Ecel-i Müsamahalı Türkücü...
TRT’nin müzik kanalında lügat paralıyor, din dersi veriyordu o halk müziği sanatçısı. Efendim iki türlü ecel varmış, biri ecel-i kaza imiş, öbürü de “ecel-i müsamaha” imiş.
Ecel-i müsamaha, yani hoşgörülü ecel.
Bakasın nasıl bir şeydir bu müsamahalı ecel? O türküdeki gibi “gelme ecel gelme üç gün ara ver/üç günden ne çıkar beş gün ara ver” deyince, hoş görüp gidiyor, bir daha gelmiyor muymuş acaba? Görmüş mü arkadaş ecelin böylesini...
Şaka bir yana, doğrusu “ecel-i müsemma” dır. Ecel-i kaza ve ecel-i müsemma’yı bir tanımlayalım da iş anlaşılsın: Ecel-i Kaza, “kesin olmayıp sebebe bağlı kılınan ecel” dir. İslâm bilginleri ecel-i kazanın, iyilik ederek uzaklaştırılabileceğini söylerler. Ecel-i müsemma ise “Belli vakit, bilinen ecel, Tanrı’nın bir kimse için ezelde belirlediği, değişmeyen ecel, yaşamın sonu.” demektir.
“İlgi-Alakalı” Türkçe Bozucu Vaizler ve Marka Müslümanları
Vaizlerimiz, ayet ve hadislerin önce Arapçasını okuyup sonra Türkçe anlamını verme alışkanlığından olacak, eşanlamlı kimi sözcükleri de bir arada söyleyip cemaatin kafasını ve Türkçemizi karıştırıyorlar. Dil’ini de, dilbilgini yerine din bilgininden öğrenmeyi seçen halkımız da başlıyor “ilgi-alaka”, “çaba-gayret” demeye. Yalnız halkımız mı? Koca bakanlar, meclis başkanvekilleri bile öyle diyorlar. 9.6.2010 günü TBMM TV’yi seyrediyorum. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan “ilgi-alakasından dolayı” meclise teşekkür ediyor, oturumu yöneten başkan vekili Nevzat Pakdil de Bakan’ın “ilgi-alakasına” teşekkür ediyor. Ben de “Hay size Türkçe okutan öğretmenin, hay size bunları böyle belleten Hocaların” diye söyleniyorum.
Bu sinir olduğum “ilgi-alaka”yı milletin diline düşüren Hocaefendiler, bu cemaate asıl öğretmeleri gerekenleri ise öğretmiyorlar. Sözgelimi bu cemaat, ezanın Türkçe anlamını bile bilmiyor, sor o Gazze Mitinglerinde “Tekbiiir” diye yırtınanlara “Allahuekber ne demek?” diye, bakalım kaç kişi doğru cevap verecek.
Ben sordum bazılarına, “Rükudan doğrulurken’semiallahü limen hamideh” diyorsun, ne demek?, “Hacca gittin, ‘Lebbeyk Allahümme lebbeyk’ diye bağırdın onca, biliyor musun anlamını?” diye. Bilemediler.
Yazayım bunların önemlilerinin anlamını da sevabıma öğrensinler bu “Marka Müslümanları”.
Semiallahü limen hamideh: Tanrı kendisine hamd edenleri işitir.
Lebbeyk. Allahümme lebbeyk: Tanrım, ben Senin çağrına uyup geldim.
Sübhanallah: Allah’ı her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim.
Allahuekber: Tanrı uludur.
Dâhi ile Dahi
Milletvekillerimiz, televizyonlarda program yapan yazarlarımız, hatta spikerlerimiz, “de da”, “bile” anlamına gelen “dahi” sözcüğünü “daahi” diye uzatarak söylüyorlar. Daahi diye uzatılarak söylenen ve “dâhi” diye yazılan sözcük, “Eşine ender rastlanır zekâya sahip” anlamına gelir. “Sen bir dâhisin” deriz ya öyle işte... Munis Faik Ozansoy’a babası “Sözlüğün devamlı öğrencisi ol” dermiş. Bunların babaları da sanki “Sözlükten uzak dur” demiş bunlara.
Ecmain Rahim
Habertürk’e çıkmış da güya
İsrail’i desteklemiş Osman Pamukoğlu Paşa.
Yuh olsun Ecmain Rahimdeki
saptıran anlayışa.
Hileli iflastır bunların ihlâsı
İktidar kıyakçısı
e ayakçısıdırlar açıkçası.
Ecmain Rahim’in
Takunya kutrundadır kalın kafası
Bütün yobazlar gibi
bir karış kaburgası.