Durum vahimdir vahim!
Bugünlerde halkın gündemiyle siyasetin gündemi iyiden iyiye birbirinden ayrışmış bulunmaktadır. Türkiye’de ‘koyun can, kasap mal’ derdine düşmüştür. Geniş halk kesimleri geçim girdabında inim inim inlemektedir. İktidarın gündeminde ise anayasa, yargı ve TSK vardır. Ancak anayasa ya da yargı ile didişmenin halkın karnını doyurmaya bir katkısı olmuyor. Günümüz Türkiye’sinde bugün dolar milyarderi olan bir avuç insan ile asgari ücretle geçim derdine düşmüş yetmiş milyon insan yan yana mutlu (!) bir biçimde yaşıyor görüntüsü vermektedir. Geniş halk kitleleri “yiğit muhtaç olmuş kuru soğana” deyimini dillerinden düşürmüyor. Ülkedeki üretimsizlik, verimsizlik, asalaklık zirveye vurmuştur. İktidar yetkilileri halka yabancıyı, yabancı malını ve yabancılaşmayı bizzat dayatmaktadır. Halk günlük gıda ve tüketim maddeleri için bile yabancı firmaların ürünlerine yöneltilmiştir. İnsanlar alış veriş merkezlerinde, kredi kartlarıyla borçlanarak yaşamaya mahkûm edilmiştir. Bugün Türkiye’de topraklarını yerli yabancı demeden satışa çıkaranların haddi hesabı yoktur. Ülkede günlük geçim bile büyük sorun haline gelmiştir.
Kurumlararası kavga!
Halk geçim kaygısı içinde, işsizler iş bulma derdinde iken kurumlar kendi aralarındaki kavgalarla meşguller. Erzurum’da savcı savcıya operasyon yapıyor. Operasyon yapan savcıyı HSYK görevden alıyor. Savcılar kitleler halinde göz altı emri veriyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı da bilmem şu kadar general için göz altı emri veren bu savcıların görev yerlerini değiştiriyor. Yüksek yargı mensuplarıyla iktidar yetkilileri ise sürekli olarak polemik içindeler. İktidarın ise bütün derdi anayasayı değiştirmek. Muhalefet ile iktidar anayasa değişikliğiyle ilgili kesin inançlı iki kampı meydana getirmişlerdir. Türkiye, kimsenin kimseyi dinlemediği bir ülke haline gelmiştir. Herkes kendi aklını ve siyasetini hoyratça dayatmakla meşgul olmaktadır. Ahengin, uyumun ve işbirliğinin olmadığı yerde yönetim de yoktur. Bu nedenle Türkiye bugün yönetilmiyor, güdülüyor.
Dışarıda tehdit içeride gaflet!
Dışarıda “Ermeni soykırım” iddiaları, içeride bölücülük kıskacı altında olan bir Türkiye’nin bu denli kaos ve gerginlik içinde bulunma lüksünün olduğunu düşünenler yanılıyor. Türkiye’yi yönetenler, hiçbir düşmanının veremeyeceği kadar kendi güvenliğine ve geleceğine zarar veriyor. İktidar yetkilileri içeriden ve dışarıdan aldığı alkış sayesinde durumun vahametini kavramakta sıkıntı çekiyor. Birileri TSK’ya vurdukça Kandil’de bayram, BDP’de şenlik, diasporada zafer çığlıkları yükseliyor. Bunu görmüyorlar ya da görmezlikten geliyorlar.
Bu gidişle general kalmayacak!
Yargı ve askeri gündelik tartışmaların odağında tutmak, Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Kurumları kaba tartışma ve operasyonlara muhatap etmek kuşku vericidir. Bitmek tükenmek bilmeyen suçlama, itham ve iddialarla yıpranan yalnız kurumlar değil, onların da ötesinde toplumun geleceğidir. Kimin hangi eylemi ya da düşünce (!) suçunu işlediğini elbette mahkemeler bilir. Ancak görevden almalar, görevden alanları görevden uzaklaştıranlar ve bitmeyen tartışmalar durumun vahim hale geldiğini açıkça gösteriyor. Şu işe bakınız, emekli ve muvazzaf olmak üzere generaller hakkında ellişerli-yüzerli gözaltı kararı veriliyor. Son olarak gözaltına alınması istenilen 78 muvazzaf subaydan 25’inin general olduğu basında yer alıyor. Galiba Mümtaz’er’in buyurduğu şeyler oluyor. Toptan değil ama gruplar halinde TSK tasfiye sürecine girmiş gibi görünüyor. Nitekim Başsavcı kaygı duymuş olacak ki operasyon emri veren savcıların ve koordinatörün görev yerlerini değiştirmiş. Kısacası durum vahimdir, vahim!