Durumdan vazife çıkartmak...
Kaman Belediyesi eski Başkanı Yüksel Çakır’ın kayınbabası anlatmıştı: Sakarya Savaşı sırasında top sesleri Polatlı’ya, Ankara’ya kadar ulaşınca, Kaman köylerinde bir kıpırdanma olur. Köylüler, düşmanın Ankara’yı geçip Kırşehir sınırına dayanacağını düşünerek samanlıktaki silahlarını çıkartıp savunma haddı oluşturmaya başlarlar. Bu konuda onları kimse yönlendirmez; onlar bu işi ’durumdan vazife çıkartarak’ yaparlar.
Yurdumdaki gelişmeleri dikkatle izliyorum. Her kesimde Türkiye’nin birliğine yönelik ciddi endişeler var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten sorumlu iktidarın ’açılım’macerasının dehşet sonuçlar doğuracağını fark eden özellikle bilim insanları, yoğun bir çaba içerisinde. Bu duyarlı insanlar -aynı gemide bulunmanın sorumluluğuyla durumdan vazife çıkartarak- bölünmenin ’tetikleme mekanizması’ kurulmadan bozulması için, fikir üretiyorlar. İnternet sitelerinde, internet posta öbeklerinde, yöre gazetelerinde -’ben bilim insanıyım, işime bakarım; beni ilgilendirmez’aymazlığına düşmeden- halkımızı aydınlatmaya çalışıyorlar. (İliştiri: Hiç kimse “Bilim insanı ve sanatçılar ulusalcı olursa saygınlıklarını yitirir” diyemez. Der ise, onlara ben şöyle derim. Siz bakmayın kimilerin ’evrensel olma’şaklabanlığına. Gerçek aydın ortalık malı değildir. Gerçek aydın; kendi milletini-ulusunu öncelikle korur; Dostoyevski’nin Petersburg Bilimler Akademisi (gizli servisi)’nde ’Türkiye Masası’nda çalıştığı gibi... Arnold Toynbee’nin İngiliz Savaş Propaganda Bürosu hizmetinde Mavi Kitap iftirasını yazması gibi... Bitmedi; Yahudi Albert Einstein’ın son eserini bir Yahudi tasavvufu olan Kabala konusunda vermesi gibi!)
İşte, Türkiye’nin dirlik ve düzeni konusunda durumdan vazife çıkartan, aydınlarımızdan birisi de Prof. Dr. Ramazan Demir!
Sayın Demir aslında bir Tıp Bilimi profesörü. Ancak tehlikenin farkında! Dolayısıyla, fikirlerini her araçtan yararlanarak toplumun her kesimiyle buluşturmaya çalışıyor. Yazılarını sitesinde yayımladığı gibi, yurttaşların elektronik postasına göndererek onlara birebir ulaşıyor. Sayın Demir’in, “Anadolu’da Kürt-Türk Kaynaşması” başlıklı, yazısından küçük bir bölüm sunuyorum:
“(...) Anadolu’nun otantik Kürt yurdu olduğunu iddia ederek, bu toprakların esas sahiplerinin ” Kürtler “ olduğunu ileri sürmektedirler. O ırki esaslı mikro milliyetçilere (Kürtçü ayrılıkçılar) göre Türkler Anadolu’ya 1071’den itibaren geldiler ve başta Güney ve Doğu Anadolu olmak üzere Anadolu’yu ” işgal “ ettiler.”
“(...) eğer ” Kürtçü “ mikro milliyetçilerin dediği doğru olsaydı Anadolu’da ” Kürtçe “ yazılmış eser, anıt, kitabe, mimari eser olurdu. Bu bölgede ” Kürtçe “ tek sanat eseri, mimari eser, anıt, kitabe yoktur. Ne kütüphanelerde, ne de arkeolojik kazılarda...”
Yine bu duyarlı vatan evlâdı “Ağalık Açılımı” başlıklı yazısının bir bölümünde şöyle diyor:
“İç ve dış destekli tüm bu siyasi faaliyetlerin ana hedefi, ” Kürt “ devletini kurmak / kurdurmaktır. İcat edilen ” Kürt Sorunu “ terimi, yazılan senaryonun ve uygulanan plân ve stratejinin bir gereği olarak ortaya atılmış, şişirilmiş bir balondur. Bunu öne sürerek, toplumu ayrıştırmak ana amaçtır. Onun için ” Kürt “ devleti fikrini, en aktif şekilde savunanlar, Türkiye’deki ” aydın “ geçinen ” naylon Türk “ kimliklilerdir.”
Sayın Demir’in yazılarına http://www.ramazan-demir.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Haftaya buluşmak dileğiyle...