Dün "Ters Mezhep", bugün "Dersim Katliamı" Öyle mi?

Bu dinciler daha dün, Aleviliğe “Doğru yolun sapık kolu”, Dersimlilere “Ters mezhep” diyorlardı, şimdi birdenbire, “Dersim katliamı” diye ah edip ünler oldular.
Peki Dersim’de olan ne idi? Bu bir Kürt ya da Alevi ayaklanması mıydı? Hayır, Dersim isyanının ne etnik, ne de mezhepsel hiçbir yanı yoktu. Seyit Rıza gibi zorbalar, sömürü ve soygunlarına son verileceğini, halkın uyanacağını gördükleri için, Hatay konusunda Türkiye’nin elini zayıflatmak isteyen Fransızlardan da destek alarak ayaklanmışlardır, hepsi bu.
Biz, Dersim İsyanının vergisel boyutunu, kaynaklarını da göstererek “Edebiyatlaşan Vergiler” adlı kitabımızda yazdık. Özetleyerek sizinle de paylaşayım onları: Meşrutiyete yakın günlerde, Dersim İdare Meclisi’nin raporundan yapılan aşağıdaki alıntı, çok şeyi ifade ediyor: “Hozat, Mazgirt, Nazımiye ve Ovacık vergi vermiyor. Dokuz milyon kuruş kalan borçları var. Bu borç; Koç, Şam, Resik, Kırhan, Yukarı Abbas, Törüşmek, Yusufan, Demenan, Katan ve Haydaran aşiretlerinin boynundadır. Hayvanlarının yüzde onunu ağnam vergisine yazdırmıyorlar. Aşarı aynı nispette veriyorlar. Yazılan vergi hesabına da ancak üç beş kuruş verip atlatıyorlar. Bunu gören itaatli halk da vermemeye başlıyor. Bir yandan da civarın hayvanlarını vuruyorlar, onların da vergisi düşüyor.” (Naşit Hakkı Uluğ/Tunceli Medeniyete Açılıyor)
Cumhuriyet yıllarında da değişen bir şey yok. 1937 yılında çıkan Dersim İsyanı’nın gerçek nedeni, 25 Aralık 1935’de çıkan “Tunceli Yasası”. Bu yasa, yöredeki seyyit ve aşiret reislerinin nüfuz ve çıkarlarını sona erdirmekteydi. Dr. Suat Akgül’ün “Dersim İsyanları ve Seyit Rıza” adlı kitabında, isyana giden olayların öyküsü şöyle anlatılıyor: “İsyandan önce bir toplantı yapan aşiret reisleri, devlete şu ültimatomun verilmesini kararlaştırmışlardır:
1-Dersim vilayetinde karakol yaptırmaktan vazgeçeceksiniz,
2-Köprü kurmayacaksınız,
3-Yeni ilçe ve bucak merkezleri ihdas etmeyeceksiniz,
4-Silahlarımıza dokunmayacaksınız,
5-Biz her zamanki gibi pazarlık usulüyle vergimizi vereceğiz.”
Seyyit Rıza nasıl vergi toplardı?
Gazeteci Naşit Hakkı Uluğ, Derebeyi ve Dersim adlı eserinde şunları anlatıyor:
“Bir gün Seyit Rıza’nın yanında idim. Civardan bir köylü ve karısı ağlayarak geldi ve Seyit’in mekruh ayağına kapandı:
-Ne olur, hayvanımı size getirmişler, verin... diye yalvardı.
Adını unuttuğum adamına gitmesini ve işe onun bakacağını söyledi. Köylüler yine ağlıyor ve belki merhamete gelir de verir diye yalvarmaya devam ediyorlardı. Seyit, sakalını sığadı ve bana döndü:
-Görüyor musun, malı giden ne tuhaf oluyor. Diye gülmeye başladı. Seyit gülüyor, etrafında diz çöken dört beş avanesi bu sözü kahkahalarıyla teyit ediyorlardı. Oğlu yanıma sokuldu:
-Ne yapalım, biz de böyle vergi alır, fukara yüzünden geçiniriz, dedi. Sonra öğrendim; Seyit Rıza’nın biçare köylünün işine bakacak, diye gönderdiği adam, her zamanki tarifeyi tatbik etmiş. (300) meçi; almadıkça katırı vermemiş..”
Sizin “Evlad-ı Kerbelayıh” diye acındırdığınız adam bu işte...
Katliammış?.. Hangi katliam?.. İsyanın elebaşılarından Kopo Hüseyin, elinde onca askerimizin kanı olduğu halde, güvenlik güçlerine sığınıp pis canını kurtarmadı mı?

Yazarın Diğer Yazıları