Doğu’nun çöküşü...
Avrupa-Batı, M.S. sonra 6. yüzyılda -aklı öteleyerek- girdiği Orta Çağ karanlığından 16. yüzyılda -aklını coşturarak- kesin olarak çıktı. Doğu-İslam dünyası ise özellikle M.S. 8. yüzyılla girdiği aydınlık dönemini 13. yüzyıldan itibaren sonlandırmaya başladı... Doğu’nun ‘zihniyette’ çöküş sürecine girişinde halkın bir suçu yoktu. Halk her zaman olduğu gibi sessizdi. Halkın öncüsü, sözcüsü; ‘aydın’ bilinen kişiler; yöneticilerdi. O çağda İslam dünyasının ‘aydını’ ise din bilgini-ulema idi.
İslam dünyasında zihniyette çöküşün, yani aklın ötelenmesinin İmam Gazali (1058-1111) ile başladığı kabul edilir. Gazali, “Filozofların Yanılgısı” (Tehafütü’l Felasife) adlı kitabıyla İbn-i Sina’nın -bir anlamda Aristo’nun- akla, felsefeye verdiği değeri eleştirir. Gazali-özet olarak- “İman-inanma karşısında akıl güçsüzdür” der. Gazali 11 ve 12. yüzyıl İslam coğrafyasının çok etkin bir din bilginidir. Saygı duyulan birisidir. Ancak Gazali’nin, sözünü ettiğimiz eserinden sonra İslam dünyasında aklın ‘kuşatıldığı’ söylenir. Ve Gazali’yi bu konuda eleştirenler de vardır. Söz gelimi yüz yıl sonra Endülüs’te İbn-i Rüşd, Gazali’nin kitabına karşı “Tutarsızlığın Tutarsızlığı” (Tehafütü’t Tehafüt) adlı eseriyle ortaya çıkar ve Gazali’yi yoğun biçimde eleştirir. Onun ‘tutarsızlığına’ örnekler verirken “Hem akla değer vermiyorsun, hem de mantığa başvuruyorsun” der. Der amma, yüz yıldır Gazali okunmaktadır ve ok yaydan çıkmıştır bir kez...
Doğu-İslam dünyası bir anlamda Osmanlı devletidir... Fatih Sultan Mehmet Han döneminde Ali Kuşçu, Tokatlı Lütfi İstanbul medreselerini “Matematik akıl” ile coşturmaktadırlar. Sonra bir şey olur... Ulu Fatih hem Gazali’yi, hem de İbn-i Rüşd’ü okumuştur. Bir gün Hocazâde ile Alaeddin Tusi’den, “Akıl mı üstün, yoksa inanış mı? Bu iki kitabı okuyup, yanıtlamalarını” ister. Hocazâde ve Alaeddin Tusi kitapları okuduktan sonra Fatih’e “Akıl üstün değil, inanmak üstündür” derler... İşte Osmanlı’da çöküş başlangıcının adeta ‘işaret fişeği’ böylece atılmış olur... Çok geçmez Fatih’in değerli kütüphanecisi büyük matematikçi Tokatlı Lütfi, “zındıklık, dinsizlik” iftirasıyla, sözde din adamı olacak ulemaların fetvasıyla 2. Beyazıt zamanında, Ocak 1495’de boynu kılıçla vurularak idam edilir... Böylece, Osmanlı’da şerhlerle, nakillerle uğraşan; özgün fikir üretiminden kaçan sözde din adamları, devleti etkilemeye başlar. Gün gelir, günümüzün NASA’sı konumundaki, Takiyüddin Mengüberdi’nin Tophane bayırına kurduğu müspet bilim yuvası ‘Rasathane’, devrin Şeyhülislamı’nın “Gökleri incelemek uğursuzluk getirir” yalanıyla 22 Ocak 1580 gecesi içindeki aletleriyle beraber Yeniçerilere yıktırılır. Artık aklın, bilimin değil, cehaletin borusu ötmektedir! Savaşları sözde din adamlarının iradesi yönetecektir... Felsefe, tarih, astronomi kitapları yasaklanır... Matbaa Müslüman’dan esirgenir... İşte bu kör zihniyettir ki Osmanlı’yı; Doğu’yu çökertir!
Cumhuriyetimizle yeniden diriliş süreci başlar. 1980’li yıllardaki İslam Konferansı Genel Sekreteri Habib Şatti “Türkiye, ekonomi, bilim ve endüstri alanında tüm İslam ülkeleri içinde en ileri yerdeyse; bunu Atatürkçü çağdaşlaşma modeline borçludur” derken, aklı olanın karşı çıkamayacağı katı bir gerçeği ifade eder. Şu da var ki, Osmanlı’da yeşeren o kör zihniyet günümüzde de sinsice yaşatılmak istenmektedir. Bunu görüyoruz.
İLİŞTİRİ: 21 Ocak’ta Irak Türklerinden değerli dostum tiyatro sanatçısı İsmet Hürmüzlü’yü sonsuzluğa uğurladık. Durağı uçmak olsun.