Dört parmaklılar
Tam, narin, antika bir vazoyu tutar gibi tuttuğu meyveyi göstererek, dünyayı kurtaracak formülü keşfetmiş edasıyla basın toplantısı yapan Tarım İl Müdürü’nü izliyordum:
“Titiz araştırmalarımız sonucu, dışının elma görünümüne sahip olduğu, içindeyse ayva özellikleri barındırdığı anlaşılmıştır!”
***
GDO belası işte;
Bitkiler alemiyle sınırlı kalır mı?
Kalmadı.
Biz; tek hücreliler, terliksiler, omurgasızlar, sürüngenlerle -mecburen- aynı düzende mutlu mesut(!) yaşarken, başımıza yeni bir tür peydah etti:
“Dört parmaklılar”
İsimleri-cisimleri yok; kimlik yerine “dört parmak” kullanıyorlar.
Kedinin, köpeğin, karganın, yılanın, farenin bile “cinsi” olur değil mi; kendine has bir rengi, duruşu, boyu-posu; aynı familyadakilerden ayırt edilmesini sağlayan “özgün” bir yanı olur. Bunların yok; tek tipler. Aynı tornadan çıkmış gibi, sarı zemin üzerine dört kara parmak!
Yaşam alanları geniş;
Mahallenizde (Kararsız, tavırsız, muhtaç, yönlendirilmeye, güdülmeye, menfaate meyilli, sorgulama kabiliyeti noksan bir zihin görmesinler; anında çörekleniyorlar; dikkat, evinize sızmış olmasınlar!), okulunuzda, işyerinizde, toplu taşıma araçlarında, sosyal çevrenizde, gazete-TV-dergilerde, sosyal medyada; her yerde varlar.
Bir de asalaklar; yapıştı mı ne mümkün yakanızdan düşmüyorlar.
Sabrınızı, tahammülünüzü emene kadar vır vır, dır dır...
***
Hafta sonu bir tabur kadarının saldırısına uğradım da, oradan biliyorum bunca ayrıntıyı.
Gazeteciyiz, eh serde Türk Milliyetçiliği de var, medya da muhalefete -hele de “milli” meselelerde- kör, sağır, dilsiz ya... İktidara dönük itirazların kamuoyuna ulaşmasına aracılık edelim, kamu hizmeti sorumluluğumuzu yerine getirelim hevesiyle, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Elazığ’daki “Kardeşlik” buluşmasında söylediği kimi sözleri twitter’dan aktarayım dedim. Bir... İki... Üç... derken sıra “Vallahi... Billahi...” diye başlayan, siyasal vaatten ziyade yemin/ant formunda düzenlenmiş bölüme geldi. 140 karaktere sığdırmak gerek ya; “Vallahi zalimlerin sultasını devireceğiz...” yazdım, peşinden de “yemin” niteliğini vurguladım.
Sen misin yazan;
- “28 Şubatçı Bahçeli” mi söylüyormuş bunu?
- “Atatürkçü Bahçeli” mi söylüyormuş?
- “O’nun kutsalı mı varmış” ?
***
Hakikaten bir “cevap” arıyorsan, “doğru”sunu merak ediyorsan -ha adınla sanınla ortaya çıkıp kendini muhatap alınır hale getirecek cesaretin de varsa tabii- MHP liderinin de aktif bir hesabı var twitter’da, ona sor; bana niye çullanıyorsun?
Yok, kara propagandaysa yapmaya çalıştığın, pardon da;
Hadi diyelim; MHP’nin 28 Şubat sürecindeki liderinin Alparslan Türkeş olduğu, merhumun 28 Şubat’ın ayak seslerini ilk haber veren, hem Erbakan’ı hem hükümeti ilk uyaran siyasilerden biri olduğu, “darbe”nin akabinde bir çok MHP’liye de acı faturalar kesildiği ve Devlet Bahçeli’nin bu hadiseden aylar sonra Genel Başkanlık makamına geldiği gerçeğini; yani “dört parmaklılar”ın siyasal bilgiler konusundaki cehaletini es geçtik, görmezden geldik...
Peki ya Allah ile kul arasına girme cüreti göstermelerini, takdiri Allah’a ait bir konuda hüküm vererek günahların en büyüğüne “şirk”e batmalarını ve “İslami bilgiler” konusundaki cehaletlerini ne yapacağız?
Bu polemik sırasında Deniz Yalçın adlı okurumuzun dediği gibi “iman-ölçer”leri mi var bu modellerin acaba? Vicdanlarına “imanmatik”mi taktılar?
Bir de içimde kalmasın; Haçlı Ordusu’nda Müslümanlara karşı tetikçilik yapacağına varsın “Atatürk’ün yolunu benimseme suçu(!)” işlesin Bahçeli veyahut bütün Türk Milliyetçileri de!
***
Kıssadan hisse:
Şirke sürüklenecek kadar gözleri döndüğüne göre, “Vallahi oldu... Billahi oldu...”
“Allah dostu, hikmet ve hidayet ehli, muhterem” şahsiyetlerin diyarında, Elazığ’da da milletin zulümlerinin önüne barikat kurduğunu gördüler ya;
“Dört parmak” dağlarını sardı korku bulutu!
Diğerleri tamam da “muhalif basın”a ne oluyor?
Geleneği bozmayalım, Milli Değerleri Koru ve Yaşat serisinin 6. buluşmasının ardından da bir bakalım; yazılı basında kim, ne kadar yer vermiş vitrininde Türk Milliyetçilerine:
Hürriyet’te yok sandım önce. Varmış meğer. Haber başlığı atmıyorlar da baklava yufkası açıyorlar sanki öyle inceltmişler ki görebilene aşk olsun. Erdoğan’ın Adıyaman’daki açılış haberinin altına, en incesinden dantel ipi ebadında iliştirmişler “kardeşlik mitingi” haberini.
Milliyet, birinci sayfa yerine iç sayfada resimli kullanmış; “muhalefet”ten Kılıçdaroğlu da sayfanın sol dibinde yer bulabilmiş!
Sabah: Söylemeye gerek var mı? Yok tabii ki!
Posta: MHP-CHP yok, Sarıgül’ün mitinglere başladığı duyurusu var!
Habertürk: Yok; onlara göre de muhalefet yan gelip yatmış hafta sonu!
Zaman: Bakmayın kavgalarına, Erdoğan en yukarıda, MHP ve CHP’nin esamisi okunmuyor!
Vatan: Ne MHP mitingi, ne CHP’nin açıklamaları; muhalefet namına “Sarıgül’ün Trakya seferi”ni koymuş onlar da!
Taraf: MHP yok. CHP var “açılım”cı Sezgin Tanrıkulu imzalı “devlet karşıtı” açıklamalarla!
Radikal: Eser yok!
Türkiye: MHP mitingine düğme kadar -düğme dediysem çıtçıt boyutunda- yer vermişler; CHP hiç!
Akşam: Erdoğan manşet ya yeter de artar bile! İki muhalefet partisi de yok.
Star: Olsa şaşardık...
Yeni Şafak: Elbette kör-sağır-dilsiz Elazığ’a...
Bugün: Eteğe Kılıçdaroğlu-Haberal görüşmesini sıkıştırmış, MHP mitingi onlara göre de hiç olmamış!
Takvim: Yok. Güneş: Yok.
Yeni Akit: MHP yok. CHP manşet ama “alkol sevdası” başlığıyla!
Milli Gazete: Kendi havasında!
Bunlar da “muhalif” gazeteler:
Yüz binlerce insan Bitlis’in, Bingöl’ün, Tunceli’nin göbeğinde buluşmuş “süreç” denilen “bölünme takvimi” ne karşı duracaklarını beyan etmiş. Ve fakat;
Cumhuriyet’in ilk sayfasında buhar olmuşlar; yok. Sarıgül’e ayırmış Cumhuriyet birinci sayfanın göbeğini!
BirGün: Yok.
Sözcü: “Sarıgül çıkarması” var Elazığ’da ayrışmaya karşı örülen “kardeşlik” duvarı yok.
Aydınlık: Yok
Yurt: “Trakya’da Sarıgül konvoyu” var, Ankara’dan Elazığ’a kadar il il, ilçe ilçe dura dura, halkla kucaklaşa kucaklaşa yol alan MHP konvoyu yok.
Sonuç:
Her zamanki gibi bir Yeniçağ’da manşet MHP mitingi, bir de Ortadoğu’da!
Tablo, diz çöktürülen “ana akım” ile “yandaş” medyanın seçime kadar kamuoyu ile MHP arasında “perdeleme” yapacağını -bir kere daha- tescillemekle kalmıyor. AKP’ye “muhalif” yayın organlarının da MHP’nin toplumla iletişim kurabilmesi için “alternatif” oluşturamayacağını gösteriyor. Bu gazetelere hakim olan “benim muhalefetim” anlayışı ve “Sarıgül operasyonu” bağımsız varsayılan medyanın da içini boşaltacak gibi!