'Dönülmez akşamın ufkundasın'
Kavga büyüyor; “özel yetkili” kalemler Erdoğan’ı alenen tehdit ediyor
Neyi kaybetmekten korkuyorlar önce onu bir anlayalım; Ceza Muhakemesi Kanunu (CMUK)’nun 250. Maddesine göre uyuşturucu ticaretinden, cebir ve şiddette kadar “örgüt faaliyeti” çerçevesinde işlenen birçok suç (suçları işleyenlerin sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun) dolayısıyla açılan davalar “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde” görülüyor. “Özel yetkili” bu mahkemeler, -hesapta- 2004 yılında AB’ye uyum kapsamında kaldırılan Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin yerine ikame edildi; Başbakan’ın son açıklamaları doğrultusunda ortaya çıkan ironi şu ki “devletin güvenliği”ni tehdit eder hale geldi!
2005 yılından itibaren neredeyse hakimlerle eşit hale getirilen, hakimlere karşı sorumluluğu ortadan kaldırılan “özel yetkili savcılar” adli sistem içindeki oluşan “ikilik” bir yana, 2007’de yetkileri genişletilen polisle “voltran” oluşturunca “yeni bir güç odağı”na dönüştü. Bu yeni odağın kontrolsüz gücü zaman içinde önüne çıkanı ezip gezen bir buldozer etkisine erişti. Nitekim artık tek başına arama kararı verme yetkisine sahip savcıların izniyle yapılan “bir sabah ansızın gelebilirim” operasyonları, gerekçe göstermeden tutuklamalar, uzayan gözaltı (sonra da tutukluluk) süreleri, şüphelilerin avukatlarıyla görüşmelerinin (sonra da sanıkların savunma hakkının) engellenmesi dönemi başladı. Nihayetinde de soruşturmadan kovuşturmaya kadar “adaletin değil cezanın tecellisi”ni öngören bu sistem inşa edildi.
Sonuç: Gazetecisinden doktoruna, avukatından polisine, istihbaratçısından Genelkurmay Başkanı’na kadar yüzlerce insan, yıllardır cezaevinde!
“Yeni güç odağı” bir gün “iktidar olamasa da nasıl da muktedir olduğunu” ispat için yeni bir hamleye kalkışırsa, yakalayabileceği ve öncekilerden “daha büyük” olan sadece iki balık kaldı;
Başbakan ve Cumhurbaşkanı!
Şimdi Başbakan olan, gelecekte de Başkan olamazsa Cumhurbaşkanı olma planları yapan Tayyip Erdoğan, Özel Yetkili Mahkemelere “dur” ihtarını işte tam da bu noktada yaptı.
Vefalı ellerden uzaklaşma(!)
Velakin ÖYM’ler eliyle dizayn edilecek “Yeni Türkiye”nin hayalini kuranlar “yasağı delmek” pahasına “av”da ısrarlı!
Baksanıza nasıl şiddetlendi Erdoğan üzerinde oluşturmak istedikleri baskı:
Bülent Korucu dünkü Zaman’da AKP’ye 2001 ekonomik krizine duyulan toplumsal tepki dolayısıyla aslında “tesadüfen” iktidara geldiğini ve 2007 ile 2011’de iktidarda kalmasını “darbeci zihniyetle hesaplaşmasına” borçlu olduğunu hatırlattığı yazısını şöyle bitirdi:
“Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in Başbakan Tayyip Erdoğan dahil bakanların içinde bulunduğu yüzlerce kişiyi dinlettiği ortaya çıktı. Başsavcılıkları kapatmak çözümü kimsenin aklına gelmedi. Tam tersine özel yetkisini kullanarak Cihaner’in hukuksuz girişimini meşru çizgiye taşıyan savcılar şu anda hain muamelesi görüyor.”
Aynı gazetede günlerdir “cuntacılarda oyun çoktur” minvalli korku senaryoları yazan Hüseyin Gülerce dün Erdoğan’ı vefalı ellerden uzaklaşıp vesayetçilerin oyununa gelmekle suçladı: “Cuntacılarda oyun çoktur. Başkaları ile el ele tutuşurken, vefalı ellerden uzaklaşılırsa, geri dönülmez bir akşamın ufkuna yürümek de var. “Süreci yumuşatarak atlatalım” derken, vesayetçilerin oyununa gelmek de var...”
Bu uzlaşmada yokuz
Erdoğan’ı hedef alan yazıların tonu “uyarı”yı çoktan geçti. Kimileri artık alenen “savaş” ilan ediyor; tıpkı Mümtazer Türköne gibi: “Başbakan bu konuda ısrarlı ise onun hukukunun da içinde yer aldığı hukuku savunmak konusunda bizler de kararlıyız. Maksat bir uzlaşma ve ülke için yeni bir başlangıç ise biz bu uzlaşmada yokuz. Uzlaşma değil, hakkımıza hukukumuza sahip çıkmak istiyoruz. Darbeciler yargılanmalı ve suçlarının bedelini ödemeli. Bizler çetelere karşı geleceğimizden emin olmalıyız. Bırakalım cehennem, cehennem olarak kalsın, zalimler için.”
Bugün’den Gültekin Avcı “Değişimi Ergenekon, Aydınlık, DHKP/C, MLKP ve KCK mahfillerinin hararetle desteklemesi de ayrıca dikkat çekicidir” cümleleriyle tıpkı Gülerce gibi Erdoğan’a “darbecilerle aynı karedesin” mesajı verirken, Adem Yavuz Arslan da iktidarın kararının perde arkasında “bir bit yeniği” olduğunu ima etti: “Açıkçası kamuoyundaki tepkiye, hassasiyete rağmen hükümetin kendisiyle çelişme pahasına değişikliklerde ısrarcı olmasının arkasında ne tür bir motivasyon var anlaşılabilmiş değil.”
Ahmet Taşgetiren’in 28 Şubat’ta yaşadıklarını anlattığı “duygusal” yazısı ise örtülü bir “intikam zamanı” havasındaydı:
“Acaba şu anda Türkiye’de mesela bir 28 Şubat benzeri MGK-Hükümet karışımı bir yönetim olsa, onun elinde de Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) ve CMK 250 olsa, nasıl bir durum ortaya çıkardı? DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’in, Merve Kavakçı’nın kapısına dayandığı günleri hatırlayalım. Yeni Şafak’ın, Akit’in baskına uğradığı günleri... ”
Önceki gün de sorduk:
Bu baskı Erdoğan’a geri adım attırır mı?
“İsterse Cumhurbaşkanı’nı bile çağırabilecek yetki” yi, fırsatını buldukları anda onu bile harcayacaklarını, hasta yatağında bizzat tecrübe ettiği bu cenahın elinde bırakır mı? Hiç bırakır mı!
+++
Ağzımızın tadını siz kaçırdınız
Yukarıda dediğim gibi bu artık bir “meydan savaşı”. Bütün mevzilerinden, bütün cephanesiyle saldıranlara karşı Erdoğan’ın kalesini koruyanlar da aynı sertlikte savaşıyorlar.
Mustafa Karaalioğlu Star’da Erdoğan’ı özel yetkili mahkemelerden soğutan iki temel gerekçenin “MİT olayı ve tutuksuz yargılama sınırının cömertçe aşılması” olduğunu hatırlattığı dünkü yazısında “kamuoyu bizim arkamızda” mesajı verdi karşı tarafa:
“Peki sadece Başbakan mı rahatsız? Kamuoyunun her iki olay konusunda gösterdiği tepkiler böyle olmadığını gösteriyor. Bütün özel yetkili mahkemeler performansı içinde MİT ve malum tutuklama kararı kadar tartışma yaratan başka bir vak’a yaşanmamıştır. Bu kararlar verilirken, hem hukukçular hem de kamuoyu sağduyusuyla karşı tavır koymuştu.Yargı bazı kritik kararlarda bu seviyeyi koruyamadı. Bu süreci her şeye rağmen destekleyenlerin ağzının tadı kaçtı.”
Yine Star’da Nasuhi Güngör ise iktidardaki çatlağın onarılmak bir yana giderek derinleştiğini ilan ediyordu:
“Alacaksanız beni alın’ cümlesi, bu krize konulmuş son noktadır. Kriz hala devam ediyor mu diye merak edenler, o gün (MİT olayında) başlayan tartışmanın, medyada, özellikle de sosyal medyada bir dip dalga halinde devam ettiğini gözden kaçırmamalı.”
İbrahim Kiras da aynı gazetedeki “Yargısal süreç “iç düşmanla mücadele” mantığıyla sürdürülemez. Yargılanan kişiler halkın seçtiği iktidarı silahlı güç kullanarak devirmeye çalışmakla suçlanıyor bile olsalar objektif yargılama haklarından yararlanabilmeliler” diyerek destek çıktı Erdoğan’a.
+++
Türkiye’ye
el koymuş gibi
ÖYM’ler; tutuklamayı, insanları ele geçirip esir kampına atmak gibi kullanıyor. Yetki alanlarını aşıp bütün Türkiye’nin perde gerisinden düzenleyicisi, koruyucusu, kurtarıcısı havasıyla çalışıyorlar.(...)Sanki bunlar Türkiye’ye el koymuşlar. (...) Kavga; 2014’ten sonraki Türkiye’ye hükmetme kavgasıdır. Bu kavgada Sayın Erdoğan’ın bile ses kaydı devreye sokulur ise şaşırmamak gerekir.
Rıza Zelyut / Güneş
+++
Sözlerinde samimi ise bu gidişe son verir, Türkiye’yi özel yetkili mahkeme savcı ve hakimlerin yönetmesinden kurtarır. Aksi takdirde keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
Emin Çölaşan / Sözcü
+++
Maske demokrasi
Hükümet çevrelerinden gelen ÖYM’lere demokrasilerde yer olmadığı iddiası haklı ama son beş yılda ülkeyi ÖYM’ler eliyle kendilerinin yeniden dizayn ettiği düşünülürse ortada ciddi bir samimiyet sorunu var. İtirazcılarsa Türkiye’de darbe riskinin sonlanmadığında ısrarcılar ve buna kanıt olarak da cezaevlerindeki bazı subayların yakınlarıyla yaptıkları kimi görüşmelerin yasadışı kayıtlarını gösteriyorlar. Ancak onların, Soğuk Savaş dönemlerinin komünizm tehlikesi söylemini andıran darbe alarmları pek inandırıcı gözükmüyor.
Ruşen Çakır / Vatan
+++
Anlaşıldı ki Başbakan kurunun yanında yaşın da yanmasına neden olan kategorik tutuklamalara karşıdır... O sorunu çözmek için bir hayli geç kaldı ama zararın neresinden dönülse kardır.
İsmet Berkan / Hürriyet
+++
Dediğimize geldi
Biz, adil yargı dedikçe.. Onlar.. Ergenekon dostu dediler.. Büyük manzaraya bakmak lazımmış.. Üç beş kişi yanlışlık kurbanı olabilirmiş!.. Ama dedik böyle olunca yargıya güven azalıyor.. Yalan dediler, hem de büyük yalan.. Önceki akşam Başbakan aynı sözleri söyledi.. 250. maddenin verdiği yetkileri istedikleri gibi kullanıyorlar dedi.. Hoyratlığa son vereceğini ilan etti.. Önceki gece.. Sırf bu nedenle rahat bi uyku çektim..
Mehmet Tezkan / Milliyet