Düğünlerimiz Bakü ve Taşkent’te
Sadece bizim yitik kuşağın değil, bizden öncekilerin, dahası Türk Milliyetçileri’nin gelenekleri arasında “anma günleri” ne yazık ki yoktur. 3 Mayıs Türkçüler Günü dışında geleneksel hale gelmeyi başarabildiğimiz özel günlerimizin olmayışı bizleri “özel” olmaktan alıkoyuyor. Oysa “çok özel” günlerin acılarını paylaştık. O çok özel günlerde “çok özel kişiler” sayesinde fikri olgunluğa eriştik. Çok özel kimliklerimiz oldu. Lakin o kimliğimizi borçlu olduğumuz önderlere görevlerimizi yapabildiğimizi zannetmiyorum.
Özeleştiri kültüründen bahsetmek yerine kültürümüzde anma günlerinin olmayışının sosyolojik boyutuna dalmak gibi bir niyetim de yok. Sadece ufkumuzun tükenmek olduğunu hatırlatarak, zaten fakir olan biyografi ve edebiyatımızın yarınlara düne dair çok şey bırakmama gerçeği ile yüzleşmek istedim.
Tüketim toplumunu teşvik etmek, kültürel yozlaşmanın önünü açmaya yönelik dandik günlere elbette karşıyız. Dini inançlarımızla beraber, törelerimizde doğum günü, ölüm yıldönümü benzeri alışkanlıklarımızın olmamasına rağmen özel insanları, özel olayları, özel anma günlerinde yad etmekle beraber geçmişin muhasebesini yapıp, geleceğe ışık tutmak zorundayız. Televole kültürü yüzünden milli bayramlarımızı bile bilmeyen yeni naylon nesli başka türlü eğitmek, yönlendirmek giderek güçleşecek. Sözü uzatmadan Ziya Gökalp, Nihal Atsız, Dündar Taşer gibi kutuplar şeklinde yazılmış ne kadar eser olduğunu sorgulamakla başlayalım işe’85 O vakit işin içinden çıkamayız diyenleri duyar gibiyim. En iyisi bunca olumsuzluğun arasında bu eksiğimizi gidermeye gayret eden 21. Y.Y. Enstitüsü tarafından düzenlenen Muzaffer Özdağ anma paneline değinmek istiyorum. Prof Dr. Ümit Özdağ’ın babası olmadan önce Türk Milliyetçilerinin “Muzaffer Ağabeyi” Özdağ, Alparslan Türkeş, Dündar Taşer, Muzaffer Özdağ üçlemesinin en önemli sacayağıdır. Bir dönem suç haline gelen Türk Milliyetçiliğini yeni nesillere aktarabilen uçbeyidir Özdağ. Ümit Hoca’dan önce tanıdım onu. Can dostum Av. Savaş Özdağ’ın babası Muzaffer amca ’Evladım öncelikle yarım bıraktığı öğrenimini tamamla. Mutlak suretle akademik kariyer yap. Milliyetçi kadroların yetişmesini sağla. Türk dünyası üzerine ihtisas yap’diye uyarmıştı. Hayatımın en önemli safhalarını yarım bıraktığım gibi Muzaffer Amca’ya verdiğim sözü de tam anlamıyla yerine getiremeyişimin hüznü ile Sürmeli Oteli’nde Tuğrul Türkeş’in oturum başkanlığı yaptığı paneli izledim. Sinevizyonda onun belagat dolu hitabeti beni alıp Tanrı Dağlarına götürdü. Yahya Kemal Beyatlı’nın Paris’te Türkiye’nin nüfusunu soranlara verdiği cevabı da ondan öğrenmiştik. Türkiye’nin nüfusu o yıllarda 17 milyondur. Fransa’da diplomatların sorusuna “67 milyon nüfusumuz var” der. İtiraz eden sefirlere “50 milyonu şehidimizdir’85” sözleri hem şehitlerimizin ölümsüzlüğünü diğer yandan Anadolu coğrafyasında ödenen bedeli yansıtmıştır.
Dr. Sinan Oğan’ın Türk Dünyası ve Çin’in etkileri konulu sunumunu dinledikten sonra 1967 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi öğrencilerinden Hüsnü Gökalp’ten Alparslan Türkeş ve Muzaffer Özdağ gerçeğini öğrendim. Türkeş ve Özdağ öğrenci kantininde masanın üzerine çıkıp “Türk Dünyasını” anlatmışlar. Hatta Özdağ o yıllarda, Ümit Bey henüz 6 yaşındayken ve başka çocuğu yok iken, “Oğlumun düğünü Bakü’de, kızımınkini Taşkent’te yapacağım’sözleri ile Türkiye dışındaki Türk dünyasını anlatıp Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığından söz edecek kadar öngörülüdür.
Ümit bey sırasını savdı. Sıra Savaş Özdağ’da. Düğünü için Bakü adresli davetini bekliyorum ve elbette ailenin en zeki kızının Taşkent’teki toyunu dört gözle bekliyorum.
Özel insanlarımızı özel günlerde ama işini sadece ailelerine ve belli kurumlara bırakmadan yurdun dört bir yanında özel olarak anmayı, onları yad ederken kimliğimizin borcunu ödemiş olmaz mıyız.