Döviz ve faizde oyun içinde oyun

Muhalefet ve tarafsız medya, Merkez Bankası'nın iki yıl içinde azalan rezerv varlığı ve artan yükümlülüklerden oluşan, 128 milyar doların hesabını istiyor.
Bunların bir kısmı 2019 Mart yerel seçimlerinde, kamu bankalarına verildi. Kamu bankaları bu dövizleri ucuza satarak bir taşla iki kuş vurdular.

Kuşlardan birisi seçim nedeniyle kur şoklarının önünü kesmiş oldular. Bu doğru bir politikadır. Zira dalgalı kur politikasında kurlardaki aşırı hareketlerin önlenmesi için Merkez bankaları gelişmiş ülkelerde de döviz alır veya satar.
Ancak bu işlemin kamu bankaları eliyle yapılması, aynı zamanda ikinci kuşun ne olduğu endişesini de yaratıyor. Bunlar döviz kurlarının düşmesi için bu kararı bilenlerdir. Bu bir kişimi, bir grup mu, kimin olduğu ancak o dönemde kamu bankalarından düşük kurla kimler yüksek döviz satın aldı? Kimin adına aldı? Bunlar ortaya çıkınca anlaşılır. Kamu bankaları ve siyasi iktidar bu iddia ve şaibeden kurtulmak istiyorsa, kamu bankalarından o dönemde yüksek miktarda döviz alanları açıklamasını sağlamalıdır.

Kamu bankaları Mayıs- Ağustos 2020 arasında da 8 milyar dolar sattılar. Mayısta MB Katardan 15 milyar dolar swap yoluyla döviz aldı. Bu konuda uzman olan Uğur Gürses , Mayıs -Ağustos 2020 arasında dolar kurunun 6,85 olduğu sırada MB 'dan 102 milyar dolar satıldığını ve döviz kazandırıcı işlemlere verilen reeskont kredilerinin de girmesi gerekirken rezerv artmamıştı. Bu yoldan hesaplayarak toplam 128 milyar dolar olarak buluyor.
Bir yandan MB rezervler eriyor, öte yandan MB yükümlülükleri artıyor. Aşağıdaki tabloda MB rezervlerinin 2017 yılı ortalaması ile 2021 şubat verileri yer alıyor. 2017 yılında net rezerv 107,7 milyar dolar iken 2021 şubat ayında 13,5 milyar dolar erimiş ve 94,2 milyar dolara gerilemiş. 2017 yılında MB net rezervi 34,9 milyar dolar iken, 2021 şubat ayında eksi 34,6 milyar dolara gerilemiş.

Bu şartlarda ister istemez zihinler bulanıyor? Bütün bu faiz - enflasyon tartışmaları, Merkez Bankası başkanlarının değişmesi, birilerinin ucuz döviz alarak stoklaması ve sonra da kur artınca satarak yüksek getiri sağlayanların işine yaradı. Hatamı yapıldı; bilerek mi yapıldı? sorusunu her demokratik ülkede her vatandaşın sorma hakkı vardır. Eğer Merkez Bankası 128 milyar doların hesabını verirse, bu gibi endişeler de kaybolur.
Para Politikası Kurulu, dün Merkez Bankası gösterge faizini yüzde 19'da sabit tuttu. Zaten yeni Başkan faizleri düşürmeyeceğini açıklamıştı. Düşürmesine de imkan yoktu. Çünkü bir yandan Türkiye riski artı. Bir yandan da enflasyon arttı.
En son açıklanan TÜFE oranı yüzde 16,2'dir. Yüzde 19 nominal faiz ve yüzde 16,2 enflasyona göre hesaplarsak bu günkü reel faiz oranı yüzde 2,4'tür. Bu oran yüksek değildir. Çünkü Türkiye'nin riski yüksektir. Türkiye'nin beş yıllık tahvillerinin uluslar arası piyasalarda iflas risk pirimi (CDS) dün itibariyle 430 baz puandır. Oysaki bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde bu oran ortalama 100 baz puan dolayındadır. Demek ki Türkiye için 2.4 reel faiz yüksek değildir.
Artış beklenmediği için kurlarda da son günlerde düşme vardı.
Mart 2021 ayında ortalama dolar kuru 7,6836 idi. Merkez Bankası TÜFE bazlı reel kur endeksi de 65,71 idi. Yani Mart ayında TL yüzde 34 daha düşük değerde idi. Dün de dolar kuru 8.03 idi. Yani dolar-Euro sepetinin değişmediğini ve dolar - TL aylık enflasyon farkını da 1 yüzdelik puan olduğunu varsayarsak, TL değeri dün itibariyle dolara karşı yüzde 36 oranında daha düşük değerdedir. Dengede olması için bir doların 5,12 liraya gerilemesi gerekir.
Ama riskin yüksek olması, demokrasi ve hukuki altyapının bozulması nedeniyle güven kaybının olması ve yönetimdeki belirsizlikler kuru yüksek tutuyor.

Kur ve faiz oyunları bir taraftan birilerine spekülatif gelir sağlarken, diğer yandan ekonomi gündemini dolduruyor. İflasların, yoksulların, hapisteki siyasiler ve gazetecilerin feryadını bastırılmak isteniyor. Ama güneş balçıkla sıvanmaz.

Yazarın Diğer Yazıları