Dört Kuşaklık Şiir Geni
Sekiz yaşında ilkokul ikinci sınıf öğrencisidir torunum Altay. Öğretmeni “Hepiniz bir şiir yazın” demiş. O da yazmış “Dört Mevsim” adlı şu şiiri:
“Sen yazsın yaz, sıcağın efendisi/Sen kışsın kış, soğuğun efendisi/İlkbahar ilki getirir/Sonbahar sonu getirir
İşte benim dört mevsimim/Her yılı değiştirir/Hatta hayatı değiştirir/Ya da bütün Dünyayı”
Altay’ın annesi de (kızım) öğretmen, ne yapıp ettiğini denetler evde, ödev olarak şiir verildiğini duyunca okumuş, okuyunca da şaşırmış, sonra öğretmeni ile de konuşmuş, öğretmeni “Derslerde doğaçlama da şiir söylüyor” deyince, telefon açıp bize de okudu o şiiri, “Altay sana çekmiş, baba” dedi.
Altay bana, ben de babama çekmişim, yani dört kuşaklık bir şiir genimiz var. Rahmetli kardeşim Mucip Gürbüz de güzel şiir yazardı, birkaç dergide yayımlandı da şiirleri. Fakat insanlara ve hayata kabadayılık etmek, daha çekici geldi ona, ciddiyetle eğilmedi şiire. “Çocuk” adlı şiirini sunarsam, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak:
Ağladın/Meme emdin,/Uyudun/Ninni dinledin/Ve daha doğduğun gün çocuk/ “Uyutulmayı” öğrendin.
Nasıl da ağladın doğarken/Dur bakalım daha erken/Büyüyünce de ağlayacaksın çocuk/Meme isterken.
Nasılda uyuyorsun mışıl mışıl/Büyümek için mi? Erken./Büyüyünce de uyuyacaksın çocuk/Ninni dinlerken.
Yolun yarısına geldin/Hâlâ meme emmektesin/Ve bu memenin bedeli çocuk/
“Başüstüne”, “emredersin”.
Uyusun da büyüsün dediler/Büyürken de uyutulacağını söylemediler/Açınca gözlerini dünkü çocuk/ “Öcü geliyor” dediler.
Dünkü çocuk da olsan/Uyanma uyu/Açarsan gözlerini görürsün çocuk/Emzikle güdülen “sürüyü”.
Şimdi ağzındaki emzik/Tatsız tuzsuz/Olamaz bilirsin dünkü çocuk/ “Analıklar” kusursuz./Belki sen küçücük bir çocukken/Uyurken ninni/Ağlarken meme istemedin/Ama sen dünkü çocuk/Emzikle güdülen sürüye girmedim diyemezsin.
Bitti çocukken söylenen ninniler/Bu duyduğun kaval sesi/Uyumadın/Adına hırçın çocuk dediler/Ve ağzına “emzik” bile vermediler.
Ve sen dünkü çocuk/Sakın ağlamadan durayım deme/Ağlamayana yok çocuk, MEME...
Babam Cahit Gürbüz de şiir yazardı ama şiirlerini hep ekmeğini yediği ve “Çiftçinin sevdalı yari” dediği Ziraat Bankası’na yazardı. 1981 yılında Ziraat Bankası Dergisi’nde bir şiiri çıkmış, bankanın yeni ürünü “Başakçek”i övüyor. İki dörtlüğünü paylaşayım:
Gelin Zerbank’a alın çekleri/Ne zorluğu vardır ne de ekleri/Ne ibrası vardır, ne de fekleri/Başakçek kasanın fermanı oldu
Elden ele, dilden dile dolaşır/Al başakçeki işini aşır/Köylüsü, kentlisi cebinde taşır/Mübarek borsanın gümanı oldu
Evet dört kuşaklık akışta, şiiri yalnızca ben ciddiye aldım, bu yıl dördüncü şiir kitabım çıkacak. Altay’ın şiiri ile başlamıştım yazıma. “Aldın Kabul Ettin mi Altay Oğul” adlı bir şiir yazmışım ben ona. Çok beğeni toplayan bir şiirdir. Bir bölümünü sunarak bitireyim:
Oğul oğul hey oğul!/Bilge oğul, bey oğul!/Kardaş taş olursa sen kesek ol /Doğruluğa mihenk ol/Türk sözüne petek ol./İlgi ol, algı ol, bilgi ol/Erdemli ol oğulcan, hünerli ol/Karanlıkta fenerli ol.
Sır sızdıran çatlak olma/Oynak ve fırıldak olma/Kavgaya gir korkak olma/Aza kanaat et tok olma/Her söze girip çok olma/Varını savurup yok olma/Dost yüreğinde ok olma.
Sezgide kurak/Bilgelikte çorak olma/Kulak ver de her söze/Sakın ha ulak olma.