Dostum Yılmaz Saka'nın ardından...

"Vadesi yetmiş dostun

Dostun dostları üzgün

Dostluğun son borcunun

Vadesi gelmiş bugün"

1990 yılında yayımlanan ilk şiir kitabımdan kısacık bir şiir... Otuz yıldır onlarca köşe yazısı, dergi yazısı yazdım, bu şiirimi bu yazılarımda kullandığımı hatırlamıyorum. Herhangi bir kişinin ölümünden etkilenerek yazmamıştım, genel olarak dost ölümlerine idi duyarlığım. Şimdi Dostum Yılmaz Saka'nın ölümünü duyunca yâdıma düşüverdi birden... Demek onun için yazmışım aslında...

Dostluğun son borcunu, bu yazıyla ödemeye çalışacağım, ödeyebilirsem...

Erzurum'da tanımıştım Yılmaz Hoca'yı, İbrahim Paşa Camii'nin imamı idi. Bayburtlu olduğumu öğrenince hemen ilgilenmiş, sormuş, neredeyse bütün sülalemi saymıştı bana. 1977 yılı idi. O yıl, MHP Erzurum İl Başkanı Necati Bölükbaşı'nın arabası ile Bayburt'a gitmiştik. Hoca karşıladı bizi, aldı Maden'e köylerine götürdü bizi, kuzu kesmişler, rahmetli babası ile tanıştık, uzun uzun sohbet ettik.

Yine o yıl, Yılma Durak bir kenara çekip beni, özel konuşmak istediğini söyledi. Rahmetli Başbuğ'un emri ile Namık Kemal Zeybek Beğ'in başkanlığında bir eğitimciler ekibi kurulacaktı. Yılma Durak, kendisi ile birlikte benim, Yılmaz Saka'nın ve Muammer Cındıllı'nın adını vermiş... "Tamam" dedim ama hiç içime sinmedi, çünkü bu eğitimcilere maaş ve altlarına araba verilecekti... Birkaç gün sonra gidip "Beni bağışla Ağabeyi, paralı ülkücülük bana göre değil" dedim, sinirlendi, tartıştık, ayrıldık. Ben gitmeyince yerime Haluk Pirimoğlu alındı.

Eğitimcilik görevini reddeden tek adam ben oldum. O ret sayesinde, Mamak'ta yatmaktan ve işkencelerden kurtuldum ama arkadaşlarımın çektikleri yüzünden, vicdan azabından kurtulamadım.

Yılmaz Hoca'yı çok eleştirmişimdir seksen öncesi günlerde. O hep olgunlukla, güler yüzle karşılamıştır bunları...

Ve o gün... 12 Eylül olalı 10-15 gün olmuş, Yılmaz Saka arabası ile yanımdan geçti, arkasında MİT'in sivil plakalı aracı, belli ki takipte, bir şeyler olacak. Haber verdim, uyardım, çok memnun oldu.

Sonra ben ayrıldım Erzurum'dan, Yılmaz Hoca'nın bir süre hapis yattığını ve çıktığını duydum. Seksenli yılların birinde, Erzurum'a yolum düştü, görüştük.

Ve 2011 yılı... HEPAR'dan Kocaeli milletvekili adayıyım, konvoy halinde Gebze'ye giriyoruz, telefonum çaldı, baktım "Yılmaz Saka" arıyor. Kutladı, övdü beni, başarılar diledi.

Ankara'da eski Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in iki evladının düğünlerinde bir arada olmuştuk son olarak, sohbet edip şakalaşmıştık.

Bayburt'ta MHP'nin temel direklerinden biriydi Cengiz Ocaklı... Babası, babamın halasının oğlu, annesi babamın amcasının kızı ve kızkardeşi de amcamın eşi... Yılmaz Hoca onu çok severdi, o da onu, Cengiz Abi kanserdi, 5-6 yıl önce kaybettik, ölümünü de Yılmaz Hoca haber verdi benim akrabalarımdan önce. Taa Hanzar Köyüne kadar gidip mezarını ziyaret etmiş.

Sonra da Yılmaz Hoca kanser oldu... Aradım telefonla sık sık durumunu, hatırını sordum. Ulaşamıyordum son zamanlarda, belli ki iyi değildi...

Ve acı haber... Çok üzüldüm, kardeşimin ölümünde neler hissetmişsem aynısını hissettim...

Hak Çalab'ımın bütün bağışlayıcılığı onunla olsun, tüm sevdiklerine sabırlar diliyorum, başları sağ olsun, başımız sağ olsun... Durağı cennettir onun, orada onunla olmayı nasip etsin bana Görklü Tanrım...

Yazarın Diğer Yazıları