Dönem Başkanlığı Rum'a ve AB'ye zehir edilmelidir...
Son günlerde Güney Kıbrıs’ı ziyaret eden AB üyesi siyasiler ve bürokratlar birbiri ardına verdikleri demeçlerde Anavatan Türkiye’yi hedef seçerek saldırmaktadırlar. Bu saldırıların zamanlaması ilginçtir ve rastlantı olmadığı açıktır. Haksız ve adaletsiz yere AB’ye üye yapılan Rum tarafı 6 aylık bir dönem için 1 Temmuz’da AB Dönem Başkanlığı’nı devralacaktır. Anavatan Türkiye bu dönemde AB ile ilişkilerini donduracağını açıklamıştır. Rum tarafının üyeliği hukuken tartışmalıdır ve meşru değildir. Güney Kıbrıs uluslararası anlaşmalara rağmen AB’ye üye yapılmıştır. Bilindiği üzere Londra ve Zurih anlaşmaları iki Anavatan’ın, Türkiye ve Yunanistan’ın, birlikte üye olmadığı örgütlere Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üyeliğini yasaklamaktadır. AB bu önemli anlaşma maddesini yok saymış ve tek taraflı bir kararla Güney Kıbrıs’ı, sözde Kıbrıs Cumhuriyeti olarak ve adanın tümünü temsilen üye yapmıştır.
Güney Kıbrıs’ın AB Dönem Başkanlığı sürecinde Türkiye’nin ve KKTC’nin muhtemel tepkisinden çekinen AB, şimdiden saldırmayı bir stratejik hedef olarak benimsediği anlaşılmaktadır. AB hem suçlu hem güçlüdür. 6 aylık dönem, AB’nin hukuk dışı uygulamalarını yoğun bir şekilde dünya kamuoyu ile paylaşmamız için önemli bir fırsattır. Bu süreçte AB’nin 2004 Annan Planı referandumu öncesinde ve sonrasında Kıbrıs Türklerine verdiği ve tutamadığı vaatler tartışılmalıdır. Referandum sonrası Avrupa Konseyi’nin aldığı Mali Yardım ve Serbest Ticaret Tüzük’lerinin bugüne kadar uygulamaya konulmaması sorgulanmalıdır. Bu yüzsüzler bize saldıracaklarına biz onlara saldırmalı, sahtekarlıklarını/yalanlarını suratlarına vurmalıyız.
Güney Kıbrıs’ı ziyaret eden Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Kıbrıs’ın 1 Temmuz’da başlayacak olan AB Dönem Başkanlığı’nın çok iyi geçeceğinin belli olduğunu söylemiştir. Hristo-fiyasko ile birlikte bir basın toplantısı düzenleyen Schulz, Türkiye’nin Kıbrıs’a herhangi bir tehdit yöneltmesi durumunda AB’nin Kıbrıs’ı destekleyeceğini bildirmiştir.
Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak Avrupa Parlamentosu açısından Kıbrıs’ın birliğe tam üye olduğuna dikkati çeken Schulz, basın toplantısında “Kıbrıs gelecek altı ay için AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenecektir. AB’ye üye olmak isteyen bir ülkenin arkasını dönüp ‘AB başkanlığını tanımıyoruz’ demesi mümkün değildir. Bu çok tuhaf bir davranıştır. Ve ben bu konuda yoğun görüşmeler yapacağımızdan eminim” diyerek Türkiye’ye saldırmıştır.
Avrupa Parlamentosu Birleşik Sol-Kuzey Yeşil Sol Başkanı Gabrielle Zimmer ise, Kıbrıs’ın 1 Temmuz’da başlayacak AB dönem başkanlığının çok başarılı olacağını söylemiştir. AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’yla bir araya geldikten sonra basına açıklamalarda bulunan Zimmer, Lefkoşa’da kendilerine verilen brifingden sonra, “Bu yıl 1 Temmuz’da başla-yacak olan Avrupa Dönem Başkanlığı hazırlığındaki kalitenin bu kadar yüksek olmasına çok şaşırdıklarını ve hayret ettiklerini” açıklamış ve Kıbrıs konusunda da, Hristofyas’ın görüşlerini desteklediğini, sorunun bir iç mesele değil uluslararası bir anlaşmazlık olduğunu, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye baskı yapması gerektiğini vurgulamaktan kaçınmamıştır.
Bu arada Avrupa Parlamentosu’nun İngiliz muhafazakar üyesi Daniel Hannan “Komisyon eğer Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini adanın tümü üzerinde tanıyorsa, Türkçe neden Avrupa Parlamentosu’nun resmi dilerinden değil” diye soru önergesi vermiştir.
İngiliz milletvekili eğer bu önergeyi başka hesaplarla vermemişse Allah ondan razı olsun! Yapılması gereken budur. Adaletsizliğin ve haksızlığın şampiyonu olan, sömürgeciler kulübü AB’ye meydan boş bırakılmamalıdır. Rum’un dönem başkanlığı hem Rum’a hem AB’ye zehir edilmelidir.