Dokunulmazlık oyunu
Ben devletlerarası münasebetleri, biraz karı koca ilişkisine benzetirim. Boşanmak üzere bile olsalar üçüncü şahısların ağzına düşmemek, magazincilere dedikodu kaynağı olmamak için etrafa mesut numaraları yaparlar. Ne yazık ki Türk-ABD ilişkileri de bence öyle. İlişkilerin özünde fırtınalar koparken dışarıya bir birlerini methediyorlar. Boşanma ne zaman, göreceğiz. Bu konuya girmeden önce Türkiye’yi ziyaret eden Rusya Devlet Başkanı Putin konusuna değinmek istiyorum
Bilmem dikkat ettiniz mi, Putin’in Türkiye ziyareti saatlerle sınırlı kaldı. Her ne kadar yalaka basın bunu adamın bel ağrısına bağlamayı tercih ettiyse de, bu iş açıklamalarda daha netleşti. Ortak basın toplantısında sarf edilen birkaç laf yeter gibi. Rus lider Patriotları çağ dışı olarak tanımladı ve onlardan medet ummamamızı önerdi. Öyle olduğu bir gerçek gibi, zira Ruslar sanki silah yarışında şu anda bir adım önde görünüyor. Mesela bizim Suriye yakınlarında düşürülen uçağımız konusunda Genelkurmay hala açıklama yapmadı.
Ayrıca Suriye üzerinde meşhur NATO’nun Libya’da olduğu gibi uçak uçuramamış olması da sanki bu olaya bağlı gibi. Öte yandan bahar dedikleri Arap karışıklıklarında da ülkeler, durulacak gibi değil. İran’da Mollaları devirmek için birlikte çalışan solcular aynı tarihi hatayı Mısır’da da tekrarladı. Kahraman solcular aynı bizim ‘yetmez ama evet’çiler gibi Mübarek’i devirip yerine Mübarek’ten beterini getirdi. Bizimkiler de 12 Eylül anayasasını kaldırıp yerine ondan daha beter Saddam-Erdoğan anayasasına yol açmışlardı.
Putin beklendiği gibi İstanbul’da bir dizi enerji anlaşması imzaladı. Bu arada sessizce nükleer santral konusu da dosya içerisinde yer aldı. Buna karşılık nedense birden enerji konusu kıymetlendi. Geçen hafta Washington’da da enerji konuşuldu. Sabancı Grubu da ne hikmetse birden enerjiye merak sardı. Tabii enerji deyince bizimkilerin ABD’de bir sahtekârla bağladıkları güneş enerjisi skandalına da değinmeden olmaz. Ne hikmetse bu habere AKP’den çıt yok. İşin komiği skandalları sözde kovalayan CHP’de bu konuyu deşme yanlısı değil.
Türkiye’nin uçurum kenarındaki dansı ise devam ediyor. Bence Suriye konusunda her zaman olduğu gibi eski bir senaryo sahneye konmaya hazırlanılıyor. Bilmem hatırlar mısınız, ABD’nin başını belaya sokan Bush da Irak’ta kimyasal silah var Saddam atacak, nükleer silah ateşleyecek diyerek Irak’a girmiş, bir milyon Müslüman’ı öldürdükleri halde ne hikmetse o silahlar falan bulunamamıştı. Şimdi de aynı eski ekip, Obama’nın eline tutuşturdukları tehditlerle konuya zemin hazırlıyorlar.
Bu oyun sırasında Erdoğan gene esip köpürüyor. Biliyorsunuz ben, başından beri kürsü dokunulmazlığı dışında siyasilerin dokunulmazlıkları olmamasını savunanlardandım. Ama son gelişmeler bende Erdoğan’ın gerçekten BDP’lilerin dokunulmazlığını kaldırmak istemediği izlenimini bıraktı. Buna, AKP’li milletvekilleri ile yapılan son toplantı neden oldu. AKP içindeki Kürt asıllı milletvekilleri dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşıydı.
Öyle bir ayak oyunu yaptılar ki oylamada yeteri kadar çoğunluk sağlanamayacak. Zira dokunulmazlıkların kaldırılması konusu bu kez yüz kızartıcı suçları, yani yolsuzluk, dolandırıcılık gibi meclisimizde oldukça yekûn tutan bir sayın siyasinin bulaştığı vukuat nedeniyle, bunların bu tezkere lehine oy kullanmaları imkânsız.
Ama Tayyip Bey, bir taşla iki kuş vuracak. Birincisi halk gözünde doğru bir politikacı, soruşturmadan korkmayan bir lider izlenimi yaratılırken, gerçekte ise kendisi dışında da birçok milletvekilinin başları belaya girmemesi için bu tezkerelere olumlu oy vermesi önlenmiş olacak. Aslında akılcı bir tezgâh. Ama şimdi siz diyebilirsiniz ki adam ne yapsa sana da beğendiremiyor. Ben onun kafasının içinden geçenleri okuduğum için bu safsataları yemem. Ancak bu senaryolara içerideki sazanlar atlar.
Unutmadan; Washington’daki TÜSİAD heyeti de yeteri kadar başarılı değil. Konu para olunca gerisi teferruattır nitekim...