Dokunulmazlık anarşisi
Demokrasi bir fazilet rejimidir. Ne yazık ki görüldüğü üzere bizde “gevezelik” rejimidir. Demokrasi seçilmiş siyaset adamlarından ve seçenlerden öncelikle sorumluluk duygusu ve devlet dikkati ister.
Sorumluluk duygusunun gereği görev ahlâkı, meclise devam, meclisin itibarını yaralayacak fiil ve sözlerden uzak durmak gibi başlıklarda toplanabilir. Devlet dikkati ise, devletin temel varlık belgesi olan Anayasaya sadakat, devletin temel kanunlarına mutlak bağlılıkla yaşanır.
Bir milletvekili oyunu aldığı insanların temsilcisidir. Onlara olan vaatlerini unutmadan, görevini yapmak zorundadır. Halk, oyunu verirken öncelikle adayının dürüst olmasına bakar. Takibini yapar. Siyasetin affetmediği haksız ve hukuksuz menfaat sağlamaktır. Çalmaktır, çaldırmaktır. Siyasi hayatta devlet düşmanlığı yapanların, vatanına hıyanet edenlerin ise hiç yeri yoktur. Türkiye’de bugün yaşanan olayları bu çerçevede ele aldığımız zaman “dokunulmazlıkların kaldırılması” konusu daha iyi anlaşılır.
Terörle mücadelede iktidarlar devlete saygıyı, devleti ayakta tutan hukuk kurallarının eksiksiz uygulanmasını ne yazık ki ihmal ettiler. Devlet hukuk kuralları ile yönetilir ve bu kurallar hiçbir ayırım yapılmadan uygulanır.
***
Bakınız Abdullah Öcalan yakalanıyor. ABD, “asmamanız şartıyla size teslim ederiz” deyince devrin başbakanı “Ben de idam cezasına karşıyım. İdam cezasını kaldırırız” diyerek bu şartı kabul eder.
Bir Başbakan önce vatandaştır. Ülkesinin mevcut kanunlarına mutlak saygı duymak zorundadır. Ülkede idam cezası varsa bu ceza kalkıncaya kadar uygulanır. Ben bu cezaya karşıyım demek lâfugüzaftır. Devlet adamı; devletinin hukukuna saygılı, bağlı adamdır.
Devlet ve devlet adamı ölçüsüne uymayan bu çizgi; AKP iktidarında derinleşerek devam etmektedir. Devleti ayakta tutan kanunlar baş aşağı edilmiştir. Ne uğruna? “Efendim biz bu anlayışı göstermez isek muhalifler meclis dışına taşar” düşüncesiyle. Ancak, her türlü hoş görüye rağmen bunlar temel amaçları doğrultusunda kanunları çiğnemeye devam ettiler. Öyle ki, TC’nin silahlı kuvvetlerine, emniyet güçlerine kurşun sıkan, mayın döşeyen, bomba atan teröristlerle sarmaş dolaş oldular. Yüzlerindeki gülüş adeta “Biraz daha Mehmetçik vurun. Keyfimizi bulalım” diyordu.
***
Sayın Başbakan’ın dokunulmazlıkların kaldırılması ile ilgili olarak dile getirdiği görüşler doğrudur. Ancak geç kalmış bir konuşma ve kararlılık ifadesidir. Temennimiz çok geç olmadan bu işin TBMM’de bitirilmesidir.
BDP’li vekillerin “Biz teröre karşıyız” demeden sürdürdükleri “terör yandaşı” çizgi ile devlet düşmanlığı yaptıkları ortadadır. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin diğer dosyalar içinde “vatana ihanet” ithamı olan varsa bu dosyalara dahil edilebilir. Yoksa adi suçlarla ilgili dosyalar sonra ele alınır.
“Dokunulmazlıklar kalkarsa AKP dindar Kürtlerin oyunu kaybeder, 1994’e dönülür, çıkmaz sokaklara girmeyelim” gibi karşı görüşler devlet endişesi ve sorumluğu taşımayan beyanlardır.
CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da bu konuda temel bir yanlışa düşüyor: “Kürsü dokunulmazlığı hariç bütün dokunulmazlıkların kaldırılması şartıyla destek veririz” beyanı ne yazık ki ana muhalefet lideri ile ilgili ümitlerimizi karartmıştır. Sayın Kılıçdaroğlu milletin güvenini kazanabileceği bu gibi konularda, yanlış değerlendirmelerle kaybediyor. Temennimiz Türk tarihini ve Türkiye gerçeklerini iyi tanıyan bir müşavir kadrosu kurarak, gerçekleri görmesidir.
Biz, demokrasi rejiminin hukukun hakimiyeti olduğunu kabul ederek, kanunları ayırım yapmadan herkese uygulamak zorundayız. Huzur ancak bu yolla sağlanır. Şu veya bu şekilde devletin hukuki temellerini yıpratanlar hoş görülmeye devam edilirse sonuç anarşidir.
Başbakan, yanlışlarının kefaretini ödeyecek bu tarihi zamanda, hiçbir tehdide değer vermeden, her türlü baskıyı göğüsleyerek “Önce devletin bekâsı!” inancıyla hareket etmelidir. Unutmayalım devlet varsa biz varız...
Devleti koruyan hukuk, bir kale gibi savunulmalı ve gereği yapılmalıdır. Aksi halde sorumluları Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın da söylediği gibi “Ne Allah, ne halk affeder!”