Düşündüren tablo
Boğazıma düğümlenen hıçkırıkları özgür bıraktım. Sözlüsünün tabutuna sarılan genç kızın “Çık aşkım” çığlığı kezzap döktü yaralı yüreğime. Anaların feryatlarının yanında babaların metin olma gayretleriyle geride kalan yetimlerin üniformalı asker selamı vermeleri kafama paslı çiviler çaktı. Zirveyi zorlayan tansiyona rağmen inatla şehit cenazeleri haberini sabaha kadar saat başı seyrettim.
Haber bültenlerinde başta siyasiler olmak üzere etkili ve yetkililerin taziye mesajlarına diş biledim. Bu arada birkaç emekli askerin terörle mücadele konusundaki ağır eleştirilerini dinlerken dayanamayıp hadi oradan sitemi yolladım. Bazı eleştirilerinde haklı olmakla beraber komuta kademesini topyekûn suçlamaya varan ogörüşler hiç de ahlaki değildir. Program sunucuları işin aslını bilmediği ya da öyle yönlendirildiklerinden iyi güzel de siz görevdeyken niye düzeltmediniz ya da eksiklerin giderilmesi için girişimde bulunmadınız sorularını yöneltmediler.
Evet her birinin geçmişte hizmetleri vardır, ama biz varken iyiydi şimdi kötü mealinde görüş belirtmek yakışmıyor. Ömürlerinin önemli bir bölümünü terörle mücadeleyle geçiren bu kişiler çözüm önerilerini dillendirmelidir. Aksi durumda bölgede görev yapan personelin moral motivasyonu bozulmaktadır. Çocuklarını vatan toprağını savunma maksadıyla askere gönderen ailelerin kafaları karışmaktadır. Bu sebeple Osman Pamukoğlu Paşa ve Mithat Işık albayı yadırgadığımı ifade etmeliyim. Kimilerinin “Diplomatça” konuşma diye nitelendirdiği Kara Kuvvetleri eski Komutanı Edip Başer’in tespitleri her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan sağduyunun sesiydi.
Başer’e diplomat yakıştırması yapanlara kendisinin ABD ile yapılan görüşmelerde dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından icat edilen koordinatörlük görevinin hiçbir işe yaramadığını görüp istifa etme onurunu sergilediğini hatırlatmak istiyorum. Kaldı ki daha önceki yazılarımda ifade ettiğim gibi asker sadece arazide silahlı mücadele yapmaz. Kazanılan başarıyı diplomaside sürdüremediği müddetçe zafere ulaşamaz. Bu yüzden diplomasi denince akıllara Dışişleri’ndeki bazı baronların mevcut durumu koruma gayretleri gelmesin. Askerin diplomasisi önderi Gazi Mustafa Kemal’in taktiği gibidir. Ancak bu komuta kademesiyle siyasi iradenin uyumlu çalışmasıyla olur. Ne yazık ki 10 Kasım 1938’den sonra bu uyuma sıkça tanık olmadığımız gibi uyumsuzluk yönünden başta terörle mücadele yeterli mesafe alamamıştır.
Bu düşünceyi son 5 - 6 yıldır zaten herkes kabul etmektedir.
Şehit cenazeleri vesilesiyle Türkiye kınalı kuzularına yanarken Kilis’ten gelen haber ve görüntüler insanı zıvanadan çıkaracak nitelikteydi.
AKP’nin Kilis Milletvekili Hasan Kara, oğlunun sünnet düğününde belediye ve Tedaş’ın imkânlarını da itinayla seferber etmiş. Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın çiçek gönderdiği sünnet düğününde kirve görevini Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım üstlenmiş. Devletin valisi de sünnet pastasını kesenlerin arasında. Yurdun dört yanında şehit cenazeleri kalkarken davullu zurnalı düğünde halaylar çekilmiş. Paraların havalara saçıldığı düğün görüntülerini çeken gazeteci ve televizyoncuların kasetleri tehditle ellerinden alınmış ama Kilis’teki rezalet burada bitmiyor. 2006’daki olayı ben atlamışım. 2 dönemdir AKP vekilliği yapan söz konusu kişi, 2006 yılında hac görevini yerine getirdikten sonra Kilis’in su şebekesine 60 litre zemzem suyu karıştırarak vatandaşa kıyak geçmiş. Şehir suyuna zemzem karıştırmak gibi dünyaca ünlü buluşun patentini alıp Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye de hak kazanmıştır inşallah.