriat heveslilerine cesaret veriyor. Bunların başında da eğitim sistemi geliyor.
Kusurlu demokrasinin veya otokrasinin olduğu ülkelerde, hangi sosyo-ekonomik sistem olursa olsun, iktidara gelenler önce eğitimi kendi hedefleri, kendi ideolojileri ve iktidarda kalma hesapları içinde değerlendirir ve planlama yaparlar.
Eğitim bir toplumun geleceğini, yönetim sistemi ile ilgili tercihlerini, biat kültürünü ve potansiyel kalkınmayı etkilemenin şifrelerini barındırır.
Türkiye'de eğitim sistemi, 1990'lı yıllardan başlayarak hızlı bir şekilde Siyasi İslam'ın ayağı Gülen Cemaati'nin tasallutunda kaldı. Adeta kültürel bir düşüş yaşadı. Aslında bu duruma, kültürel düşüş demek bile yeterli değildir.
Eğitim sistemi daha büyük tehditler altındadır. Elbette tek bir örnek, tüm eğitim sistemini temsil etmez. Ancak bir veya birkaç kişi de olsa, eğitimin başındakiler bile dini kaygılarla eğitimi zararlı görüyorsa, o ülkede eğitim çıkmazda demektir.
Söz gelimi Sabahattin Zaim Üniversitesi'nin eski rektör yardımcısı, "Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor" dedi. Sonrasında da kamuoyu baskısıyla istifa etti ve fakat Cumhurbaşkanı tarafından ödüllendirilerek YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine atandı.
Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ağırcaklı'nın Şamil Yayınevi tarafından hazırlanan 'Şamil İslam Ansiklopesi'nde, mürted'in karşılığı olarak, "Komünizm, kapitalizm, demokrasi, sosyal demokrasi vb. şirk düzenlerini doğrulamak" bulunuyor. Buna ceza olarak da "tövbe etmediği takdirde ölüm" deniliyor. Bu konu Meclis gündemine de taşınmıştı.
Osmanlı eğitim sistemi, orduda din esaslı uygulamalara ağırlık verilmesi bize gösteriyor ki: Tüm İslam ülkelerinde iktidar olmanın veya iktidarı devam ettirmenin en iyi yolu, dini bir araç olarak kullanmaktır. Fethullah Gülen cemaatinin yaptığı tam da budur.
Bunlar münferit hadiseler olabilir… Ancak iktidar bunlara karşı yeterli tepkiyi göstermez ve bazen de korursa, elbette sayıları artar ve hepimiz de endişe içinde oluruz.
Kaldı ki kötü bir örnekte yaşadık. Fetö tarikatının eğitim yaptırdığı gençlerin üniversitlere ve orduya sokulması için soru çaldıkları ortaya çıktı. Diğer gençlerin hakkını yemek gibi, hem günah, hem de haksız rekabet yaratmış olmak maalesef tarikat mensupları için önemi yoktu. Darbe teşebbusü gösterdi ki, bu tarikat, insanları insani amaçlarla değil de, ideolojik amaçlarla ve onları kullanmak için yetiştiriyordu.
Eğitimde din eksenli tavizler Diyanet İşleri'nin raporuna da yansımıştı.
Diyanet İşleri'nin 2017-2021 stratejik planında, tehditler arasında, "İlahiyat ve imam-Hatip Lisesi mezunu sayısının kontrolsüz, plansız artışı ve mezunların nitelik sorununun bulunması" da bir madde olarak yer almıştı. Bütün bunlar, eğitimin ve gençlerin siyasi ve ideolojjik olarak istismarı demektir ve ülke geleceği için de büyük risktir.
Toplum olarak aklımızı başımıza almamız gerekiyor. Eğitimi laik demokratik çizgiye getirmemiz artık şart oldu.
Platon'a göre eğitim: "Hem bireyin hem de devletin yapısını düzeltecek en etkili yoldur."
Eğitimi ideolojiden uzak, gelişen ve değişen dünyada ilerlemenin bir aracı olarak "Progressivism" ve eskiyen değerlerin yerine yenilerinin konulması demek olan "Reconstruction" çizgisinde tutmamız gerekir.