Duydunuz paniğin sesini!..
Haber merkezindeki arkadaşlarımız günlerdir yaptıkları çarpıcı haber analizlerde, bütün bu ‘PKK’yı kutsama’, ‘Öcalan’ı tanrılaştırma’, ‘Kürtlerle bölünme değil, büyüme’ masallarının “Büyük Kürdistan’ı denize çıkarma süreci”nin parçaları/aşamaları olduğunu anlatıyor;
“Büyük Kürdistan”ın, ezberletmeye çalıştıkları gibi Orta Doğu’nun “Halkların Özgürlüğü ve Demokrasi” anıtı filan değil, tam tersine “kuklalaştırılmış halklardan emperyalizme akciğer ve nefes borusu nakli” demek olduğunu izah ediyor ya;
Maskeler düşecek tabii...
Kolay değil, bir dönem ne işler tuttukları patronlarına çıkacak bütün bu kirli, kanlı yolların sonu.
Nihayet duyuldu paniğin sesi!
***
Arkadaşlarımızın “büyük resmi” görebilin diye yaptığı “aydınlatma”yı, böyle “karartmaya” kalkıştı dün geçmişi darbeli/gölgelilerden biri:
“ABD, Büyük Kürdistan’ı (!) dünyaya, Karadeniz’den ulaştıracaktı. Ancak TSK ve Rusya, NATO üzerinden gerçekleştirilmek istenen bu projeyi boşa çıkardı. (...) İç karışıklık çıkardıkları Suriye bölünecek, yeni Kürt bölgesi Kuzey Irak’la birleşerek denize ulaşacaktı. Rusya, bu kapıyı da kapattı.” Aynen böyle yazıyor. O zaman sormak lazım: Rusya, Türklere bu iyiliği acaba neden yapıyor?”
ABD ile Rusya arasındaki çıkar çatışmasının Orta Doğu’daki dengeleri oluşturmada devam eden etkisini ortaya koymamızdan “Rusya’yı kurtarıcı ilan ettiler” sonucu çıkaran “çarpık” kafa yapısıyla, tuttu, şu ayıbı sahibine bir ömür yeter soruyu sordu:
“Büyük Kürdistan” önünde engel olarak takdim edilen Rusya, 1833’te Hünkâr İskelesi Antlaşması’nda bile böylesine iddialı bir kurtarıcı olarak görülmemişti. Hiç olmazsa II. Mahmud mazeretini, Kütahya’ya kadar gelen Mısır ordusunu kastederek ” denize düşen yılana sarılır” diye beyan etmişti. Türkçülerin bir mazereti var mı?”
***
Geçmişte kendi ordusunu darmadağın ettiği için tahtını korusun diye düşmandan medet ummayı “ne yapsın biçare, denize düştüğü için yılana sarılmıştı” diye sindirebilenler, bugün haliyle ülkeyi zift dolu kuyulara atıp sonra da “kurtarıcı” diye “çiyan”a sarılmayı “hımmm miss gibi barış” diye yiyebilirler, şaşırtıcı bir akıbet değil onlarınki;
Tam midelerine göre!
Ama şükürler olsun ki biz, “denize düştüğü” gün “yılan”a sarılmak yerine “Eşhedüenla ilahe illallah...” deyip vatan uğruna şehadete kavuşabilmiş nesillerin emanetçisiyiz!
***
Gözüne “zift karası” perde inmiş “çarpık” kafaya kalsa;
1916’da İngiliz Sir Mark Sykes ve Fransız Georges Picot’nun, Osmanlı’yı tasfiye etmek üzere masaya oturmasında da, paylaşmak istedikleri toprakların “petrol zengini” olmasının zerre rolü yoktu mesela... Sırf “Musul’da da bir dikili ağacımız olsun, yazları geliriz, çoluk çocuğa değişiklik olur” diye gelmişlerdi uzak diyarlardan buralara!
1960’larda Irak’ta CIA-MOSSAD çetesince silahlandırılan Kürtler zinhar o zift karasına bulanmamıştı; akça pakça demokratik hakları için başkaldırmışlardı General Abdülkerim Kasım’a! Devrilmesinin, İngiliz-ABD şirketleri elindeki Irak Petrol Kumpanyası’nı denetimine almasıyla, “Kuveyt, Irak’ın bir parçasıdır” diye çıkışmasıyla hiiiiç mi hiç alakası yoktu!
Kasım’ı devirirken “iyi diktatör” olan Saddam’ın, İran savaşının ardından yeniden inşa edilmeye muhtaç hale gelen Irak’ı toparlamak için petrol gelirlerini artırmak istemesiyle ilgili değildi mesela 1990’ların başında üzerine yağan NATO bombaları da! Körfezdeki kuşların, balıkların hatırınaydı BM’nin bütün dayılanması öyle değil mi?
Git biraz daha geriye;
İran’da Muhammed Musaddık’a indirilen darbe de, Anglo-Iranıan Oil Company İran tesislerinin kamulaştırılması ve milli petrol yasasının çıkarılmasıyla bağlantısız, münferit bir hadiseydi; “milli irade” öyle istemişti!
Hele “bağımsız Kürdistan” fikrini hararetle savunan ABD’li diplomatların, siyasilerin Kuzey Irak’taki petrol şirketleriyle ortaklıkları olduğunu ileri sürmek tamamen bizim gibi “Türkçüler”in sınırsız hayal gücüyle ilgiliydi! Financial Times filan vaktiyle çarşaf çarşaf itirafname yayınladı ama; batsın onların da gazeteciliği! Ne olmuş yani!
Afganistan’ın anahtarının, danışmanları arasında Kissinger’ın da bulunduğu petrol şirketi Unocol’un memuru Karzai’ye verilmesi tamamen tesadüftü mesela... Hem zaten Afganistan da Hazar petrollerini ve doğal gazını ‘pazara ulaştırmak’ için Hint Okyanusu’na indirmek, İran-Hindistan bağlantısını denetim altında tutmak, kurulacak üslerle Orta Asya ülkelerine gözdağı vermek, Çin’i ve Rusya’yı kendi sınırlarına hapsedebilmek için işgal edilmemişti ki! Unocol filan, ne alakası var şimdi! Hep körolası “endişeli Türkçüler”in işi!
***
Mars’tan taze geldik çünkü biz;
1967’de Süveyş Kanalı’nın kapanmasından sonra petrol nakil hatlarının yeni güzergahı haline gelen ülkelerde; Somali, Pakistan, Hindistan ve Yemen’deki yeniden dizayn hareketleriyle Türkiye’de olan bitenler arasındaki “paralelliği” göremeyecek kadar idraksiziz...
2005’te CIA raporlarında on yıl içinde, “Yugoslavya’nınki gibi bir kader” öngörülen Pakistan’da başlatılan etnik çatışmaların;
Pakistan topraklarının yüzde 40’ını oluşturan Belucistan’ın 300 milyon varil kanıtlanmış petrol rezervine sahip olmasıyla, en az bunun kadar önemlisi, buranın İran-Hindistan boru hattının geçeceği bölge olmasıyla alakası yoktu!
Belucistan, Arap Denizi’nde, dünyanın günlük petrol ihtiyacının yüzde 30’unu sağlayan boruların ve gemilerin geçtiği Hürmüz geçişine çok yakın olan Gwadar’da Çin’in finanse ettiği bir limana sahipti, ama bundan kaynaklanmadı “iç savaş”a kurban edilmesi!
***
Dedim ya biz “Türkçü”ler Mars’tan geldik sizin gibi “akil” takımından değiliz, bilmeyiz bu işleri... Ama en büyük “Rusçu”nun Menderes olması gerekmez mi meselelere sizin gibi baktığımızda!
Öyle ya, rahmetlinin ipini çeken, yerli sanayiyi güçlendirme projelerini kredilendirmek için ABD’den destek alamayınca yüzünü Sovyetler’e dönmesi değil miydi!
Her yıl neden “nebbaş” gözü dönmüşlüğünde, “kurtuluşu Ruslar’da arayan bu adamın” hatırasından nemalanma yarışındasınız ki!
Ha mevzu “bizim çocuklar”a geldi madem, siz iyi bilirsiniz;
Zekat niyetine, “Türkiye afyon üretimini durdurmazsa biz de Sultanahmet Camii’ni bombalayalım” diyenleri “kurtarıcı” ilan edenleri de anlatırsınız bir gün belki!
***
Noam Chomsky, daha 7 Temmuz 1982’de The Guardian’a yaptığı açıklamada, “ABD orkestra şefliğinde Batıya kazanılmış İran, Türkiye, İsrail ittifakıyla bölgeyi yönetmeyi amaçlıyor” demişti. Bu, dünya petrol rezervlerinin yarısından fazlasına sahip bu bölge için “Basra çevresinde Şii, Musul çevresinde Kürt, Bağdat çevresinde Sünni” kuklacıklar oluşturma planının teyidiydi... Yeni dünyanın en etkin kitle imha silahları “enerji” hammaddeleriydi...
***
Amaaan neyse, biz ne anlarız ki;
En doğrusunu Kırklar Komitesi’nin Amerikanperestleri bilir tabii!
Yalnız naçizane yeni bir gelişmeyi haber etmek isterim kendilerine:
Maymun gözünü açtı!
Belli ki siz hâlâ bu ülkenin menfaatlerinden yana olan insanları, 1980 öncesinin kafasıyla “Rus öcüsü”yle korkutabileceğinizi, “yılanların” safına çekebileceğinizi sanıyorsunuz;
Bence adımlarınıza dikkat edin;
Her an, toplumun zihnine sarmaya çalıştığınız o yeşil kuşağa dolanıp düşebilirsiniz!
Ama ne gam değil mi; elini uzatan ilk “çiyan”a teslim edersiniz nasıl olsa kendinizi!
Düzeltme ve özür notu:
Dünkü yazıda Tayyip Erdoğan’a soru soran gazetecilerin isimlerini sıralarken bir hata yapıp; Radikal Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek’in de programda olduğunu yazdım. Doğrusu Posta Ankara Temsilcisi Hakan Çelik olacaktı. Düzeltir, hem bu hatanın muhataplarından hem de okuyucularımızdan özür dilerim.