Duvardaki yazı!
Delikanlı kurşuni renkli taş duvara yüreğinin sesini yazmış; “Vatan için gideceğim; senin için döneceğim”. Belki de delikanlı uzun süre sevgilisine “Gözlerime bak! Söylemek istediğimi anlarsın” dedikten sonra bunun yararını göremeyince böyle bir yola baş vurmuş. İhtimal ki bu genç delikanlı utana sıkıla hiç kimsenin görmediği bir zamanda bu bir satırlık yazıyı o duvara yazmış. Yazıların yazıldığı yolun kenarı da büyük ihtimalle sevgilisinin sıkça gelip geçtiği yer olmalıdır. Sevdiğinin yüzüne doğrudan söylemekten hicap duymuş olmalı ki duygularını kalıcı bir şekilde duvara yazmış. O duvara o sevgili bakmış mıdır? Baksa bile kendisine yazıldığını fark etmiş midir? Bilinmez! Ancak “Vatan için gitmek sevgili için dönmek” Türk milletinin ruhunu ve bilincini çok iyi yansıttığı için üzerinde durulmaya değerdir. Bu yazı, bu büyük milletin evlatlarının bir yerlerinde Çanakkale’nin, Sarıkamış’ın ya da Sakarya’nın ruhunun saklı olduğunun kanıtı gibidir. İşte bu ruhu taşıyanlara “taarruz değil ölme” emredilebilir!
Sevgili Vatan!
Gerçekte bu bir kişilik yazı, sayfalarca anlatılacak kadar kolektif anlamlarla yüklüdür. Bilindiği gibi vatan ve sevgili, Türk kültüründe çok da birbirinden ayrı kavramlar değildir. Her Türk için vatan sevgili, sevgili de vatandır. Her iki değer de o kadar iç içe girmiştir ki birisi için gitmek diğeri için dönmek anlamına gelir.
Türklerde yârin dudağı ile vatanın toprağı kutsaldır, ağyar ile paylaşılmaz. Onların ortağı olmaz. Onlara el koymak bir yana, göz koymak bile savaş nedenidir. Açıktır ki, böyle bir sevgiliye ihanet; vatana ihanetle eş değerdir. Yeri gelmişken söyleyelim bu anlamda sevgiliyi kıskanmayan kişi vatan toprağını da kıskanmaz!
Gerçekte vatan, sevgili, bağımsızlık, onur ve fedakârlık eğitim sorunu değil kültürel yaratılış sorunudur. Bu bakımdan bu duygu her toplumda aynı ölçüde bulunmaz. Türk insanı bu değerleri hem doğuştan getirmekte hem de beşikte kazanmaktadır. Bugüne kadar Türklüğün Anadolu’da tutunuşu, ancak bu değerlerin muhteşem etkisi sayesinde mümkün olabilmiştir. Anadolu’da tutunmak, sanıldığı gibi pazı işi değil, kültür işidir. Toplumların ortak hedefi, sabrı, sadakati, feragati, vatan aşkı, milli gururu, idealleri ve değerlere bağlılığı o toplumun görünmeyen kalemleridir. Onlar, evlatlarına atalarından intikal ederler. Bu nedenle yalnız bir nesle ait de değillerdir. Bu değerler para ile satın alınamaz, pazarlanamaz ve devredilemezler.
“Aldatmak!”
“Vatan için gitmek, sevgili için dönmek” toplumun var oluş iradesinin gizli kalmış yanını gösterir. Toplumsal ortak paydadır. Onun için de son derece anlamlıdır. Onun için gerçek anlamda sevmeyi de bilmek gerekir. Bir ülkenin dağını, gölünü, ovasını, mabedini, mezarını sevmekten daha önemlisi insanını sevmektir. Bu ülkenin kadınını sevmesini bilmeyen toprağını da sevmesini bilmez! Yunusça aşk, Türk milletinin en büyük manevi gücüdür. Çünkü sevgi, insanı insana olduğu kadar toprağa da bağlar. Sevmek sanılanın aksine insanı özgür kılar.
“Aldatmak” ise gerçek anlamda sevginin hedonist/materyalizmle takasıdır. Aldatmayı kutsayan romanlar yazan, ardından da “bırakın vatanı sevmeyi de karınızı sevin!” diye hoyratça manşetler atanların “vatan için gidip, sevgili için dönenler” den alması gereken dersler vardır. O duvardaki bir satırlık sevgi, sadakat, sabır ve saygı içeren yazı, Türk milletinin dışında her milletten yana “Taraf” olan, saçı sakalı birbirine karışmış feylesof bozuntularına verilmiş etkili bir yanıttır.