Edep Ya Hu!
Civisi çıkmakla kalmadı, menteşeleri söküldü, kapısı, penceresi kırılıyor, yer ile yeksan ediliyor memleket. En güvenilir kurumlar enkaz altında. Yasama da, yargı da, yürütme de, nasibini almış felaketten. Oysa biz depremi birkaç dakikalık sarsıntısı sonucu yıkılan binalar, ayyuka çıkan feryatlar olarak biliyorduk.
Felaketin yaşandığı Türkiye’den iki manzarayı paylaşalım bugün.
Yer: TBMM.
Tarih: 10 Kasım 2009
Kürsüdeki eski Milliyet gazetesi muhabiri, AKP Samsun milletvekilliğinden, grup başkan vekilliğine terfi eden Suat Kılıç, 2001 yılında TBMM çatısı altında yapılan kapalı oturumda satışın olduğunu iddia edecek kadar haddini aşıyor.
Birleşimi yöneten TBMM’nin çiçeği burnunda başkanı Mehmet Ali Şahin, bu sözlerin TBMM’ye hakaret olduğunu görmezden gelerek itiraz eden muhalefet partisi milletvekillerine nezaket dersi vermeye kalkışıyor.
Devlet protokolüne göre Cumhurbaşkanlığı’na vekâlet eden 001 plakalı makamın sahibi kuliste 002’den “Böyle oturum yönetilir mi, attırsana o pankartları” fırçasını yedikten sonra, “Çıkartacağım efendim” diyor.
Bu “Çıkartacağım efendim” cümlesi, “Emredersiniz...”, “Baş üstüne” anlamını taşımıyor mu?
002’nin “Ben yaptım oldu” mantığı ile belirlediği kişiye olan öfkesi dinmemiş. “Meclis böyle mi yönetilir? Burası miting meydanı mı?” diye gürlemesinin altında “Ben seni bunun için mi seçtim” hayıflanması yok mu?
001 koltuğu gerçekten diken mi? 30 yıldır emrinde olduğu 002’nin protokol gereği amiri olmak da zor. 002’nin öfkesine karşılık “Gereğini yapacağım” mırıldanmasının anlamı bana göre, “İstifa edeceğim” olmalıydı.
Bütün Türkiye’nin gözleri önünde cereyan eden bu olaydan sonra yasaya göre tarafsız olması gereken Mehmet Ali Şahin’in o makamda bir dakika bile kalması mümkün mü?
Geçmeyelim bu mevzuu. Hafızamızın önemli bir yerine kaydedelim ve İstanbul’a gidelim.
Açılım planını uygulamaya koyabilmek için başlatıldığı her ağızdan ifade edilen o ünlü davada skandal üzerine skandal patlıyor. Kuru mu, ıslak mı olduğu tartışılan imzalar hep askerden çıkacak değil ya. Bu defa emniyetten sicil numaraları yazılı olmasına rağmen isimleri gizli tutulduğu iddia edilen rapor, iddianamenin ek klasörlerini süslüyor.
Emniyet teşkilatının mahir polisleri Kenya’dan paketlendiğinde uçakta tir tir titreyen bebek katilinin “Benim annem de Türk’tür. Bana hizmet etme şansı verilirse hizmete hazırım” sözlerinden bakın neler çıkarmışlar. “Bu tarzdaki söylemlerin aslında Öcalan’ın hiçbir zaman PKK terör örgütünün mücadelesi içerisinde yaşamadığı” ifadesiyle aklamaya kalkışıyorlar.
Sicilleri bilinip adları gizlenen polislere göre “Ergenekon ismiyle bilinen yapılanmanın içindeki bazı isimler PKK içinde inisiyatifi ele geçirmeye çalışıyor”muş...
248 No’lu ek klasörün 273 sayfalık raporunda, “Öcalan’ın Ergenekon yapılanması, farklı terör örgütleri ve yabancı servislerce kullanıldığı” değerlendirilmesinin altında bölücü başının aklanması yatmıyor mu?
Bütün bunlara “Pes yani!” mi denir, yoksa hep bir ağızdan “Edep Ya Hu!” mu?